Böyle meseleler, bilhassa 1960'dan sonraki senelerde işçilerimizin Avrupa'ya gitmeye başlamasından sonra gündeme gelir oldu.
Önce, Müslüman Türk erkekleri Hıristiyan kadınlarla evlenmeye başladılar.
Sonra, Müslüman kadınlardan da Hıristiyan erkeklerle evlenenler oldu.
En son da, Türkiye'den tanınan bir ailenin kızı, yine tanınan bir Alman devlet adamının oğluyla evlendi.
Ve ortaya bir soru atıldı: Böyle evliliklerin İslam'a göre hükmü nedir?
Dinimize göre bu evlilikler oluyor mu?
Olmuyor da,
- Erenler, abdestsiz namaz olur mu? diye sorulan Bektaşi'nin,
- Ben kıldım oldu, dediği gibi, olmasa da oldu mu sayılıyor?
Sayın okuyucular, aslolan, kadın olsun erkek olsun, Müslümanların Müslüman olanlarla evlenmeleridir.
Ancak, Müslüman erkekler için sınır biraz daha geniştir.
Onlar, kitap ehli yani Hıristiyan veya Yahudi kadınlarla evlenebilirler.
Ne var ki, Hazret-i Ömer (ra) Efendimiz, bunu bile mekruh görmüştür. Yani böyle evlilikler ancak mekruh olarak caizdir.
Mekruh, "Allah ve Resulü tarafından hoş karşılanmayan, sevilmeyen, tasvip edilmeyen, kerih görülen şey" demektir.
Esas konumuz, Müslüman kadınların Müslüman olmayan erkeklerle evlenip evlenemeyeceği meselesiydi.
Kesin hüküm şudur:
Müslüman bir hanımın, Müslüman olmayan bir erkekle evlenmesi, Mümtehine Suresi 10. ayete göre açıkça yasak edilmiş olup, caiz değildir.
Nikah da yapılsa, o nikah nikah sayılmaz.
Böyle bir nikahın (!) duasını yapmak ise, kabul olmayacak duaya amin dedirtmekten ibarettir.
Buna rağmen evlenilir ve nikah yapılırsa ne olur?
Bektaşi'nin dediği gibi, "Biz evlendik, oldu" olur.
Kur'an'ın bu husustaki hükmünü geçen haftaki bir programda dile getirmek, ilahiyatçılar dururken, bir avukat olan Kezban Hatemi'ye kaldı.
Sayın Hatemi, o programda gerçi bir hayli yanlışlıklar yaptı.
Ama, oradaki bir çok sözümona din adamının sustuğu programda çekinmeden bu hükmü açıklaması, diğer yanlışlarını adeta unutturdu.
Kendisine bu tavrından dolayı teşekkür ediyorum.
Kezban Hanım'ın yanlışlarına birer cümleyle temas edip geçeceğim.
1) Kur'an'da çok evlilik yoktur, dedi, doğru değildir.
Şartı ağır da olsa vardır; bunu bugün dini ilim sahibi olmayanlar da biliyor.
2) Peygamber 90 yaşında kadınlarla evlenmiştir, dedi.
Hz. Resulullah'ın hanımları içinde 90 yaşında olan yoktu. En yaşlıları Hz. Sevde (r. anha) idi ve Peygamberimizle evlendiğinde 50 yaşındaydı.
3) İkinci eş alırken birincisinin onayı lazımdır, dedi.
Böyle bir onaya lüzum yoktur.
Bu sözü, aynı zamanda kendisinin "Kur'an'da çok evlilik yoktur" sözünü tekzip ediyordu. Çok eşlilik yoksa, birinci eş onay verse bile, Müslüman erkek ikinci bir eşi neye dayanarak alabilecektir?
4) Bir saatlik Mut'a nikahı olmaz. O zina olur, dedi
Bir saatlik de Mut'a olur. Mut'a zaten zinadır.
5) Boşanan kadın 4 ay 10 gün beklemesi lazımdır, dedi.
4 ay 10 gün değil, 3 ay 10 gün beklemelidir.
