Türkiye'de Milli
Eğitimin hazin tablosu
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, "YÖK ve İHL tartışmaları yerine asıl eğitimin hazin tablosuna bakmak gerekir. Ülkemizde yaklaşık olarak 7 milyon 589 bin kişi okuma yazma bilmemektedir. 15 yaş üzerine gelmiş ve bir okul bitirmeyenlerin sayısı ise 9 milyon civarındadır" dedi.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in kabullenme cevabı
Meclis'te konuşmalardan da anlaşıldığına göre:
1 - Türkiye'de okuma yazma bilmeyenlerin sayısı, 5.732.000 kadarı kadın olmak üzere 7 milyon 589 kişidir.
2 - 8 Eylül 2002 ile 8 Mart 2004 arasında okuma yazma kurslarında yaklaşık olarak 376 bin yetişkin kişi okuma yazma öğrenmiştir.
3 - 2000 yıl genel nüfus sayımı sonucu, 15 yaşın üstündeki yetişkinlerin okuma yazma bilmeyenlerin sayısı: 9 milyon 212 bindir.
4 - 18 Kasım 2002 tarihinden açık ilköğrenim okulundan mezun olanların sayısı da 30 bin civarındadır.
YÖK yasası ve rektörlerin
atamaları
Cumhurbaşkanı Necdet Sezer 22 üniversitenin rektörlerini yeniden atadı. Bunlar arasında 17 üniversitenin 1. sıradaki adaylarını değil de, diğer adaylardan istedikleri birini atamış durumdalar. Mesela iki misliden fazla oy alan Prof. Ayhan'ı atlayarak 2. sıradaki 366 oy alan Prof. Yamaç'ı atadı.
Cumhuriyet Üniversitesi'ne de 163 oy alan Prof. Kocacik'ın yerine115 oy alan Prof. Mehmet Bakır'ı atadı.
Erciyes Üniversitesi'ndeki mevcut rektör Prof. Zeki Yılmaz 284 oy almış ve birinci gelmiştir. Ama Cumhurbaşkanı O'nun yerine ikinci sırada olan 239 oy alan Prof. Cengiz Utaş'ı atadı.
Fırat Üniversitesi'nde 245 oy alan mevcut rektör Prof. Ahmet Feyzi Bingöl'ün yerine 159 oy alan Prof. Mehmet Hamdi Muz'u atamıştır. Trakya Üniversitesi'ne de 126 oy alan Levent Alimgil yerine 109 oy alan Prof. Enver Duran'ı atamıştır.
Not: Madem ki rektörlere özel kriterler uygulanacaktır, o zaman neden seçimler yapılmakta ve neden heyecan uyandırılmaktadır. Doğrudan tayinler yapılsa herhalde bazı kimselerin kafasındaki "Demokrasi Anlayışı" daha kolay uygulanabilir.
Anlaşılan YÖK yasasına daha uygun gelenler daha kolay atanmaktadır. Bundan da şu düşünce çıkarılabilir: Üniversitelerde bilimsellikten ziyade YÖK'e bağımlılık mı aranmaktadır? YÖK'ün son olarak KKTC'deki Üniversitelere koyduğu "önkayıt" yasaklaması da KKTC'de Üniversitelere büyük darbe oluşturmaktadır. Ben kendime şu anda soruyorum, şu bizim YÖK temsilcileri idarecilerin acaba müspet yapma becerileri yok mu? Yoksa her zaman ters yolda gitmek mecburiyetleri mi var?
Ülkede yine gergin bir ortam oluşmaktadır. Laiklik konusu, Türkiye'deki anlayışı bakımından, ülkede daima gerginlik unsuru olmaktadır. Bu da herhalde Laikliğin değişik insanlar tarafından, değişik şekilde mütalaa edilmesi ve anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye'de laiklik sadece devlet ve din işlerinin ayrılması manasının çok daha ötesinde anlam kazanmaktadır. Bazıları bu durumun insan hayatının her adımına yansımasını istemekte, bazıları ise bunun sadece devletle ve kamu hizmetlerine sınırlı kalmasını arzu etmektedir. Bunun da ötesinde, "Türkiye'de sanki, bazı laikperestler" var gibi. Onlar Laikliğin adeta "Din" yerine geçmesini ve dinin bu yüzden ikinci plana itilmesini ima edenler şeklinde görünmektedirler. O nedenle Türkiye'de bu kavramlar bazı medya temsilcileri ve idari sistemde bulunanlar ile halkımız arasında, bir nevi gerginlik oluşturmaktadır.
