Ramazan ayına ramak kaldı. Bu yıl, eski Ramazanları daha çok özleyeceğiz gibi bir his var içimde. Çünkü üç aylarını süsleyen mübarek Regaib, Mirac ve Berat kandilleri sanki eski gönülleri aradı durdu.
On gün önce Berat kandilini idrak ettiğimiz arkadaşlarla Eyüp Sultan'ı ziyaret ettik gecenin bir vaktinde. Gelenleri Medine'nin havasıyla okşuyordu Eyüp Sultan. Cami, tıklım tıklımdı gecenin 02:00'sinde. Avluya doldurmuştu aileler, çoluk-çocuk. Dünyadan bir mekan değildi sanki o gece Eyüp Sultan.
Eski Ramazan değil aslında insanın özlemini çektiği; eski gönlünü arıyordu kullar. Ramazan aynı Ramazan. Farklılaşan gönüllerdir; kasvet bağlayan kalpler. Ne yapsın kandiller, ne yapsın Ramazan...
Herkesin Ramazanı gönlü kadardır, kandili de. Bu bakımdan gönül seferberliğine girmemiz, fırsat elden gitmeden kendimize dönmemiz kaçınılmazdır, diye düşünüyorum.
Olaylar, objeler, günlük meşgaleler dolduruyor yüreklerimizi. Ebedi hayata bakan penceremizi örten kalın, kapkalın, ışık sızdırmaz, nur komaz cinsten meşgaleler bunlar. Üstüne bir de medyanın akıl almaz, ölçüsüz dinsel şamataları yağınca, fark etsek de etmesek de içimiz kararıyor.
İçimiz, yani gönlümüz; bir manada ahirete bakan gözümüz kararıyor. Dünyevileşiyoruz. Ebedi hayata hazırlıklarımızı ihmal ediyoruz. Ağırdan alıyoruz. Kazık çakıyoruz dünyaya. Ama şimdilik sadece etrafımızda gördüğümüz üzere son nefes anı, çaktığımız tüm kazıkları söküp atıyor bir tarafa. Bile bile ve fakat gafletle o güne, yani bizim de çakmaya çalıştığımız tüm dünyevi kazıkların sökülüp atılacağı son nefes anına yuvarlanıp gidiyoruz. Akıllı görünsek de; yaptığımız yanlış hesabı farketmiyoruz. Hey dost, bu hesap yanlış , diye bizi uyarsalar da yanlışa takılıp duruyoruz.
Hesabın yanlış olduğunu anlamak için çok da ileri derecede akıllı olmaya dahi gerek yok. Hesap açık çünkü... Düşünün. Beş metrekarelik bir evde çoluk çocuk ikamet etmek zorunda kalsak; oradan kurtulmak için seferber oluruz. Burası hapishane kardeşim, diye feveran ederiz. Kiralık veya devre mülk yahut satılık daha geniş, daha ferah bir yer ararız. Böyle daracık bir evde oturmaktan ise bir gecekonduya taşınmayı tercih ederiz. Tüm çabalarımız bu merkezde değil mi; ya kendimiz için, ya evlad ü iyalimiz için koşuşturup durmuyor muyuz? 50-60 yıllık bir oturum için bu kadar telaşın içine düşen bizler, ebedi olarak kalacağımız ahiret yurdu için hiçbir telaşa düşmeden günleri geçirmemizin yanlışlığı ortada değil mi? İman ve ibadetlerimizle, hayır hasenatımızla, iyilik ve güzelliklerle, samimi bir kullukla inşa edilir öte alemde ikamet yerlerimiz.
Herkes kendi yerini hazırlar, herkes kendi çukurunu doldurur. Bütün insanlar aynı anda ölse herkes tek başına ölür. O halde ebedi ikamet yerlerimizi buradan inşa etmek, buradan sipariş vermek mümkün iken niçin kendimizi zora sokuyoruz? Evsiz-barksız, kimsesiz bırakıyoruz öte alemimizi? Bu hesap bizi nereye götürür? İşte bu yanlış hesaba takılıp kalmak bile gönüllerimizin kasvetindendir.
Bu günler; üç ayları, kandiller, Ramazan günleri, teravih geceleri, zikrullah meclisleri gönüllerdeki kasvetin dağılması için güzel fırsatlardır. Şeytanlar bağlanır, ilahi rahmet sağanaklaşır. İbadetlerin zevki ve bereketi çoğalır. Gönüller açılar. Dillerden Kur'anlar, tevbeler, istiğfarlar, salat ü selamlar dolar hanelere, kalplere. Rahmet kaplar her yanı. Kasvet dağılır. İşte o zaman eski gönüller geri gelir. Yürekler eskisi gibi coşar. Böylece artık eski Ramazanlar değil, yeni Ramazanlar konuşulur. Ne güzel yeni Ramazanlar, denmeye başlar. Bu gönüllerle birbirimize duacı olmak dileğimle...
