Ülkemizde misyonerlik çalışmaları artan bir hızla devam ediyor.
Bir taraftan "Dinlerarası Diyalog" maskesi ile milletimiz uyutulurken diğer taraftan bu diyalogun neticesi olarak boynuna haç takan gençlerin sayısında ciddi bir artış gözlemlemekteyiz.
Diyalogcu yazarlar her ne kadar "Bu Hıristiyan olanlar asli dinlerine döndüler" yorumları yapsalar da hiç de öyle olmadığı net ve de açıktır.
Karadeniz'de, Trakya'da, Ege'de, Güneydoğu'da yurdun genelinde din değiştiren bu gençlerimizin aslı öz ve öz Türk'tür. Yani maalesef bizim gençlerimizin dinini değiştiriyorlar.
Arkadaşlıklarla, burslarla, partilerle, iş bulma imkanlarıyla ve gençliği cezbeden bir çok metotlarla gençlerimizi ağlarına düşürüyorlar, Hıristiyan yapıyorlar ve de asıllarının Türk olmadığını empoze ediyorlar.
Misyonerlerin gayesi Hıristiyanlığı yaymak değildir. Faaliyetleri tamamen siyasi amaçlıdır. Eğer Hıristiyanlığı yaymak olsaydı, öncelikle ABD'de ve AB ülkelerinde Hıristiyanlıktan günbegün uzaklaşan kendi insanlarıyla ilgilenirlerdi.
Misal verecek olursak, son yıllarda cemaatlerinde büyük azalma olduğunu açıklayan İsveç Kiliseler Birliği, kayıp gelir miktarının bir milyar krona ulaştığını ve bu nedenle ülkenin çeşitli kentlerinde bulunan 12 Kilisenin satışa çıkarıldığını kaydetti. Bu haber İsveç'de yayınlanan Dahens Nyheter gazetesinde "Tanrı Evi Satılık" başlığıyla manşetten verildi. Haberde 250 bin İsveçlinin kilise üyeliğinden ayrıldığı ifade ediliyor.
Başta Almanya olmak üzere birçok AB ülkesinde kullanılmayan kiliseler satılmakta, hatta Türkler bazı kiliseleri satın alarak ibadethane ihtiyaçlarını karşılamak için kendi imkanlarıyla bunları camiye çevirmekte.
Moskova'dan Türkiye'ye gelen bir arkadaşın uçakta yaşadığı şu olay oldukça düşündürücü.
Moskova'da misyonerlik çalışmaları yapan bir grup, kendilerini arkadaşa tanıttıktan sonra, Güneydoğu bölgemizi kastederek "şimdi de Kürdistan'a faaliyette bulunmak için gidiyoruz" diyorlar.
Bu canlı örnekten şu sonuç çıkıyor. Özellikle bu bölgede çalışan misyonerler bölge insanına Hıristiyanlığı yaymak adı altında Kürdistan fikrini de aşılıyorlar.
Karadeniz'de durum farklı mı? Orada da "Pontus" fikri yerleştiriliyor. Hıristiyan olan Türk gençleri "Ben Pontus'um diyor. Ya Doğu Anadolu? Orada da Ermenistan fikri işleniyor ve daha niceleri.
Sevr adım adım hortlatılıyor.
Peki, bu faaliyet gösteren misyonerler hep yabancı ülkelerin insanları mı?
Bir döneme kadar öyleydi, fakat etkinin maksimum olması ve hedeflerine daha kolay ulaşmak için yerli misyonerleri devreye koydular.
İsmi Tahir, Turgay, Ahmet, Yavuz, Yaşar, Süleyman, Mehmet olan bu yerli misyonerlerin bazıları Müslüman kisvesiyle, boyunlarındaki haçı gizleyerek misyonerlik faaliyeti yaptılar, bazıları da boyunlarındaki haçı ortaya çıkararak.
