Başkent'te ilginç bir devlet idaresi ve hükümet etme yöntemi geliştirildi. Yeter ki, üç-beş yeşil doların ucu görünsün, ne parti programı dikkate alınıyor, ne koalisyon protokolü, ne de seçmene yapılan vaadlar.
Öyle, ulusal egemenlikmiş, milli haysiyetmiş, Türklük onuruymuş; bunlar karın doyurmayan, dolar çağırmayan söylemler olduğu için, bu konjonktürde bunların esamesi zaten okunmuyor. Dolayısıyla bugün kim üç-beş dolar borç verirse; devlet kurumlarına istediği bürokratı da tayin eder, dilediğini de tırpanlar. Hani Kemal Derviş'in atanmasını ima ederek söylemiyorum; ama bu koalisyonun hükümet etme yöntemine göre kim doların ucunu gösterirse, istediğini bakan olarak bile atayabilir. Vakıa, bu vahameti sergiliyor. Telekom tayini ise işin son örneği.
Meclis'teki bazı siyasetçiler, devletin bütün işleri kurullara bağlandı, biz devre dışı kaldık, diye şikayek ededursunlar. Telekom Kurulu, Yüksek Öğretim Kurulu, Enerji Kurulu, Şeker Kurulu, Bankacılık Devlet Denetleme Kurulu, Asgari Ücret Tespit Kurulu, Yüksek İstişare Kurulu, bilmem ne denetleme, tespit ve teftiş kurulları... vs yüzlerce kurul oluşturuldu. Doğru. Vekiller bu kurullardan şikayetçi. Bürokratlar, teknokratlar ve uzmanlar, buralarda konuşlandırılmışlar.
Can alıcı nokta şu; koalisyonun artık gücünü kaybettiği, idarede "irade zaafiyeti" belirdiği kanaatine varan global güçler ve dış odaklar, bu kurullardaki bürokrat ve teknokratlara yoğunluştılar. Dolayısıyla IMF ve Dünya Bankası'nın faizle dış borç verirken dahi bu noktalardaki bürokrat, teknokrat ve uzmanlar konusunu "dayatma derecesinde önemsemesi"ni, Türk milletinin çok daha önemsemesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde zaten alabora olmuş devlet gemisi, öyle rotasından sapar ki, tekrar rayına oturtmak için bütün bir milletin gücü bile yetmeyebilir. Hazine arazilerinin yabancılara "diplomatik satış"ının düzenlenmesinin ardından, Telekom'da görüldüğü üzere bürokrasideki koltukların "ne kadar dolar, o kadar koltuk" mantığıyla değerlendirilmesini ülkenin geleceği açısından sakıncalı buluyorum.
Bir de turşu ve perhiz paradoksu yaşanıyor koalisyonda. Hafta sonu Başbakan Bülent Ecevit, Başkent'te bir teknokrat hükümeti çalışması olduğu şeklindeki söylentiler karşısında demokratik sol zırhına bürünerek köpürdükçe köpürdü. Ecevit "Böyle bir teknokrat hükümeti saçmalıktır. Çağımızda böyle şey olmaz. Türkiye'nin demokratik gelenekleri vardır; ama bazı çevreler Türkiye'de rejimi bulandırmak ve bunu sarsmak için birtakım çabalarda bulunuyorlar" dedi. Benim aklımın almadığı; sayın Ecevit'in ve yardımcılarının aynı "sert demokratik tavrı" Telekom'a dolar karşılığı bürokrat veya teknokrat atamak isteyen IMF'e karşı niçin göstermedikleridir?
Yarın, ortaklara, madem öyle, koalisyon borsasına göre bir bürokrat koltuğu kaç dolardır, şeklinde bir sual gelirse; ne cevap verecekler? Yoksa, bu koltuklar IMF ve Dünya Bankası rezervlidir, mi diyecekler? Yoksa iktidar sahipleri, teknokratların IMF ve Dünya Bankası patentli değil, yerli olmalarından mı korkmaktadırlar?
Toplum, Başbakan Ecevit'teki bu telaşı, doğrusu anlayabilmiş değildir. Hatta millet, sadece Ecevit'i değil; boyun fıtığı tedavisi görüyormuşcasına IMF ve sair para babalarının her dediğine emme basma tulumba gibi onay veren "uyumlu ortakları"nı da anlayabilmiş değil. Bu hükümet etme tarzı ve rezervli idare yöntemi, tüm sabır taşlarını birer birer çatlatmaktadır. Aman dikkat; geriye birşey kalmadı.
