Çocukken büyüklerimiz bize nasihat olarak anlatırlardı fakat biz bunları hikâye olarak dinlerdik.
Adamın biri çok ibadet ehli imiş, öyle ki her vakit namazı camide cemaatle kılarmış. Cami ise evine oldukça uzakmış. Sabah namazını kılmak için gece yarısı yola çıkarmış. Bu durum şeytanın hiç hoşuna gitmiyormuş. Adamı bu ibadetinden vazgeçirmek için önüne çıkmış "nereye gidiyorsun?" demiş. Adam, "namaza gidiyorum" demiş. Şeytan, "gidemezsin" demiş. Adam, "giderim" şeytan, "gidemezsin" derken birbirlerine dalaşmışlar, adam şeytanı tuttuğu gibi yere vurarak yoluna gitmiş. İkinci gün yine aynı olay olmuş. Üçüncü gün şeytan adama, "gel seninle anlaşalım" demiş. Adam, "nasıl?" diye sorunca şeytan, "sana bir kese altın vereyim vazgeç" demiş. Adam düşünmüş, "nasıl olsa ben güçlüyüm bir kese altını alayım yarın bana engel olmaya kalkarsa bunu yine yener namazıma giderim" demiş. Bir kese altını alarak geri dönmüş. Ertesi günü aynı yerde karşılaşıyorlar, yine aynı soru "nereye?", "namaza", gidersin gidemezsin derken kavga oluyor, şeytan adamı tuttuğu gibi yere seriyor. Adam epey zaman yerden kalkamıyor. Şeytana soruyor "ben daha önce seni yendim. Şimdi ise yenildim?" Şeytan, "daha önce inandığın için beni yendin dün imanını sattın bugün de ben seni yendim, artık namaza gidemezsin" der ve şeytan kazanır.
Şunu demek isteriz; insanoğlu iyi şeyler düşündüğü gibi iyi ameller işleyebilir, bunların bedelleri vardır. Bu bedelleri bütün nebiler ve veliler ödeyerek kul olduklarını ispat etmişlerdir. İman ehli her insan bu imtihanı yaşayarak ya kazanan veya kaybedenlerden olur.
Kaybedenler, sureti haktan görünseler de insana ve varlık âlemine zarar verirler. Onun gönlünde hak yoktur, ihtiras vardır. Ona ulaşmak için her yol meşrudur. Halbuki Allah ve Resûlünün seçtiği Ehl-i Beyt imamları asla, ne pahasına olursa olsun inanç ve imanlarından taviz vermemişlerdir.
Günümüzde de birçok lider ve insan iyi niyetle ortaya çıkmış, makam, mevki, dünyalıklar gönlünü doldurunca hesapları da bunları elde etmek olmuştur. Şeytanı temsil eden devletlerle ittifak edip arzularına kavuşmak olmuştur. Bu uğurda nice dindaşlarının kanını akıtmış, vatanlarını gayrimüslimlerin işgaline hazır hale getirmişlerdir.
Çağımızın en büyük hastalığı da bu!
Allah'a, Peygamber'e inanıyorum der. İman sanki kendinde garanti imiş gibi çok küçük dünya menfaati karşılığında şeytanı temsil eden insanların safında yer alarak hayatını, neslini dönülmesi mümkün olmayan bir azaba sürükler.
Hayatın hangi noktasında olursak olalım bize düşen şey, ne nefsimize, ne şeytana, ne de bunları temsil edenlerle aynı safta olmamaktır.
Adamın biri çok ibadet ehli imiş, öyle ki her vakit namazı camide cemaatle kılarmış. Cami ise evine oldukça uzakmış. Sabah namazını kılmak için gece yarısı yola çıkarmış. Bu durum şeytanın hiç hoşuna gitmiyormuş. Adamı bu ibadetinden vazgeçirmek için önüne çıkmış "nereye gidiyorsun?" demiş. Adam, "namaza gidiyorum" demiş. Şeytan, "gidemezsin" demiş. Adam, "giderim" şeytan, "gidemezsin" derken birbirlerine dalaşmışlar, adam şeytanı tuttuğu gibi yere vurarak yoluna gitmiş. İkinci gün yine aynı olay olmuş. Üçüncü gün şeytan adama, "gel seninle anlaşalım" demiş. Adam, "nasıl?" diye sorunca şeytan, "sana bir kese altın vereyim vazgeç" demiş. Adam düşünmüş, "nasıl olsa ben güçlüyüm bir kese altını alayım yarın bana engel olmaya kalkarsa bunu yine yener namazıma giderim" demiş. Bir kese altını alarak geri dönmüş. Ertesi günü aynı yerde karşılaşıyorlar, yine aynı soru "nereye?", "namaza", gidersin gidemezsin derken kavga oluyor, şeytan adamı tuttuğu gibi yere seriyor. Adam epey zaman yerden kalkamıyor. Şeytana soruyor "ben daha önce seni yendim. Şimdi ise yenildim?" Şeytan, "daha önce inandığın için beni yendin dün imanını sattın bugün de ben seni yendim, artık namaza gidemezsin" der ve şeytan kazanır.
Şunu demek isteriz; insanoğlu iyi şeyler düşündüğü gibi iyi ameller işleyebilir, bunların bedelleri vardır. Bu bedelleri bütün nebiler ve veliler ödeyerek kul olduklarını ispat etmişlerdir. İman ehli her insan bu imtihanı yaşayarak ya kazanan veya kaybedenlerden olur.
Kaybedenler, sureti haktan görünseler de insana ve varlık âlemine zarar verirler. Onun gönlünde hak yoktur, ihtiras vardır. Ona ulaşmak için her yol meşrudur. Halbuki Allah ve Resûlünün seçtiği Ehl-i Beyt imamları asla, ne pahasına olursa olsun inanç ve imanlarından taviz vermemişlerdir.
Günümüzde de birçok lider ve insan iyi niyetle ortaya çıkmış, makam, mevki, dünyalıklar gönlünü doldurunca hesapları da bunları elde etmek olmuştur. Şeytanı temsil eden devletlerle ittifak edip arzularına kavuşmak olmuştur. Bu uğurda nice dindaşlarının kanını akıtmış, vatanlarını gayrimüslimlerin işgaline hazır hale getirmişlerdir.
Çağımızın en büyük hastalığı da bu!
Allah'a, Peygamber'e inanıyorum der. İman sanki kendinde garanti imiş gibi çok küçük dünya menfaati karşılığında şeytanı temsil eden insanların safında yer alarak hayatını, neslini dönülmesi mümkün olmayan bir azaba sürükler.
Hayatın hangi noktasında olursak olalım bize düşen şey, ne nefsimize, ne şeytana, ne de bunları temsil edenlerle aynı safta olmamaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Bahri Boz / diğer yazıları
- Alınamayan hakkın bayramı mı olur? / 03.05.2019
- Strateji / 23.01.2019
- Çare / 21.06.2018
- Mağduriyet / 04.06.2018
- Devlet ve devlet adamı / 28.01.2017
- Tarih ve fitne / 22.11.2016
- İnsan / 29.10.2016
- Muhasebe / 24.10.2016
- Dinini satmak! / 20.10.2016
- Yeni Mesaj / 30.09.2016
- Strateji / 23.01.2019
- Çare / 21.06.2018
- Mağduriyet / 04.06.2018
- Devlet ve devlet adamı / 28.01.2017
- Tarih ve fitne / 22.11.2016
- İnsan / 29.10.2016
- Muhasebe / 24.10.2016
- Dinini satmak! / 20.10.2016
- Yeni Mesaj / 30.09.2016