Âkif üslubunda şiirler yazan ve yarım asırdır Medine'de ikâmet eden Ali Ulvi Kurucu, geçen hafta vefat etmiş olduğu Medine'de defnedildi. (Allah rahmet eylesin).
Satırlara geçmesi ve unutulmaması düşüncesiyle, onunla ilgili bir anekdot aktarmak istiyorum.
Lütfi Kırdar Konferans Salonu'nda "İslam Düşüncesi" sempozyumu yapılmıştı.
Ali Ulvi Bey, orada, meşhur bir din âlimi olan Zâhidül Kevserî ile ilgili bir hatırasını nakletti.
Zâhidül Kevserî Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi gibi yurtdışına gitmiş ve ömrünün sonunu oralarda geçirmiş, aslen Düzceli olan ve ilmi karşısında muarızlarının bile baş eğmek mecburiyetinde kaldığı çok değerli, derviş ruhlu bir âlimdir.
Bir defasında Zâhidül Kevserî abdest alıyor, Ali Ulvi Bey de ona havlu tutmak için bekliyormuş. Zâhidül Kevserî, eline havluyu veren Ali Ulvi Bey'e dönerek şöyle bir soru sormuş:
- Hafız, Muhammed Abduh hakkında ne dersin?
Ali Ulvu Kurucu, Zâhidül Kevserî'ye hürmetinden,
-Efendim siz onu benden daha iyi bilirsiniz, siz söyleyin de ben de öğrenmiş olayım, demişse de, o ısrarla Ali Ulvi Bey'in o husustaki kanaatini almak istemiş.
Bunun üzerine Ali Ulvi Bey,
-Efendim, Abduh güyâ kendi aklınca batılıları İslam'a çekmek istedi ama, onların ellerinden tutunca onlar onu çektiler ve Abduh onların tarafına geçti, demiş.
Bu cevap karşısında memnuniyetini izhar eden Üstad,
-Evladım aynen öyledir, diyerek Ali Ulvi Bey'i tasdik etmiş.
Ali Ulvi Bey'in anlattığı bu.
* * *
Değerli okuyucular,
Cemâleddin Afgânî, Muhammed Abduh ve Muhammed Reşid Rıza gibi, fikir ve inançta bir ve birbirine yakın olan reformist ruhlu insanların bozuklukları dile getirildiği zaman, bazı kimseler hemen itirazı basarlar.
Bunların mason oldukları söylendiği zaman, önceleri inkar ediyor, "Hayır Asla! Yalandır! Mason değildir" diye şiddetle tepki gösteriyorlardı.
Şimdi öyle bir vaziyet oldu ki, Afgânî ve diğerlerinin masonlukları artık gizlenemez hale geldi.
O zamanlar, "Mason değil" itirazını yapanlar, Afgânî'nin mason kıyafetli fotoğrafları ve diğer delilleri ortaya konunca bu sefer de "Efendim, şu sebepten mason olmuştur, bu sebepten mason olmuştur. İslam'a hizmet için masonların safında gözükmüştür..." gibi tevillere kaçmaya başladılar.
Samimiyetsizliğin isbatlarından biri de işte bu tavırdır.
* * *
Bir hatıradan bahsetmişken, fânî dünyada unutulup gitmemesi için başka bir hatırayı da yazıya dökmek isterim.
Bugün ikisi de merhum olan Kemal Kacar Bey ile Avukat Abdurrahman Şeref Laç Bey, Sirkeci'de bir otelde (Meserret Oteli olabilir) Said Nursî'nin ziyaretine gidiyorlar.
Bir zamanlar şiddetle Sultan Abdülhamid'in aleyhinde bulunmuş olan Said Nursî, ziyaret esnasında diyor ki:
- Zât-ı şâhâne (Sultan Abdülhamid) bana bir adamını göndermişti. Gelen zat, sultanın selâmını hem de bir miktar para getirmişti. Onun parasını da selâmını da istemiyorum, diyerek reddettim. Haydi parayı kabul etmedim, sultanın selâmını niye reddettim; ona üzülüyorum.
Bu hatırayı yorumsuz ve aynen dinlediğim gibi verdim. Yorum okuyucularındır.
Bir espriyle bitirelim.
Birileri birilerine destek olduklarını ve onlarla beraber olduklarını bildirmek için,
-Yalnız değilsiniz, derler.
Bilirsiniz, emekliler hallerinden hep şikayet edip dururlar.
Artık onların üzülmelerine de lüzum kalmıyor. Çünkü emekliler ordusuna büyük güç geliyor. 30.000 kişi emekli edilecek ve bu orduya otuz bin kişilik bir takviye güç daha katılacak; emekliler garibanlıktan kurtulacaklar.
Durmadan emekleyen sevgili emekliler, artık sevinebilirsiniz. Artık siz de yalnız değilsiniz. Bu kıyağı için hükümetimize teşekkür etmeyi de unutmazsınız artık.