Eğitimin hazin tablosu
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, "YÖK ve İHL tartışmaları yerine asıl eğitimin hazin tablosuna bakmak gerekir. Ülkemizde yaklaşık olarak 7 milyon 589 bin kişi okuma yazma bilmemektedir. 15 yaş üzerine gelmiş ve bir okul bitirmeyenlerin sayısı ise 9 milyon civarındadır" dedi.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in kabullenme cevabı
Meclis'te konuşmalardan da anlaşıldığına göre:
1 - Türkiye'de okuma yazma bilmeyenlerin sayısı, 5.732.000 kadarı kadın olmak üzere 7 milyon 589 kişidir.
2 - 8 Eylül 2002 ile 8 Mart 2004 arasında okuma yazma kurslarında yaklaşık olarak 376 bin yetişkin kişi okuma yazma öğrenmiştir.
3 - 2000 yıl genel nüfus sayımı sonucu, 15 yaşın üstündeki yetişkinlerin okuma yazma bilmeyenlerin sayısı: 9 milyon 212 bindir.
4 - 18 Kasım 2002 tarihinden açık ilköğrenim okulundan mezun olanların sayısı da 30 bin civarındadır.
YÖK yasası ve rektörlerin
atamaları
Cumhurbaşkanı Necdet Sezer 22 üniversitenin rektörlerini yeniden atadı. Bunlar arasında 17 üniversitenin 1. sıradaki adaylarını değil de, diğer adaylardan istedikleri birini atamış durumdalar. Mesela iki misliden fazla oy alan Prof. Ayhan'ı atlayarak 2. sıradaki 366 oy alan Prof. Yamaç'ı atadı.
Cumhuriyet Üniversitesi'ne de 163 oy alan Prof. Kocacik'ın yerine115 oy alan Prof. Mehmet Bakır'ı atadı.
Erciyes Üniversitesi'ndeki mevcut rektör Prof. Zeki Yılmaz 284 oy almış ve birinci gelmiştir. Ama Cumhurbaşkanı O'nun yerine ikinci sırada olan 239 oy alan Prof. Cengiz Utaş'ı atadı.
Fırat Üniversitesi'nde 245 oy alan mevcut rektör Prof. Ahmet Feyzi Bingöl'ün yerine 159 oy alan Prof. Mehmet Hamdi Muz'u atamıştır. Trakya Üniversitesi'ne de 126 oy alan Levent Alimgil yerine 109 oy alan Prof. Enver Duran'ı atamıştır.
Not: Madem ki rektörlere özel kriterler uygulanacaktır, o zaman neden seçimler yapılmakta ve neden heyecan uyandırılmaktadır. Doğrudan tayinler yapılsa herhalde bazı kimselerin kafasındaki "Demokrasi Anlayışı" daha kolay uygulanabilir.
Anlaşılan YÖK yasasına daha uygun gelenler daha kolay atanmaktadır. Bundan da şu düşünce çıkarılabilir: Üniversitelerde bilimsellikten ziyade YÖK'e bağımlılık mı aranmaktadır? YÖK'ün son olarak KKTC'deki Üniversitelere koyduğu "önkayıt" yasaklaması da KKTC'de Üniversitelere büyük darbe oluşturmaktadır. Ben kendime şu anda soruyorum, şu bizim YÖK temsilcileri idarecilerin acaba müspet yapma becerileri yok mu? Yoksa her zaman ters yolda gitmek mecburiyetleri mi var?
Ülkede yine gergin bir ortam oluşmaktadır. Laiklik konusu, Türkiye'deki anlayışı bakımından, ülkede daima gerginlik unsuru olmaktadır. Bu da herhalde Laikliğin değişik insanlar tarafından, değişik şekilde mütalaa edilmesi ve anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye'de laiklik sadece devlet ve din işlerinin ayrılması manasının çok daha ötesinde anlam kazanmaktadır. Bazıları bu durumun insan hayatının her adımına yansımasını istemekte, bazıları ise bunun sadece devletle ve kamu hizmetlerine sınırlı kalmasını arzu etmektedir. Bunun da ötesinde, "Türkiye'de sanki, bazı laikperestler" var gibi. Onlar Laikliğin adeta "Din" yerine geçmesini ve dinin bu yüzden ikinci plana itilmesini ima edenler şeklinde görünmektedirler. O nedenle Türkiye'de bu kavramlar bazı medya temsilcileri ve idari sistemde bulunanlar ile halkımız arasında, bir nevi gerginlik oluşturmaktadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006