6) Kur'an'da, "Ben tek eşlileri severim. En hayırlılarınız tek eşlilerdir" manasında ayet vardır, dedi.
Kur'an-ı Kerim'de böyle bir ayet yoktur.
***
İsmi "İslamcı yazar"dan "Kavgacı yazar"a çıkan İsmail Nacar ise yanlış, hakaret ve asabilikte zirveyi kimseye bırakmıyor.
İmam Gazali Hz.'ni İslam'a çok zarar veren birisi olarak göstereceğine, hiç olmazsa "Sübhaneke"nin manasını bilecek kadar Arapça öğrense daha iyi olmaz mı?
Acaba kendisinde İmam Gazali Hz.'nin okuduğu kitapların isimlerini sayabilecek kadar ilim var mı?
İmam Gazali Hz. hakkındaki yersiz ifadelerine, Hamidullah ve Fazlurrahman isimli şahısların kitaplarını delil gösteriyor ki, gülünür.
Kılavuzu karga olanın, pardon kılavuzu böyle kimseler olanın ağzı, işte böyle yanlıştan kurtulmaz.
Hamidullah ve Fazlurrahman'ın İslam aleminde tanındığını söylüyor.
Doğrudur... Tanınıyorlar da, Ehl-i Sünnete ters kimseler olarak...
Hadi neyse şimdi masonluk meselesini ortaya atmayalım.
Cenazelerde, okuyup para almak için gelenlere "leş kargaları" diyor.
Leş kargaları leşlere üşüştüğüne göre, leş kim oluyor Sayın Nacar?...
***
Sayın okuyucular, hepsi neyse ne de... Sayın Salih Tuğ Hocamızın, "Müslüman kadınların, Müslüman olmayan erkeklerle evlenmesini açıktan yasak eden bir ayet yok. Bu yasak, 4. surenin 141. ayetinin manasından çıkarılıyor...? demesi, bizi üzmedi desek yalan olur.
Fatih Altaylı bile, çekingen davrandıklarını söyledi programdan sonra...
Önce, Müslüman Türk erkekleri Hıristiyan kadınlarla evlenmeye başladılar.
Sonra, Müslüman kadınlardan da Hıristiyan erkeklerle evlenenler oldu.
En son da, Türkiye'den tanınan bir ailenin kızı, yine tanınan bir Alman devlet adamının oğluyla evlendi.
Ve ortaya bir soru atıldı: Böyle evliliklerin İslam'a göre hükmü nedir?
Dinimize göre bu evlilikler oluyor mu?
Olmuyor da,
- Erenler, abdestsiz namaz olur mu? diye sorulan Bektaşi'nin,
- Ben kıldım oldu, dediği gibi, olmasa da oldu mu sayılıyor?
Sayın okuyucular, aslolan, kadın olsun erkek olsun, Müslümanların Müslüman olanlarla evlenmeleridir.
Ancak, Müslüman erkekler için sınır biraz daha geniştir.
Onlar, kitap ehli yani Hıristiyan veya Yahudi kadınlarla evlenebilirler.
Ne var ki, Hazret-i Ömer (ra) Efendimiz, bunu bile mekruh görmüştür. Yani böyle evlilikler ancak mekruh olarak caizdir.
Mekruh, "Allah ve Resulü tarafından hoş karşılanmayan, sevilmeyen, tasvip edilmeyen, kerih görülen şey" demektir.
Esas konumuz, Müslüman kadınların Müslüman olmayan erkeklerle evlenip evlenemeyeceği meselesiydi.
Kesin hüküm şudur:
Müslüman bir hanımın, Müslüman olmayan bir erkekle evlenmesi, Mümtehine Suresi 10. ayete göre açıkça yasak edilmiş olup, caiz değildir.
Nikah da yapılsa, o nikah nikah sayılmaz.
Böyle bir nikahın (!) duasını yapmak ise, kabul olmayacak duaya amin dedirtmekten ibarettir.
Buna rağmen evlenilir ve nikah yapılırsa ne olur?
