Türkiye'nin tarihi bir virajda...
Ankara'dakilerin AB ve ABD'ye bağımlı politikalar dışında "değil onurlu bir tavır", bir fikir kırıntısı dahi ileri sürmemeleri "modern mandacılık" olarak elbette dikkatlerden kaçmıyor.
Son dönemde Manda türleri çeşitlendi.
Politik icazetlerini Brüksel veya Washington'dan devşirmiş eski ve yeniyetme kimi politikacıların elinde Türkiye, AB ile ABD arasında gidip geliyor.
Washington-Brüksel hattını siyasi mesken tutanlar, saflarını Türk Milleti'nden yana değil, AB ve ABD'den yana belirlediler.
Türünün ilginç örneği
Tansu Çiller ise, türünün son ilginç örneği...
Çiller, AB ile Gümrük Birliği Anlaşması'nda Türk Milleti'ni tek taraflı 70 milyar dolar zarara uğratmaktan yüzü kızarmıyor.
Çiller, AB'ye şartsız destek, diyor.
ABD'ye de yeter ki başbakanlık için beni gör, Kuzey Irak'ta seni göreyim, diyor. Koltuk uğruna ABD'ye güneyimizi sunuyor.
Bu kadarına da pes doğrusu...
AB, Türkiye'yi Yugoslavyalaştırmak istiyor, bu uğurda bizzat kendi Parlamento kararlarıyla açık ve net biçimde Türkiye'nin bölünmesini öngörüyor, kararlar alıyor da; sanki ABD, onlardan aşağı mı kalıyor?
AB tam pervasız. ABD daha sinsi, daha stratejik... o kadar.
AB işleri merkezi sistemle götürüyor.
ABD ise lobilerine bağımlı, think-thanklarına bağlı "güdümlü yerel" piyonlarla alan açıyor; ardından indirme-bindirme yapıyor. ABD alternatifli çalışıyor.
Yoksa Kıbrıs, Ege, etnik sancı, Ekümenik Patrik, Ermeni soykırımı iddiaları, Apo'nun ahvali... gibi meselelerde öyle AB'den çoook farklı düşünmüyor. Hiç kimse sizi kandırmasın.
ok birbirlerinden farkı
ABD'nin dosyasına şöyle bir göz atarsak manzara daha net görülür:
ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye, Kıbrıs, Endonezya, Malezya ve Filipinler ile ilgili 1964-1968 yıllarına ait belgelerin 1998 ve 1999'da gizlilik derecesinin düştüğünü Başkan'a bildiriyor; ancak George Bush yönetimi ve CIA bunların yayınına engel oluyor. Belgelerde neler yok ki...
Yunanistan'ın eski Dışişleri Bakanı Pangalos'un bizzat beyanına göre ABD eski Dışişleri Bakanı Kissinger, 'Türkiye ile Yunanistan'dan birini yok etmek zorunda kalsam, Türkiye'yi seçerdim' diyor. Kissinger "Kendimi Yunan hissediyorum. ABD için Yunanistan eski ve güvenilir bir müttefik, Türkiye ise sadece stratejik bir müttefiktir" ilavesini yapıyor.
ABD'nin 2000 ve 2001 yılı İnsan Hakları Raporu'nda Kürtler'i ''en geniş etnik azınlık'' olarak niteliyor ve "Anayasa, Kürtleri, ulus, ırk ya da etnik azınlık olarak tanımıyor. Halbuki, gerçekte Kürtler ülkenin en geniş dil ve etnik azınlığı" deniyor.
Aynı raporda "İstanbul Fener Rum Patrikhanesi'nin Heybeliada Ruhban Okulu'nu yeniden açma girişimine engellemeler yapılıyor" kaydı düşülmüş.
Raporun Kıbrıs bölümünde ise Rum Kesiminden "Ada'daki tek yasal hükümet" diye söz ediliyor. KKTC'nin ise, sadece Türkiye tarafından tanınan bir Türk yönetimi olduğu belirtiliyor.
ABD Yönetimi'nin isteği üzerine, Ermeni kuruluşlarından bir grup, Başkan George W. Bush'un en yakın danışmanlarıyla biraraya geliyor. Bush'un "bir numaralı siyaset ve iç politika danışmanı'' Karl Rove tarafından kabul edilen grupta, aşırı olduğu için bir dönem Ermenistan'da bile yasaklanan Ermeni Devrimci Federasyonu'ndan (Hai Hegaopokhagon Taşnaksütyun) Garo Ermenyan ve Harut Sasunyan gibi "sivri'' isimler de yer alıyor. Görüşmede, sözde soykırım dahil Türk-Ermeni ilişkileri, Dağlık Karabağ sorunu ve ABD'nin Erivan'a askeri yardımları ele alınıyor. Ermenistan'a güvenceler veriliyor.