On gün önce Berat kandilini idrak ettiğimiz arkadaşlarla Eyüp Sultan'ı ziyaret ettik gecenin bir vaktinde. Gelenleri Medine'nin havasıyla okşuyordu Eyüp Sultan. Cami, tıklım tıklımdı gecenin 02:00'sinde. Avluya doldurmuştu aileler, çoluk-çocuk. Dünyadan bir mekan değildi sanki o gece Eyüp Sultan.
Eski Ramazan değil aslında insanın özlemini çektiği; eski gönlünü arıyordu kullar. Ramazan aynı Ramazan. Farklılaşan gönüllerdir; kasvet bağlayan kalpler. Ne yapsın kandiller, ne yapsın Ramazan...
Herkesin Ramazanı gönlü kadardır, kandili de. Bu bakımdan gönül seferberliğine girmemiz, fırsat elden gitmeden kendimize dönmemiz kaçınılmazdır, diye düşünüyorum.
Olaylar, objeler, günlük meşgaleler dolduruyor yüreklerimizi. Ebedi hayata bakan penceremizi örten kalın, kapkalın, ışık sızdırmaz, nur komaz cinsten meşgaleler bunlar. Üstüne bir de medyanın akıl almaz, ölçüsüz dinsel şamataları yağınca, fark etsek de etmesek de içimiz kararıyor.
İçimiz, yani gönlümüz; bir manada ahirete bakan gözümüz kararıyor. Dünyevileşiyoruz. Ebedi hayata hazırlıklarımızı ihmal ediyoruz. Ağırdan alıyoruz. Kazık çakıyoruz dünyaya. Ama şimdilik sadece etrafımızda gördüğümüz üzere son nefes anı, çaktığımız tüm kazıkları söküp atıyor bir tarafa. Bile bile ve fakat gafletle o güne, yani bizim de çakmaya çalıştığımız tüm dünyevi kazıkların sökülüp atılacağı son nefes anına yuvarlanıp gidiyoruz. Akıllı görünsek de; yaptığımız yanlış hesabı farketmiyoruz. Hey dost, bu hesap yanlış , diye bizi uyarsalar da yanlışa takılıp duruyoruz.
Hesabın yanlış olduğunu anlamak için çok da ileri derecede akıllı olmaya dahi gerek yok. Hesap açık çünkü... Düşünün. Beş metrekarelik bir evde çoluk çocuk ikamet etmek zorunda kalsak; oradan kurtulmak için seferber oluruz. Burası hapishane kardeşim, diye feveran ederiz. Kiralık veya devre mülk yahut satılık daha geniş, daha ferah bir yer ararız. Böyle daracık bir evde oturmaktan ise bir gecekonduya taşınmayı tercih ederiz. Tüm çabalarımız bu merkezde değil mi; ya kendimiz için, ya evlad ü iyalimiz için koşuşturup durmuyor muyuz? 50-60 yıllık bir oturum için bu kadar telaşın içine düşen bizler, ebedi olarak kalacağımız ahiret yurdu için hiçbir telaşa düşmeden günleri geçirmemizin yanlışlığı ortada değil mi? İman ve ibadetlerimizle, hayır hasenatımızla, iyilik ve güzelliklerle, samimi bir kullukla inşa edilir öte alemde ikamet yerlerimiz.
Herkes kendi yerini hazırlar, herkes kendi çukurunu doldurur. Bütün insanlar aynı anda ölse herkes tek başına ölür. O halde ebedi ikamet yerlerimizi buradan inşa etmek, buradan sipariş vermek mümkün iken niçin kendimizi zora sokuyoruz? Evsiz-barksız, kimsesiz bırakıyoruz öte alemimizi? Bu hesap bizi nereye götürür? İşte bu yanlış hesaba takılıp kalmak bile gönüllerimizin kasvetindendir.
Bu günler; üç ayları, kandiller, Ramazan günleri, teravih geceleri, zikrullah meclisleri gönüllerdeki kasvetin dağılması için güzel fırsatlardır. Şeytanlar bağlanır, ilahi rahmet sağanaklaşır. İbadetlerin zevki ve bereketi çoğalır. Gönüller açılar. Dillerden Kur'anlar, tevbeler, istiğfarlar, salat ü selamlar dolar hanelere, kalplere. Rahmet kaplar her yanı. Kasvet dağılır. İşte o zaman eski gönüller geri gelir. Yürekler eskisi gibi coşar. Böylece artık eski Ramazanlar değil, yeni Ramazanlar konuşulur. Ne güzel yeni Ramazanlar, denmeye başlar. Bu gönüllerle birbirimize duacı olmak dileğimle...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019