Öyle, ulusal egemenlikmiş, milli haysiyetmiş, Türklük onuruymuş; bunlar karın doyurmayan, dolar çağırmayan söylemler olduğu için, bu konjonktürde bunların esamesi zaten okunmuyor. Dolayısıyla bugün kim üç-beş dolar borç verirse; devlet kurumlarına istediği bürokratı da tayin eder, dilediğini de tırpanlar. Hani Kemal Derviş'in atanmasını ima ederek söylemiyorum; ama bu koalisyonun hükümet etme yöntemine göre kim doların ucunu gösterirse, istediğini bakan olarak bile atayabilir. Vakıa, bu vahameti sergiliyor. Telekom tayini ise işin son örneği.
Meclis'teki bazı siyasetçiler, devletin bütün işleri kurullara bağlandı, biz devre dışı kaldık, diye şikayek ededursunlar. Telekom Kurulu, Yüksek Öğretim Kurulu, Enerji Kurulu, Şeker Kurulu, Bankacılık Devlet Denetleme Kurulu, Asgari Ücret Tespit Kurulu, Yüksek İstişare Kurulu, bilmem ne denetleme, tespit ve teftiş kurulları... vs yüzlerce kurul oluşturuldu. Doğru. Vekiller bu kurullardan şikayetçi. Bürokratlar, teknokratlar ve uzmanlar, buralarda konuşlandırılmışlar.
Can alıcı nokta şu; koalisyonun artık gücünü kaybettiği, idarede "irade zaafiyeti" belirdiği kanaatine varan global güçler ve dış odaklar, bu kurullardaki bürokrat ve teknokratlara yoğunluştılar. Dolayısıyla IMF ve Dünya Bankası'nın faizle dış borç verirken dahi bu noktalardaki bürokrat, teknokrat ve uzmanlar konusunu "dayatma derecesinde önemsemesi"ni, Türk milletinin çok daha önemsemesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde zaten alabora olmuş devlet gemisi, öyle rotasından sapar ki, tekrar rayına oturtmak için bütün bir milletin gücü bile yetmeyebilir. Hazine arazilerinin yabancılara "diplomatik satış"ının düzenlenmesinin ardından, Telekom'da görüldüğü üzere bürokrasideki koltukların "ne kadar dolar, o kadar koltuk" mantığıyla değerlendirilmesini ülkenin geleceği açısından sakıncalı buluyorum.
Bir de turşu ve perhiz paradoksu yaşanıyor koalisyonda. Hafta sonu Başbakan Bülent Ecevit, Başkent'te bir teknokrat hükümeti çalışması olduğu şeklindeki söylentiler karşısında demokratik sol zırhına bürünerek köpürdükçe köpürdü. Ecevit "Böyle bir teknokrat hükümeti saçmalıktır. Çağımızda böyle şey olmaz. Türkiye'nin demokratik gelenekleri vardır; ama bazı çevreler Türkiye'de rejimi bulandırmak ve bunu sarsmak için birtakım çabalarda bulunuyorlar" dedi. Benim aklımın almadığı; sayın Ecevit'in ve yardımcılarının aynı "sert demokratik tavrı" Telekom'a dolar karşılığı bürokrat veya teknokrat atamak isteyen IMF'e karşı niçin göstermedikleridir?
Yarın, ortaklara, madem öyle, koalisyon borsasına göre bir bürokrat koltuğu kaç dolardır, şeklinde bir sual gelirse; ne cevap verecekler? Yoksa, bu koltuklar IMF ve Dünya Bankası rezervlidir, mi diyecekler? Yoksa iktidar sahipleri, teknokratların IMF ve Dünya Bankası patentli değil, yerli olmalarından mı korkmaktadırlar?
Toplum, Başbakan Ecevit'teki bu telaşı, doğrusu anlayabilmiş değildir. Hatta millet, sadece Ecevit'i değil; boyun fıtığı tedavisi görüyormuşcasına IMF ve sair para babalarının her dediğine emme basma tulumba gibi onay veren "uyumlu ortakları"nı da anlayabilmiş değil. Bu hükümet etme tarzı ve rezervli idare yöntemi, tüm sabır taşlarını birer birer çatlatmaktadır. Aman dikkat; geriye birşey kalmadı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019