Türk siyasi hayatının son 17 yılında sırasıyla Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Başbakan Yardımcılığı görevlerinde bulunan ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, şu sıralarda ittifak arayışlarını hızlandırdı. İstisnasız yapılan tüm anketlere göre, partisi yüzde 10'luk seçim barajının oldukça aşağılarında geziniyor.
Yılmaz, 1983 yılından bu yana milletvekli olarak Meclis'te bulunuyor. 1991 yılında dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut'un "karizma eksikliği"nden istifade ederek, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın muhalefetine rağmen, ANAP'ın başına geçti. ANAP, 1987'deki genel seçimlerde yüzde 36 oy almıştı. Mesut Yılmaz genel başkanlığında girdiği 1991 seçimlerinde yüzde 24, 95'te yüzde 19 ve 99'da yüzde 13 oy aldı. Şimdi ANAP baraj altında sürünüyor!
Unvanı: "AB şampiyonu"
Partisini 11 yılda un ufak eden Yılmaz'ın yaklaşan genel seçimlerde seçmenlere sunacağı tek projesi var: Avrupa Birliği adaylığı... Zaten kendisi Türkiye'de ve Avrupa'da "AB şampiyonu" olarak adlandırılıyor.
Bu çerçevede Yılmaz, Türk siyasi tarihine geçen çok önemli sözler de sarfetti. Bundan 2 yıl önce Diyarbakır'da katıldığı bir toplantıda, "Avrupa Birliği'nin yolunun Diyarbakır'dan geçtiğini" ilan etmişti. Yılmaz'ın bu sözü o sıralarda "bölücülüğe prim" olarak algılanmıştı. Ardından da HADEP ile ittifak yapmak istediği tartışma platformuna taşınmıştı.
"Türkiye, AB'ye üye olmazsa, kaos yaşanır" sözü de Yılmaz'a ait.
Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin bütünlüğü açısından tehdit olduğunu zikredenlere karşı dile getirdiği "Asıl AB'ye girmezsek, Türkiye'nin milli bütünlüğü zedelenir" kelamı da onun.
Halka hayatı zehir edince...
Yılmaz, Temmuz 1997'den bu yana ya Başbakan ya da Başbakan Yardımcısı olarak karar mekanizmalarında yer aldı. Çiftçiyi, memuru, işçiyi, işsizi, ev kadınını, emekliyi, çalışanı, çalışmayanı ne hale getirdiği belli. Arkasında "bir grup kolay para avcısı" dışında halk desteği kalmadı. Kısaca, Yılmaz Turgut Özal'ın mirasını 11 yılda tüketti.
Tek sermayesi kaldı: O da hayal
Böyle bir ahval ile karşılaşan Yılmaz, "Denize düşen yılana sarılır" atasözünün buyurduğu gibi, AB ipine sımsıkı sarıldı. Vatandaşın ekseri kitlesine verebileceği bir şey kalmayan ANAP lideri, bir başka deyişle, "hayal" satmaya başladı. Çünkü AB, Türkiye açısından "hayal"den öte bir anlam taşımıyor.
Peki siyasi hayatı boyunca savunduğu hiç bir görüşünde istikrarlı olmayan Yılmaz, AB konusunda ne denli sağlam duruyor acaba?
Eski camlar bardak mı oldu?
Sizi 1994 yılının Aralık ayının on ikinci gününe götüreceğim. DYP-CHP hükümetinin yani Çiller-Baykal ikilisinin getirdiği bütçe Meclis'te tartışılıyor, ANAP'ın görüşünü Genel Başkan Mesut Yılmaz açıklıyor...
Önce düşünce özgürlüğü üzerine konuşuyor Yılmaz ve şöyle diyor: "(...) Biz diyoruz ki, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu şartlarda düşünce hürriyetinin sınırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde olmalıdır."
Sonra dönemin hassas konusu bölücülük üzerine:
"İçinizden bir taneniz bile kalkıp, Türkiye için bölücülüğün, bugün bir tehdit olmadığını söyleyebilir misiniz? Türkiye'nin ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bulunmadığını söyleyebilir misiniz?"
Ya Batılılar ve bizimkiler?
Yılmaz'ın bu konuda da okkalı sözleri var!: "Siz (Tansu Çiller ve Deniz Baykal) kendi siyasi hesaplarınızla ülkenin menfaatlerini birbirine karıştırdınız ve bir de Batı'ya şirin gözükme sevdasına kapıldınız. Bakın bu sevdadan vazgeçin! Yani siz Batı'nın, aman Türkiye bölünmesin, diye bir derdinin olduğunu mu zannediyorsunuz?
Batının gözünde saygınlık kazanmanın yolu, kendi değerlerimize sahip çıkabilmekten, o değerleri kendi başımıza koruyabilmekten geçer."
Ya Batı'nın hürriyet, özgürlük anlayışı? Yine Yılmaz'ı dinleyelim: "Ben size, burada, bugün bizi kınayan Batılı ülkelerin, kendi bütünlükleri söz konusu olduğu zaman, hürriyetlere getirdikleri kısıtlamalara yüzlerce örnek verebilirim. Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'cu maddesi, ülke bütünlüğü söz konusu olduğu zaman, düşünce hürriyetinin sınırlanabileceğini kabul ediyor. Siz dışarının baskısıyla, millete, demokrasiyle, ülke bütünlüğünü sanki birbirinin alternatifiymiş gibi göstermeye çalışıyorsunuz. Allah'tan ki milletimiz sağlamdır, milletimiz, ne Batı'nın karşısında, ne de terörün karşısında sinmek istiyor."
Sonuç: İşte iki Yılmaz portresi. Biri 1994 yılında muhalefetteki Yılmaz, diğeri ise 2002 yılındaki "AB için her türlü tavize imza koymaya hazır bir görüntü" çizen Başbakan Yardımcısı Yılmaz.
