Bereketi ile dayanışmasıyla, kalplerde bıraktığı sekineliği ile bir bayramı daha geride bıraktık. Kardeşlerle, dostlarla, komşularla, tüm sevdiklerimizle görüştük, sohbet ettik bir araya geldik. Büyüklerimizi, küçüklerimizin hatırlarını sorduk sevindirdik, sevindik.
Ramazan-ı Şerif'in huzuru, bereketi ile yediden yetmişe herkesi kuşatan bayram heyecanını bayram namazında okunan tekbirlerle, salat u selamlarla, aşr-ı şeriflerle, yapılan dualarla güzel bir bahar sabahı ile bayramımıza başladık. Allah kabul etsin.
Sürekli olarak vurgulamaya çalıştığımız gibi milli ve dini bayramlar bir bütündür, ayrılamaz. Ruh ve beden gibidir biri olmadan ötekisi eksik olur. Bu münasebetle hatırlatalım ki, milli bayramını kutlamayan milletler dini bayramlarını kutlayacak vatan bulamaz.
Milli bayramlar milletimizin bu aziz vatanı işgalden, düşman postallarından, düşman süngüsünden kurtardığı, istiklalini kazandığı günlerdir.
Bu milli günler, millî bayramlar, zaferler olmazsa biz bugün hangi dini, manevi vecibelerimizi yerine getirebiliriz?
Milli ve manevi gün ve bayramları küçümseyenler veya yok sayanlar bilerek ya da bilmeyerek bu milleti parçalamak isteyen canavarların dişlerini bileyip keskinleştirmeye çalışıyor.
Çünkü milli bayramlarını ve manevi bayramlarını yaşayan bir millet şuurlu bir millettir. Şuurlu olan bir millete de kimse kolay kolay zarar veremez.
Sormadan edemiyoruz, bizim gibi alpliği ve erenliği bir bütün olarak yaşayan bir milletten bu ayrımı yapmaya çalışanlar samimi olabilir mi? Biz bu ruhun bir tezahürü olarak dünyanın her yerinde at koşturmuş ve çocuklarımıza Alperen ismini vermeyi adet edinmiş bir milletiz.
Bu milletin şehadete olan inancı sayesinde düşmana göz açtırmadığı dün de, bu gün de biliniyor.
Şimdi siz bu milletten şehitlik ve gazilik inancını yok ederseniz kime hizmet etmiş oluyorsunuz?
Bu tür tartışmalara çanak tutanlar samimi olabilir mi?
Milli ve manevi bütünlüğümüzün katalizörü olan bayramlarımıza sahip çıkmak ve yaşatmak zorundayız.
Milli bayramlarda evlerimizi bayraklarla süsleyelim. Bilelim ki biz ay yıldızlı al bayrağımızı evimize asmazsak başka milletler gelir kendi bayraklarını asarlar.
Milli ve manevi günlerimizi, zaferlerimizi, bayramlarımızı tartışmaya açanlar bu millete bu zilleti mi yaşatmak istiyor acaba?
Şuurlu bir milletin minarelerinden ezanları, mescitlerinden, camilerinden de, salat u selam, tekbirleri eksik olmaz, bu maya ve ruh ile milletimiz bir olur, beraber olur. Bu şuuru kaybeden milletlerin ibadet yerleri ya kilise olur ya da havra olur. Milleti de Müslümanlık dışına çıkar.
Bu milli ve manevi zemin kaybedilince, ezan yerine çan sesi gelir. Bu ayrıştırmayı, tartışmayı yapanlara herhalde ezanlar az geldi diye çanlar mı ötsün? Bunu mu istiyorlar?
Bu tür tartışmalara çanak tutanlar samimi olabilir mi?
Milli ve manevi günlerimizi, zaferlerimizi, bayramlarımızı tartışmaya açanlar bu milletin birliğini mi yoksa parçalanıp yok olmasını mı istiyor acaba?
Bir insan 12 Mart'tan, 18 Mart'tan, 23 Nisan'dan, 19 Mayıs'tan, 30 Ağustos'tan, 29 Ekim'den, İstiklal Marşından, Al Bayraktan niye rahatsız olur? Rahatsızlığının sebebi acaba Sevr'i bir paçavra gibi yırtıp atan Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Lozan'ı hazmedememek, istememek ola bilir mi?
Sevr Anlaşması ve Mondros anlaşmasının uygulanması özlemi olabilir mi?
Çünkü maalesef yıllardır Yunan aksesuarı veya dondurmacı aksesuarı olan fesi takarak "Keşke Yunan galip gelseydi" sözünü söyleyenleri de bu millet gördü ve kulaklarıyla duydu.
İşin özü; milli bayramlar, manevi bayramlar, manevi günler istiklal demektir, zafer demektir.
Kuvâ-yi Milliye demektir.
Tam Bağımsız Türkiye demektir.
Gazilik, şehitlik demektir.
Birlik ve beraberlik demektir.
Şuurlanma, bilinçlenme, onur, gurur ve sevinç günleridir.
Al bayrağımızın nazlı nazlı dalgalandığı günlerdir.
Milli bayramlar, manevi bayramlar, manevi günler; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve şehitler demektir.
Milli bayramlar, manevi bayramlar, manevi günler gönül hanelerimizin şenlendiği, fikir sancılarımızın derman bulduğu, dimağlarımızda kudretli ve ihtişamlı var oluşlarımızın temellerinin, tohumlarının atıldığı ve mayalandığı millet olma şuurumuzun perçinlendiği günlerdir.
Milli bayramlar, manevi bayramlar, manevi günler; bozulmuş, küflenmiş, insanı reddeden, batıl olan, milli olmayan görüşlere gür ve imanlı bir sesle karşı çıkış, tavır koyma ve çözümün hatırlatıldığı günleridir.
Biz bu milletin bir evladı olarak Hakk'ın, hakikatin sesini, birlik ve beraberliğimizi koruyacak, ömrümüz yettiğince bu gerçeği haykırmaya devam edeceğiz.
Asrın son bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş'ın veciz ifadesiyle; "Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür. Milli bütünlüğümüz de dini bütünlüğümüzdür."
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025