Geçtiğimiz hafta sonu yapılan Bağımsız Türkiye Partisi kongresi büyük bir coşku ile gerçekleşti.
Hep söylüyorduk ya. Bu iş artık gençlerin işi, onların enerjisine ihtiyacımız var diye… Bu kongre BTP gençliğinin vücut bulmuş hali idi. Coşkulu bir biçimde, sevgi seli olup salona akan gençler büyük bir sınav vererek siyasi kadrolar için ne kadar hazırlıklı olduklarını bir kez daha gösterdiler.
Tabii, bunun öncesinde yaptıkları hazırlıkları takdir etmemek elde değildi.
Ancak ne oldu bilin bakalım.
* * *
Aynı gün bu kongreyi gölgelemek istercesine ana muhalefet partisinin gençlerle buluştu. Zannedilmesin ki bu durum gözden kaçtı. Kapalı salonu dolduran gençler ve orta yaş kesimine mensup üyeler, yandaş medyanın bu görüntüleri yaymak istememesine karşılık sosyal medyayı adeta patlattılar.
Güneş balçıkla sıvanamadı. Uyduruk gençlik programları ile gölgelenemedi.
Ne o gün, ne de ertesi gün bu şölenin görüntüleri ve haberleri medyada yer almadı. Hatırı sayılır kanallara yazdığım sitem yazıları da karşılık bulmadı.
Neden bu görmezlik diye düşünmeden edemiyorum.
Bu muhteşem buluşmanın her yerde yayılabilmesi için görüntülerin tüm BTP camiasınca elden geldiğince sosyal medyada yer alması, tekrar tekrar yayınlanması gerekiyor. Tarafsız TV kanallarında da kongre sonrası bol bol programlar yapılması kaçınılmaz oldu.
* * *
Dün merhum Haydar hocayı görmezlikten gelmeye çalışan ortak akıl, şimdi aynı taktiği sevgili Hüseyin Baş'a uygulamaya çalışıyor.
Kusura bakmasınlar ama çalışanın, doğru söyleyenin, ülkenin toparlanması için projesi hazır genç kadroları engellemek Türkiye'nin önünü tıkamak, gelişmesine engel olmak, milli yapı dururken, yabancı kişi ve sermayeye hizmet etmekten başka bir işe yaramaz.
O nedenle Haydar Hoca'nın bıraktığı akıl ve bilim mirasını, Atatürk sevgisini, millîlik kavramını tüm genç insanlara anlatmak; bunun ülkeye kazandıracağı yararları işaret etmek zorundayız.
* * *
Yabancı ülkelerin bize çöpünü satın almak zorunda bıraktığı, atıklarının ayıklanacağı bir ülke muamelesi yaptığı şu günlerde gelecekteki savaşın ayak seslerini duymak, tedbir almak zorundayız.
Bir yetkilinin imar planları ile ilgili konuşmasında, apartmanların bodrum katlarına sığınak yapılmasının lüzumsuz olduğu şeklindeki talihsiz beyanını dinlemiş; dünya da artık savaş olmayacağına dair öngörülerini dinlemiş, inanmak istemiştik. Oysa bize öğretilen savaşa hazır olmayan bir milletin başına ne gibi felaketler gelebileceği üzerine çeşitli senaryolardı.
Bugün ekonomik savaşta bile, evlerimizde atalarımızdan kalma kiler anlayışı olmadığı için yeterince erzak stokumuz olmadığı için nasıl sarsıldığımızı, bakkala, markete bağımlı yaşamamız sonucu maddi birikimlerimizin nasıl eridiğini gördük.
Allah korusun kazara patlatılacak bir nükleer bomba sonucu meydana gelecek radyoaktif serpintinin, veya gazların hepimizi nasıl etkileyeceğini, elektriksiz, doğalgazsız, araç yakıtsız bir hayatın nasıl olacağını düşünmeye başladık. Sanırım bizden uzak olduğunu sandığımız şu savaş günlerinde sanal savaşın gerçekliğini daha iyi test etme imkanını bulduk.
İşimiz zor. Bir yanda iç engellemeler, öte yanda ekonomik sıkıntılar belimizi büküyor.
Aklımızı başımıza almak, doğru sözlere ve doğru seslere, genç insanlara kulak kabartmak zorundayız.
Yoksa işimiz zor.
Görmezden gelerek gerçekleri değiştiremeyiz.
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024
- Kıyılarda sorun büyük… / 05.08.2024
- Bir kral, bir prenses ve bir Demir Leydi / 28.07.2024
- Koca Nazım… / 04.06.2024
- Bizim 19 Mayıslarımız… / 19.05.2024
- Helallik / 14.05.2024
- Gerçek… / 18.01.2024
- Gözyaşı… / 27.12.2023
- Yazmak, yaşamaktır… / 23.12.2023