Satırlara geçmesi ve unutulmaması düşüncesiyle, onunla ilgili bir anekdot aktarmak istiyorum.
Lütfi Kırdar Konferans Salonu'nda "İslam Düşüncesi" sempozyumu yapılmıştı.
Ali Ulvi Bey, orada, meşhur bir din âlimi olan Zâhidül Kevserî ile ilgili bir hatırasını nakletti.
Zâhidül Kevserî Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi gibi yurtdışına gitmiş ve ömrünün sonunu oralarda geçirmiş, aslen Düzceli olan ve ilmi karşısında muarızlarının bile baş eğmek mecburiyetinde kaldığı çok değerli, derviş ruhlu bir âlimdir.
Bir defasında Zâhidül Kevserî abdest alıyor, Ali Ulvi Bey de ona havlu tutmak için bekliyormuş. Zâhidül Kevserî, eline havluyu veren Ali Ulvi Bey'e dönerek şöyle bir soru sormuş:
- Hafız, Muhammed Abduh hakkında ne dersin?
Ali Ulvu Kurucu, Zâhidül Kevserî'ye hürmetinden,
-Efendim siz onu benden daha iyi bilirsiniz, siz söyleyin de ben de öğrenmiş olayım, demişse de, o ısrarla Ali Ulvi Bey'in o husustaki kanaatini almak istemiş.
Bunun üzerine Ali Ulvi Bey,
-Efendim, Abduh güyâ kendi aklınca batılıları İslam'a çekmek istedi ama, onların ellerinden tutunca onlar onu çektiler ve Abduh onların tarafına geçti, demiş.
Bu cevap karşısında memnuniyetini izhar eden Üstad,
-Evladım aynen öyledir, diyerek Ali Ulvi Bey'i tasdik etmiş.
Ali Ulvi Bey'in anlattığı bu.
* * *
Değerli okuyucular,
Cemâleddin Afgânî, Muhammed Abduh ve Muhammed Reşid Rıza gibi, fikir ve inançta bir ve birbirine yakın olan reformist ruhlu insanların bozuklukları dile getirildiği zaman, bazı kimseler hemen itirazı basarlar.
Bunların mason oldukları söylendiği zaman, önceleri inkar ediyor, "Hayır Asla! Yalandır! Mason değildir" diye şiddetle tepki gösteriyorlardı.
Şimdi öyle bir vaziyet oldu ki, Afgânî ve diğerlerinin masonlukları artık gizlenemez hale geldi.
O zamanlar, "Mason değil" itirazını yapanlar, Afgânî'nin mason kıyafetli fotoğrafları ve diğer delilleri ortaya konunca bu sefer de "Efendim, şu sebepten mason olmuştur, bu sebepten mason olmuştur. İslam'a hizmet için masonların safında gözükmüştür..." gibi tevillere kaçmaya başladılar.
Samimiyetsizliğin isbatlarından biri de işte bu tavırdır.
* * *
Bir hatıradan bahsetmişken, fânî dünyada unutulup gitmemesi için başka bir hatırayı da yazıya dökmek isterim.
Bugün ikisi de merhum olan Kemal Kacar Bey ile Avukat Abdurrahman Şeref Laç Bey, Sirkeci'de bir otelde (Meserret Oteli olabilir) Said Nursî'nin ziyaretine gidiyorlar.
Bir zamanlar şiddetle Sultan Abdülhamid'in aleyhinde bulunmuş olan Said Nursî, ziyaret esnasında diyor ki:
- Zât-ı şâhâne (Sultan Abdülhamid) bana bir adamını göndermişti. Gelen zat, sultanın selâmını hem de bir miktar para getirmişti. Onun parasını da selâmını da istemiyorum, diyerek reddettim. Haydi parayı kabul etmedim, sultanın selâmını niye reddettim; ona üzülüyorum.
Bu hatırayı yorumsuz ve aynen dinlediğim gibi verdim. Yorum okuyucularındır.
Bir espriyle bitirelim.
Birileri birilerine destek olduklarını ve onlarla beraber olduklarını bildirmek için,
-Yalnız değilsiniz, derler.
Bilirsiniz, emekliler hallerinden hep şikayet edip dururlar.
Artık onların üzülmelerine de lüzum kalmıyor. Çünkü emekliler ordusuna büyük güç geliyor. 30.000 kişi emekli edilecek ve bu orduya otuz bin kişilik bir takviye güç daha katılacak; emekliler garibanlıktan kurtulacaklar.
Durmadan emekleyen sevgili emekliler, artık sevinebilirsiniz. Artık siz de yalnız değilsiniz. Bu kıyağı için hükümetimize teşekkür etmeyi de unutmazsınız artık.
Ali Eren / diğer yazıları
- Alın size Avrupa'dan taze cevap / 16.03.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002