Tayyip Erdoğan'ın da akıl hocalarından ABD eski Ankara Büyükelçisi M. Abromowitz, Filistin bölgesinde Arafat ne ise, güneydoğuda da Öcalan odur benzetmesi yaparken, ABD, Güneydoğu'nun "serbest kalifiye bölge" olmasını öneriyor.
Amerika eski Başkanı Bill Clinton'ın uzun yıllar danışmanlığını yapan Dick Morris ise küstahça "Türkiye, Irak operasyonuna destek verecek. Çünkü Türkiye'nin sahibi IMF'dir. IMF parasını verip Türkiye'yi satın aldı..." diyebiliyor.
ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Kuzey Amerika Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Dimitrios onuruna verdiği yemekte, "Ekümenik Patrik" olarak takdim ettiği Fener Rum Patriği Bartholomeos'a Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması teminatı veriyor.
İlginçtir, 22 Ocak 2002'de TRT-2'de Fulin Kırçak'ın programına katılan eski Dışişleri Bakanı ve şimdiki troykanın başı İsmail Cem "Albright'la 97'de böyle imzalı, yazılı değil ama bir anlaşma yaptık..." diyor.
Tansu çiller herhalde bu anlaşmayı bildiğinden olacak, İsmail Cem koltuk karşılığında Kuzey Irak parsasını ABD'ye sunmadan ben sunayım diye öne atıldı.
Şu global oyunları görmemek için kötürüm olmak lazım.
AB daha ne desin? ABD daha ne desin?
Sizi yutucağız, yıkanın, dezenfekte olun, hazır olun mu diyecekler?
Bütün bu ABD görüş ve raporları ile AB kararları arasında zerre kadar fark var mı, Allah aşkına?
Yoook.
ABD ile AB arasında fark yok.
Dolayısıyla ABD'ci mandacılar da, AB'ci mandacılar gibidir.
Bu böyle biline...
Ankara'dakilerin AB ve ABD'ye bağımlı politikalar dışında "değil onurlu bir tavır", bir fikir kırıntısı dahi ileri sürmemeleri "modern mandacılık" olarak elbette dikkatlerden kaçmıyor.
Son dönemde Manda türleri çeşitlendi.
Politik icazetlerini Brüksel veya Washington'dan devşirmiş eski ve yeniyetme kimi politikacıların elinde Türkiye, AB ile ABD arasında gidip geliyor.
Washington-Brüksel hattını siyasi mesken tutanlar, saflarını Türk Milleti'nden yana değil, AB ve ABD'den yana belirlediler.
Türünün ilginç örneği
Tansu Çiller ise, türünün son ilginç örneği...
Çiller, AB ile Gümrük Birliği Anlaşması'nda Türk Milleti'ni tek taraflı 70 milyar dolar zarara uğratmaktan yüzü kızarmıyor.
Çiller, AB'ye şartsız destek, diyor.
ABD'ye de yeter ki başbakanlık için beni gör, Kuzey Irak'ta seni göreyim, diyor. Koltuk uğruna ABD'ye güneyimizi sunuyor.
Bu kadarına da pes doğrusu...
AB, Türkiye'yi Yugoslavyalaştırmak istiyor, bu uğurda bizzat kendi Parlamento kararlarıyla açık ve net biçimde Türkiye'nin bölünmesini öngörüyor, kararlar alıyor da; sanki ABD, onlardan aşağı mı kalıyor?
AB tam pervasız. ABD daha sinsi, daha stratejik... o kadar.
AB işleri merkezi sistemle götürüyor.
ABD ise lobilerine bağımlı, think-thanklarına bağlı "güdümlü yerel" piyonlarla alan açıyor; ardından indirme-bindirme yapıyor. ABD alternatifli çalışıyor.
