Hükümet sistemleri ülkelerin demokrasi kültürleri açısından da önemli bir gösterge olmaktadır. Ünlü Fransız Montesquieu tarafından sistematik hale getirilen kuvvetler ayrılığı görüşü esas alınmak suretiyle sert kuvvetler ayrılığına dayanan hükümet sistemi olarak başkanlık rejimi; yumuşak kuvvetler ayrılığına dayanan hükümet sistemi olarak ise parlamenter rejim gösterilmektedir.
Parlamenter rejimde; yasama, yürütme ve yargı organları birbirinden ayrılmıştır. Yargı bağımsız bir organ olarak yer almaktadır. Yasama ve yürütme organları arasında işbirliği ve yumuşak bir ayrılık bulunmaktadır. Yasama organı halk tarafından seçilen temsilcilerden oluşmaktadır. Yürütme organı iki başlılık arz etmektedir. Bir tarafta sorumlu bir Başbakan ve Bakanlar Kurulu; diğer tarafta sorumsuz bir devlet başkanı bulunmaktadır. Yasama organı soru, gensoru, meclis soruşturması gibi yollarla yürütme organını denetleyebilmektedir. Yürütme organının sorumsuz kanadı olan Devlet Başkanı da bazı şartlar oluştuğunda yasama organını fesh etme yetkisini kullanabilmektedir. Başbakan ve Bakanlar aynı zamanda yasama organı içerisinde yer almaktadır. Yani hem yürütme fonksiyonu görevi hem de yasama fonksiyonu görevi yapmaktadırlar.
Başkanlık rejiminde yasama ile yürütme organları kesin olarak birbirinden ayrılmaktadır. Yasama organının Başkana müdahale ve denetleme yetkisi bulunmamaktadır. Başkanın da yasamayı fesih yetkisi yoktur. Başkan ve bakanlar yasama içerisinde yer almazlar. Kongre ve Temsilciler Meclisi bazı önemli atamalarda onay yetkisine sahiptirler ama bu Başkanın güçlü konumunu pek etkilememektedir.
Türkiye’de Başkanlık rejimi ile ilgili tartışmalar 1987 yılında rahmetli Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde başladığını, 1999 yılında Süleyman Demirel döneminde tekrar gündeme getirildiğini, günümüzde Anayasa değişiklikleri gündeme geldiğinde yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Ülkemizde parlamenter sistemin uygulanmasında 1970-1980 li yıllarda koalisyonlardan dolayı sıkıntılar yaşanmıştır. Ancak bu sıkıntılarda tek faktör olarak parlamenter rejimi suçlamak doğru değildir. Anayasamızın 104. maddesinde tanınan Cumhurbaşkanı yetkileri çok geniştir. Bu yetkileri kullanarak Cumhurbaşkanının tıkanıklıkları açması ve sistemi çok iyi işler hale getirmesi mümkündür. Ancak ülkemiz açısından bu fırsatların çok az kullanıldığını görmekteyiz.
Amerika, Başkanlık rejiminin en başarılı uygulandığı devlet olarak gösterilebilir. Önce konfederasyon devlet yapısı olarak benimsenmiş; daha sonra federatif bir devlet modeline geçilmiştir. Başka bir hükümet rejimi denenmeden Başkanlık rejimi benimsenmiştir. Bu modeli kopyalamaya çalışan devletler başarısız olmuşlardır. Bilhassa Orta Amerika devletleri Başkanlık rejimi uygulamalarında hiç başarılı olamamışlardır. Yarı Başkanlık gibi yozlaşmış uygulamalar da başkanlığın bazı yönlerini taklit etmeye çalışmışlardır.
Ülkemizde başkanlık rejimi uygulanabilir mi? Başarılı olabilir mi? Getirilmek istenen hükümet sisteminin tam anlamıyla Başkanlık rejimi olduğunu söylemek mümkün değildir. Örneğin Türkiye’de yasa yapma faaliyetlerine bakıldığında, yasalaşan düzenlemelerin yüzde sekseninden fazlasının Bakanlar Kurulu tasarısı olarak Meclise geldiği göz önünde tutulursa Başkanın bu alışkanlıktan vazgeçmesi pek mümkün değildir. Bakanların Meclis dışından olması da bizim demokrasi kültürümüze pek uygun düşmeyebilir. Gerçi yasama organının Anayasada yazılı olan denetim mekanizmalarını tam olarak işletebildiğini söylemek de mümkün değildir. Yine de bizim demokrasi kültürümüz açısından Başkanlık rejiminin işlemeyeceği söylenebilir. 2007 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yöntemini getirdik, daha hiç uygulamasını yapamadan yeni bir sistem mi deneyeceğiz? Gerçi biz kanun yapıp bu kanun yürürlüğe girmeden defalarca değiştirmeye alıştık. Ancak hükümet sistemini tamamen değiştirecek yeni bir model arayışı yapılmadan mevcut sistem üzerinde düşünülmesi yararlı olacaktır.