Ve son söz: Dün öyle, bugün böyle, yarın acaba ne?
Yılmaz, 1983 yılından bu yana milletvekli olarak Meclis'te bulunuyor. 1991 yılında dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut'un "karizma eksikliği"nden istifade ederek, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın muhalefetine rağmen, ANAP'ın başına geçti. ANAP, 1987'deki genel seçimlerde yüzde 36 oy almıştı. Mesut Yılmaz genel başkanlığında girdiği 1991 seçimlerinde yüzde 24, 95'te yüzde 19 ve 99'da yüzde 13 oy aldı. Şimdi ANAP baraj altında sürünüyor!
Unvanı: "AB şampiyonu"
Partisini 11 yılda un ufak eden Yılmaz'ın yaklaşan genel seçimlerde seçmenlere sunacağı tek projesi var: Avrupa Birliği adaylığı... Zaten kendisi Türkiye'de ve Avrupa'da "AB şampiyonu" olarak adlandırılıyor.
Bu çerçevede Yılmaz, Türk siyasi tarihine geçen çok önemli sözler de sarfetti. Bundan 2 yıl önce Diyarbakır'da katıldığı bir toplantıda, "Avrupa Birliği'nin yolunun Diyarbakır'dan geçtiğini" ilan etmişti. Yılmaz'ın bu sözü o sıralarda "bölücülüğe prim" olarak algılanmıştı. Ardından da HADEP ile ittifak yapmak istediği tartışma platformuna taşınmıştı.
"Türkiye, AB'ye üye olmazsa, kaos yaşanır" sözü de Yılmaz'a ait.
Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin bütünlüğü açısından tehdit olduğunu zikredenlere karşı dile getirdiği "Asıl AB'ye girmezsek, Türkiye'nin milli bütünlüğü zedelenir" kelamı da onun.
Halka hayatı zehir edince...
Yılmaz, Temmuz 1997'den bu yana ya Başbakan ya da Başbakan Yardımcısı olarak karar mekanizmalarında yer aldı. Çiftçiyi, memuru, işçiyi, işsizi, ev kadınını, emekliyi, çalışanı, çalışmayanı ne hale getirdiği belli. Arkasında "bir grup kolay para avcısı" dışında halk desteği kalmadı. Kısaca, Yılmaz Turgut Özal'ın mirasını 11 yılda tüketti.
Tek sermayesi kaldı: O da hayal
Böyle bir ahval ile karşılaşan Yılmaz, "Denize düşen yılana sarılır" atasözünün buyurduğu gibi, AB ipine sımsıkı sarıldı. Vatandaşın ekseri kitlesine verebileceği bir şey kalmayan ANAP lideri, bir başka deyişle, "hayal" satmaya başladı. Çünkü AB, Türkiye açısından "hayal"den öte bir anlam taşımıyor.
Peki siyasi hayatı boyunca savunduğu hiç bir görüşünde istikrarlı olmayan Yılmaz, AB konusunda ne denli sağlam duruyor acaba?
Eski camlar bardak mı oldu?
Sizi 1994 yılının Aralık ayının on ikinci gününe götüreceğim. DYP-CHP hükümetinin yani Çiller-Baykal ikilisinin getirdiği bütçe Meclis'te tartışılıyor, ANAP'ın görüşünü Genel Başkan Mesut Yılmaz açıklıyor...
Önce düşünce özgürlüğü üzerine konuşuyor Yılmaz ve şöyle diyor: "(...) Biz diyoruz ki, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu şartlarda düşünce hürriyetinin sınırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde olmalıdır."
Sonra dönemin hassas konusu bölücülük üzerine:
"İçinizden bir taneniz bile kalkıp, Türkiye için bölücülüğün, bugün bir tehdit olmadığını söyleyebilir misiniz? Türkiye'nin ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bulunmadığını söyleyebilir misiniz?"
Ya Batılılar ve bizimkiler?
Yılmaz'ın bu konuda da okkalı sözleri var!: "Siz (Tansu Çiller ve Deniz Baykal) kendi siyasi hesaplarınızla ülkenin menfaatlerini birbirine karıştırdınız ve bir de Batı'ya şirin gözükme sevdasına kapıldınız. Bakın bu sevdadan vazgeçin! Yani siz Batı'nın, aman Türkiye bölünmesin, diye bir derdinin olduğunu mu zannediyorsunuz?
Batının gözünde saygınlık kazanmanın yolu, kendi değerlerimize sahip çıkabilmekten, o değerleri kendi başımıza koruyabilmekten geçer."
Ya Batı'nın hürriyet, özgürlük anlayışı? Yine Yılmaz'ı dinleyelim: "Ben size, burada, bugün bizi kınayan Batılı ülkelerin, kendi bütünlükleri söz konusu olduğu zaman, hürriyetlere getirdikleri kısıtlamalara yüzlerce örnek verebilirim. Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'cu maddesi, ülke bütünlüğü söz konusu olduğu zaman, düşünce hürriyetinin sınırlanabileceğini kabul ediyor. Siz dışarının baskısıyla, millete, demokrasiyle, ülke bütünlüğünü sanki birbirinin alternatifiymiş gibi göstermeye çalışıyorsunuz. Allah'tan ki milletimiz sağlamdır, milletimiz, ne Batı'nın karşısında, ne de terörün karşısında sinmek istiyor."
Sonuç: İşte iki Yılmaz portresi. Biri 1994 yılında muhalefetteki Yılmaz, diğeri ise 2002 yılındaki "AB için her türlü tavize imza koymaya hazır bir görüntü" çizen Başbakan Yardımcısı Yılmaz.
Ve son söz: Dün öyle, bugün böyle, yarın acaba ne?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016