Hakkı olduğu halde o haktan mahrum edilen insana 'mağdur' denir. Günümüzde insanımız bu mağduriyeti kabullenmiştir. Ezilmesi, sürünmesi, ona dokunmaz, hak aramaya ihtiyaç duymayan bir karakter oluştu. Böyle bir toplumun oluşumu sömürgeci güçler için bulunmaz bir ortamdır. Toplum artık millet olma vasfını yitirmiştir sürü konumundadır.
Ağlar fakat çare aramaz, değer yargıları kaybolmuştur. Hiç bir olay onu rahatsız etmez. Hak arayan onu rahatsız ettiği gibi haksızlığın da meşruluğuna iman eder.
İşte geçmişte yok olan milletler ve devletler bu vasıftaki yönetici ve halklardan oluşmuştur. Osmanlı devleti ve bu devleti kutsallaştıran güruh aynı hasletleri taşıyordu. Öyle ki, Osmanlı aydınları; biz bu ülkeyi idare edemeyiz gelsin yabancılar idare etsinler, deme noktasına gelmişlerdi. Kendilerince bunu ifade etmeyi erdem saymışlardı.
Türk milleti bu konuda şanslı herhalde! Bu şansı Ehl-i Beyt'e geçmişte sahiplenmesi olacak ki, tam yok olma sürecinde haksızlığa boyun eğmeyen "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen bir Mustafa Kemal çıkmış, kaybolan milletin hakkını sömürgeci güçlerden geri alarak milletine vermişti.
Günümüz farklı mı? Daha da beter? Yüz yıl evvel vatanını işgal eden, insanlarını katleden, namusunu kirleten haçlıyla ittifak edip; İslam kanı döken, yer altı yer üstü kaynaklarını ecnebilere veren, bir iradeye dini cevazlar verip, kendini dindar zanneden toplumla karşı karşıyayız.
Dışarıdan ve içeriden toplumu sarmala almış düşmana karşı toplumun bağışıklık sistemi çökertilmiş durumda. Yalan söylemek insanları kandırmak, haksız kazançla caka satmak toplum nezdinde bir maharet gibi algılanmakta.
Dehlizde debelenen toplumu yeniden ayağa kaldırmak ve diriltmek kaybolan değerlerine kavuşturmak sıradan insanların işi değildir. Ancak, özel donanımlı, yüksek seciyeli, vefakâr ve fedakâr insanla mümkün?
Bu kesindir ki çağımızda mağlubiyeti ve mağduriyeti kabul etmeyen kendisine yapılan her türlü ihanete rağmen kendini insanlığa adamış Prof. Dr. Haydar Baş'tan başkası değildir.
Onun bilgeliğini, yüce bir lider olduğunu kabullenmek yeterli değildir. Bizler de mağlup ve mağduriyeti kabul etmeyen, bahanelere sığınmayan fedakârlığı en üst noktada yaşayan değerli hocamın kadrosunda olmak zorundayız. İşte böyle bir kadro insanlığı dehlizden kurtaracağına inancım tamdır.
Ağlar fakat çare aramaz, değer yargıları kaybolmuştur. Hiç bir olay onu rahatsız etmez. Hak arayan onu rahatsız ettiği gibi haksızlığın da meşruluğuna iman eder.
İşte geçmişte yok olan milletler ve devletler bu vasıftaki yönetici ve halklardan oluşmuştur. Osmanlı devleti ve bu devleti kutsallaştıran güruh aynı hasletleri taşıyordu. Öyle ki, Osmanlı aydınları; biz bu ülkeyi idare edemeyiz gelsin yabancılar idare etsinler, deme noktasına gelmişlerdi. Kendilerince bunu ifade etmeyi erdem saymışlardı.
Türk milleti bu konuda şanslı herhalde! Bu şansı Ehl-i Beyt'e geçmişte sahiplenmesi olacak ki, tam yok olma sürecinde haksızlığa boyun eğmeyen "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen bir Mustafa Kemal çıkmış, kaybolan milletin hakkını sömürgeci güçlerden geri alarak milletine vermişti.
Günümüz farklı mı? Daha da beter? Yüz yıl evvel vatanını işgal eden, insanlarını katleden, namusunu kirleten haçlıyla ittifak edip; İslam kanı döken, yer altı yer üstü kaynaklarını ecnebilere veren, bir iradeye dini cevazlar verip, kendini dindar zanneden toplumla karşı karşıyayız.
Dışarıdan ve içeriden toplumu sarmala almış düşmana karşı toplumun bağışıklık sistemi çökertilmiş durumda. Yalan söylemek insanları kandırmak, haksız kazançla caka satmak toplum nezdinde bir maharet gibi algılanmakta.
Dehlizde debelenen toplumu yeniden ayağa kaldırmak ve diriltmek kaybolan değerlerine kavuşturmak sıradan insanların işi değildir. Ancak, özel donanımlı, yüksek seciyeli, vefakâr ve fedakâr insanla mümkün?
Bu kesindir ki çağımızda mağlubiyeti ve mağduriyeti kabul etmeyen kendisine yapılan her türlü ihanete rağmen kendini insanlığa adamış Prof. Dr. Haydar Baş'tan başkası değildir.
Onun bilgeliğini, yüce bir lider olduğunu kabullenmek yeterli değildir. Bizler de mağlup ve mağduriyeti kabul etmeyen, bahanelere sığınmayan fedakârlığı en üst noktada yaşayan değerli hocamın kadrosunda olmak zorundayız. İşte böyle bir kadro insanlığı dehlizden kurtaracağına inancım tamdır.
Bahri Boz / diğer yazıları
- Alınamayan hakkın bayramı mı olur? / 03.05.2019
- Strateji / 23.01.2019
- Çare / 21.06.2018
- Mağduriyet / 04.06.2018
- Devlet ve devlet adamı / 28.01.2017
- Tarih ve fitne / 22.11.2016
- İnsan / 29.10.2016
- Muhasebe / 24.10.2016
- Dinini satmak! / 20.10.2016
- Yeni Mesaj / 30.09.2016
- Strateji / 23.01.2019
- Çare / 21.06.2018
- Mağduriyet / 04.06.2018
- Devlet ve devlet adamı / 28.01.2017
- Tarih ve fitne / 22.11.2016
- İnsan / 29.10.2016
- Muhasebe / 24.10.2016
- Dinini satmak! / 20.10.2016
- Yeni Mesaj / 30.09.2016