Müslüman kisvesinde olanlar ayet ve hadis okudular, camilerde gözyaşı döktüler, ama "Hıristiyanlar da cennetliktir", "İman için Lailaheillallah demek yeterlidir, Muhammedur Rasulullah demek kemalat ifadesidir", "Kuran'da Yahudiler ve Hıristiyanlarla ilgili ayetler bugünküler için geçerli değildir", "Devlet, vatan, bayrak kutsal değildir", "Akılla vahiy çelişirse akıl tercih edilir", "Allah katında tek din İslam'dır diyen en büyük dinsizdir", "Müslüman bir kadınla, Hıristiyan bir erkeğin evlenmesini yasaklayan iki ayet değiştirilmezse bizi AB'ye almazlar" saçmalıklarını ve bunlar gibi binlercesini yazılarında, sohbetlerinde ifade ettiler.
Misyonerlik faaliyetlerinin asıl hedefi milletin direncini kırmaktır.
Dün ülkemizi işgal etmek, bizi bu coğrafyadan kovmak isteyenler Çanakkale'de, Dumlupınar'da, Gaziantep'te, Kahramanmaraş'ta, Kıbrıs'ta aziz Türk milletinin direncini görünce metot değiştirdiler.
Vatanına, bayrağına, dinine değer vermeyen bir milleti yok etmek kolaydır ve zaten hedef de milleti bu hale getirmekti.
Çözüm yok mu? Tabii ki var.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey "Devlet- millet, asker-sivil el ele vereceğiz, tek bilek tek yürek olacağız, her sahada kendi milli politikalarımızı oluşturarak bu oyunların hepsini bozacağız" diyor. Mantıklı olan tek çözüm de bu.
Nasıl hijyenik bir ortamda, mikroplar üreme imkanı bulamazlarsa, misyonerler de tek bilek tek yürek olmuş bir milletin arasına fitne tohumu ekemezler, fitneciler o milletin içinde barınamazlar.
Durum böyle olunca, puslu ortam dağılır, kim aslan, kim tilki belli olur. Bu aziz millet, tarih şahittir ki, kuzu postuna bürünmüş tilkilerin hesabını fena sormuştur ve de sormaya devam edecektir.
Bir taraftan "Dinlerarası Diyalog" maskesi ile milletimiz uyutulurken diğer taraftan bu diyalogun neticesi olarak boynuna haç takan gençlerin sayısında ciddi bir artış gözlemlemekteyiz.
Diyalogcu yazarlar her ne kadar "Bu Hıristiyan olanlar asli dinlerine döndüler" yorumları yapsalar da hiç de öyle olmadığı net ve de açıktır.
Karadeniz'de, Trakya'da, Ege'de, Güneydoğu'da yurdun genelinde din değiştiren bu gençlerimizin aslı öz ve öz Türk'tür. Yani maalesef bizim gençlerimizin dinini değiştiriyorlar.
Arkadaşlıklarla, burslarla, partilerle, iş bulma imkanlarıyla ve gençliği cezbeden bir çok metotlarla gençlerimizi ağlarına düşürüyorlar, Hıristiyan yapıyorlar ve de asıllarının Türk olmadığını empoze ediyorlar.
Misyonerlerin gayesi Hıristiyanlığı yaymak değildir. Faaliyetleri tamamen siyasi amaçlıdır. Eğer Hıristiyanlığı yaymak olsaydı, öncelikle ABD'de ve AB ülkelerinde Hıristiyanlıktan günbegün uzaklaşan kendi insanlarıyla ilgilenirlerdi.
Misal verecek olursak, son yıllarda cemaatlerinde büyük azalma olduğunu açıklayan İsveç Kiliseler Birliği, kayıp gelir miktarının bir milyar krona ulaştığını ve bu nedenle ülkenin çeşitli kentlerinde bulunan 12 Kilisenin satışa çıkarıldığını kaydetti. Bu haber İsveç'de yayınlanan Dahens Nyheter gazetesinde "Tanrı Evi Satılık" başlığıyla manşetten verildi. Haberde 250 bin İsveçlinin kilise üyeliğinden ayrıldığı ifade ediliyor.