Parlamenter rejimde; yasama, yürütme ve yargı organları birbirinden ayrılmıştır. Yargı bağımsız bir organ olarak yer almaktadır. Yasama ve yürütme organları arasında işbirliği ve yumuşak bir ayrılık bulunmaktadır. Yasama organı halk tarafından seçilen temsilcilerden oluşmaktadır. Yürütme organı iki başlılık arz etmektedir. Bir tarafta sorumlu bir Başbakan ve Bakanlar Kurulu; diğer tarafta sorumsuz bir devlet başkanı bulunmaktadır. Yasama organı soru, gensoru, meclis soruşturması gibi yollarla yürütme organını denetleyebilmektedir. Yürütme organının sorumsuz kanadı olan Devlet Başkanı da bazı şartlar oluştuğunda yasama organını fesh etme yetkisini kullanabilmektedir. Başbakan ve Bakanlar aynı zamanda yasama organı içerisinde yer almaktadır. Yani hem yürütme fonksiyonu görevi hem de yasama fonksiyonu görevi yapmaktadırlar.
Başkanlık rejiminde yasama ile yürütme organları kesin olarak birbirinden ayrılmaktadır. Yasama organının Başkana müdahale ve denetleme yetkisi bulunmamaktadır. Başkanın da yasamayı fesih yetkisi yoktur. Başkan ve bakanlar yasama içerisinde yer almazlar. Kongre ve Temsilciler Meclisi bazı önemli atamalarda onay yetkisine sahiptirler ama bu Başkanın güçlü konumunu pek etkilememektedir.
Türkiye’de Başkanlık rejimi ile ilgili tartışmalar 1987 yılında rahmetli Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde başladığını, 1999 yılında Süleyman Demirel döneminde tekrar gündeme getirildiğini, günümüzde Anayasa değişiklikleri gündeme geldiğinde yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Ülkemizde parlamenter sistemin uygulanmasında 1970-1980 li yıllarda koalisyonlardan dolayı sıkıntılar yaşanmıştır. Ancak bu sıkıntılarda tek faktör olarak parlamenter rejimi suçlamak doğru değildir. Anayasamızın 104. maddesinde tanınan Cumhurbaşkanı yetkileri çok geniştir. Bu yetkileri kullanarak Cumhurbaşkanının tıkanıklıkları açması ve sistemi çok iyi işler hale getirmesi mümkündür. Ancak ülkemiz açısından bu fırsatların çok az kullanıldığını görmekteyiz.
Amerika, Başkanlık rejiminin en başarılı uygulandığı devlet olarak gösterilebilir. Önce konfederasyon devlet yapısı olarak benimsenmiş; daha sonra federatif bir devlet modeline geçilmiştir. Başka bir hükümet rejimi denenmeden Başkanlık rejimi benimsenmiştir. Bu modeli kopyalamaya çalışan devletler başarısız olmuşlardır. Bilhassa Orta Amerika devletleri Başkanlık rejimi uygulamalarında hiç başarılı olamamışlardır. Yarı Başkanlık gibi yozlaşmış uygulamalar da başkanlığın bazı yönlerini taklit etmeye çalışmışlardır.
Ülkemizde başkanlık rejimi uygulanabilir mi? Başarılı olabilir mi? Getirilmek istenen hükümet sisteminin tam anlamıyla Başkanlık rejimi olduğunu söylemek mümkün değildir. Örneğin Türkiye’de yasa yapma faaliyetlerine bakıldığında, yasalaşan düzenlemelerin yüzde sekseninden fazlasının Bakanlar Kurulu tasarısı olarak Meclise geldiği göz önünde tutulursa Başkanın bu alışkanlıktan vazgeçmesi pek mümkün değildir. Bakanların Meclis dışından olması da bizim demokrasi kültürümüze pek uygun düşmeyebilir. Gerçi yasama organının Anayasada yazılı olan denetim mekanizmalarını tam olarak işletebildiğini söylemek de mümkün değildir. Yine de bizim demokrasi kültürümüz açısından Başkanlık rejiminin işlemeyeceği söylenebilir. 2007 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yöntemini getirdik, daha hiç uygulamasını yapamadan yeni bir sistem mi deneyeceğiz? Gerçi biz kanun yapıp bu kanun yürürlüğe girmeden defalarca değiştirmeye alıştık. Ancak hükümet sistemini tamamen değiştirecek yeni bir model arayışı yapılmadan mevcut sistem üzerinde düşünülmesi yararlı olacaktır.
Prof. Dr. Enver Bozkurt / diğer yazıları
- Orantılılık ilkesi 2 / 16.06.2013
- Orantılık ilkesi - 1 / 15.06.2013
- Fransa’nın Mali’ye müdahalesi / 22.01.2013
- Havayolu ile taşımacılıkta yolcu hakları / 09.01.2013
- Başkanlık sistemi ve Türkiye / 25.12.2012
- Nükleer Silahlar / 18.12.2012
- Suriye sorununa uluslararası hukuk açısından bakmak / 11.12.2012
- Orantılık ilkesi - 1 / 15.06.2013
- Fransa’nın Mali’ye müdahalesi / 22.01.2013
- Havayolu ile taşımacılıkta yolcu hakları / 09.01.2013
- Başkanlık sistemi ve Türkiye / 25.12.2012
- Nükleer Silahlar / 18.12.2012
- Suriye sorununa uluslararası hukuk açısından bakmak / 11.12.2012