Bektaşi'nin dediği gibi, "Biz evlendik, oldu" olur.
Kur'an'ın bu husustaki hükmünü geçen haftaki bir programda dile getirmek, ilahiyatçılar dururken, bir avukat olan Kezban Hatemi'ye kaldı.
Sayın Hatemi, o programda gerçi bir hayli yanlışlıklar yaptı.
Ama, oradaki bir çok sözümona din adamının sustuğu programda çekinmeden bu hükmü açıklaması, diğer yanlışlarını adeta unutturdu.
Kendisine bu tavrından dolayı teşekkür ediyorum.
Kezban Hanım'ın yanlışlarına birer cümleyle temas edip geçeceğim.
1) Kur'an'da çok evlilik yoktur, dedi, doğru değildir.
Şartı ağır da olsa vardır; bunu bugün dini ilim sahibi olmayanlar da biliyor.
2) Peygamber 90 yaşında kadınlarla evlenmiştir, dedi.
Hz. Resulullah'ın hanımları içinde 90 yaşında olan yoktu. En yaşlıları Hz. Sevde (r. anha) idi ve Peygamberimizle evlendiğinde 50 yaşındaydı.
3) İkinci eş alırken birincisinin onayı lazımdır, dedi.
Böyle bir onaya lüzum yoktur.
Bu sözü, aynı zamanda kendisinin "Kur'an'da çok evlilik yoktur" sözünü tekzip ediyordu. Çok eşlilik yoksa, birinci eş onay verse bile, Müslüman erkek ikinci bir eşi neye dayanarak alabilecektir?
4) Bir saatlik Mut'a nikahı olmaz. O zina olur, dedi
Bir saatlik de Mut'a olur. Mut'a zaten zinadır.
5) Boşanan kadın 4 ay 10 gün beklemesi lazımdır, dedi.
4 ay 10 gün değil, 3 ay 10 gün beklemelidir.
6) Kur'an'da, "Ben tek eşlileri severim. En hayırlılarınız tek eşlilerdir" manasında ayet vardır, dedi.
Kur'an-ı Kerim'de böyle bir ayet yoktur.
***
İsmi "İslamcı yazar"dan "Kavgacı yazar"a çıkan İsmail Nacar ise yanlış, hakaret ve asabilikte zirveyi kimseye bırakmıyor.
İmam Gazali Hz.'ni İslam'a çok zarar veren birisi olarak göstereceğine, hiç olmazsa "Sübhaneke"nin manasını bilecek kadar Arapça öğrense daha iyi olmaz mı?
Acaba kendisinde İmam Gazali Hz.'nin okuduğu kitapların isimlerini sayabilecek kadar ilim var mı?
İmam Gazali Hz. hakkındaki yersiz ifadelerine, Hamidullah ve Fazlurrahman isimli şahısların kitaplarını delil gösteriyor ki, gülünür.
Kılavuzu karga olanın, pardon kılavuzu böyle kimseler olanın ağzı, işte böyle yanlıştan kurtulmaz.
Hamidullah ve Fazlurrahman'ın İslam aleminde tanındığını söylüyor.
Doğrudur... Tanınıyorlar da, Ehl-i Sünnete ters kimseler olarak...
Hadi neyse şimdi masonluk meselesini ortaya atmayalım.
Cenazelerde, okuyup para almak için gelenlere "leş kargaları" diyor.
Leş kargaları leşlere üşüştüğüne göre, leş kim oluyor Sayın Nacar?...
***
Sayın okuyucular, hepsi neyse ne de... Sayın Salih Tuğ Hocamızın, "Müslüman kadınların, Müslüman olmayan erkeklerle evlenmesini açıktan yasak eden bir ayet yok. Bu yasak, 4. surenin 141. ayetinin manasından çıkarılıyor...? demesi, bizi üzmedi desek yalan olur.
Fatih Altaylı bile, çekingen davrandıklarını söyledi programdan sonra...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Eren / diğer yazıları
- Alın size Avrupa'dan taze cevap / 16.03.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002