Başta Almanya olmak üzere birçok AB ülkesinde kullanılmayan kiliseler satılmakta, hatta Türkler bazı kiliseleri satın alarak ibadethane ihtiyaçlarını karşılamak için kendi imkanlarıyla bunları camiye çevirmekte.
Moskova'dan Türkiye'ye gelen bir arkadaşın uçakta yaşadığı şu olay oldukça düşündürücü.
Moskova'da misyonerlik çalışmaları yapan bir grup, kendilerini arkadaşa tanıttıktan sonra, Güneydoğu bölgemizi kastederek "şimdi de Kürdistan'a faaliyette bulunmak için gidiyoruz" diyorlar.
Bu canlı örnekten şu sonuç çıkıyor. Özellikle bu bölgede çalışan misyonerler bölge insanına Hıristiyanlığı yaymak adı altında Kürdistan fikrini de aşılıyorlar.
Karadeniz'de durum farklı mı? Orada da "Pontus" fikri yerleştiriliyor. Hıristiyan olan Türk gençleri "Ben Pontus'um diyor. Ya Doğu Anadolu? Orada da Ermenistan fikri işleniyor ve daha niceleri.
Sevr adım adım hortlatılıyor.
Peki, bu faaliyet gösteren misyonerler hep yabancı ülkelerin insanları mı?
Bir döneme kadar öyleydi, fakat etkinin maksimum olması ve hedeflerine daha kolay ulaşmak için yerli misyonerleri devreye koydular.
İsmi Tahir, Turgay, Ahmet, Yavuz, Yaşar, Süleyman, Mehmet olan bu yerli misyonerlerin bazıları Müslüman kisvesiyle, boyunlarındaki haçı gizleyerek misyonerlik faaliyeti yaptılar, bazıları da boyunlarındaki haçı ortaya çıkararak.
Müslüman kisvesinde olanlar ayet ve hadis okudular, camilerde gözyaşı döktüler, ama "Hıristiyanlar da cennetliktir", "İman için Lailaheillallah demek yeterlidir, Muhammedur Rasulullah demek kemalat ifadesidir", "Kuran'da Yahudiler ve Hıristiyanlarla ilgili ayetler bugünküler için geçerli değildir", "Devlet, vatan, bayrak kutsal değildir", "Akılla vahiy çelişirse akıl tercih edilir", "Allah katında tek din İslam'dır diyen en büyük dinsizdir", "Müslüman bir kadınla, Hıristiyan bir erkeğin evlenmesini yasaklayan iki ayet değiştirilmezse bizi AB'ye almazlar" saçmalıklarını ve bunlar gibi binlercesini yazılarında, sohbetlerinde ifade ettiler.
Misyonerlik faaliyetlerinin asıl hedefi milletin direncini kırmaktır.
Dün ülkemizi işgal etmek, bizi bu coğrafyadan kovmak isteyenler Çanakkale'de, Dumlupınar'da, Gaziantep'te, Kahramanmaraş'ta, Kıbrıs'ta aziz Türk milletinin direncini görünce metot değiştirdiler.
Vatanına, bayrağına, dinine değer vermeyen bir milleti yok etmek kolaydır ve zaten hedef de milleti bu hale getirmekti.
Çözüm yok mu? Tabii ki var.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey "Devlet- millet, asker-sivil el ele vereceğiz, tek bilek tek yürek olacağız, her sahada kendi milli politikalarımızı oluşturarak bu oyunların hepsini bozacağız" diyor. Mantıklı olan tek çözüm de bu.
Nasıl hijyenik bir ortamda, mikroplar üreme imkanı bulamazlarsa, misyonerler de tek bilek tek yürek olmuş bir milletin arasına fitne tohumu ekemezler, fitneciler o milletin içinde barınamazlar.
Durum böyle olunca, puslu ortam dağılır, kim aslan, kim tilki belli olur. Bu aziz millet, tarih şahittir ki, kuzu postuna bürünmüş tilkilerin hesabını fena sormuştur ve de sormaya devam edecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025