Yoksa Kıbrıs, Ege, etnik sancı, Ekümenik Patrik, Ermeni soykırımı iddiaları, Apo'nun ahvali... gibi meselelerde öyle AB'den çoook farklı düşünmüyor. Hiç kimse sizi kandırmasın.
ok birbirlerinden farkı
ABD'nin dosyasına şöyle bir göz atarsak manzara daha net görülür:
ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye, Kıbrıs, Endonezya, Malezya ve Filipinler ile ilgili 1964-1968 yıllarına ait belgelerin 1998 ve 1999'da gizlilik derecesinin düştüğünü Başkan'a bildiriyor; ancak George Bush yönetimi ve CIA bunların yayınına engel oluyor. Belgelerde neler yok ki...
Yunanistan'ın eski Dışişleri Bakanı Pangalos'un bizzat beyanına göre ABD eski Dışişleri Bakanı Kissinger, 'Türkiye ile Yunanistan'dan birini yok etmek zorunda kalsam, Türkiye'yi seçerdim' diyor. Kissinger "Kendimi Yunan hissediyorum. ABD için Yunanistan eski ve güvenilir bir müttefik, Türkiye ise sadece stratejik bir müttefiktir" ilavesini yapıyor.
ABD'nin 2000 ve 2001 yılı İnsan Hakları Raporu'nda Kürtler'i ''en geniş etnik azınlık'' olarak niteliyor ve "Anayasa, Kürtleri, ulus, ırk ya da etnik azınlık olarak tanımıyor. Halbuki, gerçekte Kürtler ülkenin en geniş dil ve etnik azınlığı" deniyor.
Aynı raporda "İstanbul Fener Rum Patrikhanesi'nin Heybeliada Ruhban Okulu'nu yeniden açma girişimine engellemeler yapılıyor" kaydı düşülmüş.
Raporun Kıbrıs bölümünde ise Rum Kesiminden "Ada'daki tek yasal hükümet" diye söz ediliyor. KKTC'nin ise, sadece Türkiye tarafından tanınan bir Türk yönetimi olduğu belirtiliyor.
ABD Yönetimi'nin isteği üzerine, Ermeni kuruluşlarından bir grup, Başkan George W. Bush'un en yakın danışmanlarıyla biraraya geliyor. Bush'un "bir numaralı siyaset ve iç politika danışmanı'' Karl Rove tarafından kabul edilen grupta, aşırı olduğu için bir dönem Ermenistan'da bile yasaklanan Ermeni Devrimci Federasyonu'ndan (Hai Hegaopokhagon Taşnaksütyun) Garo Ermenyan ve Harut Sasunyan gibi "sivri'' isimler de yer alıyor. Görüşmede, sözde soykırım dahil Türk-Ermeni ilişkileri, Dağlık Karabağ sorunu ve ABD'nin Erivan'a askeri yardımları ele alınıyor. Ermenistan'a güvenceler veriliyor.
Tayyip Erdoğan'ın da akıl hocalarından ABD eski Ankara Büyükelçisi M. Abromowitz, Filistin bölgesinde Arafat ne ise, güneydoğuda da Öcalan odur benzetmesi yaparken, ABD, Güneydoğu'nun "serbest kalifiye bölge" olmasını öneriyor.
Amerika eski Başkanı Bill Clinton'ın uzun yıllar danışmanlığını yapan Dick Morris ise küstahça "Türkiye, Irak operasyonuna destek verecek. Çünkü Türkiye'nin sahibi IMF'dir. IMF parasını verip Türkiye'yi satın aldı..." diyebiliyor.
ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Kuzey Amerika Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Dimitrios onuruna verdiği yemekte, "Ekümenik Patrik" olarak takdim ettiği Fener Rum Patriği Bartholomeos'a Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması teminatı veriyor.
İlginçtir, 22 Ocak 2002'de TRT-2'de Fulin Kırçak'ın programına katılan eski Dışişleri Bakanı ve şimdiki troykanın başı İsmail Cem "Albright'la 97'de böyle imzalı, yazılı değil ama bir anlaşma yaptık..." diyor.
Tansu çiller herhalde bu anlaşmayı bildiğinden olacak, İsmail Cem koltuk karşılığında Kuzey Irak parsasını ABD'ye sunmadan ben sunayım diye öne atıldı.
Şu global oyunları görmemek için kötürüm olmak lazım.
AB daha ne desin? ABD daha ne desin?
Sizi yutucağız, yıkanın, dezenfekte olun, hazır olun mu diyecekler?
Bütün bu ABD görüş ve raporları ile AB kararları arasında zerre kadar fark var mı, Allah aşkına?
Yoook.
ABD ile AB arasında fark yok.
Dolayısıyla ABD'ci mandacılar da, AB'ci mandacılar gibidir.
Bu böyle biline...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019