Kimisi vardır sefa sürmek için koltuk ister! Kimisi de vardır hizmet etmek için koltuğa talip olur.
Halk, sefa sürme hedefinde olanları tercih eder. Neden? Çünkü sefadan önce bayağı bir dağıtım ağı kurarlar. Kimisine pudra şekeri, kimisine elma şekeri, kimisine çay yanında kek, kimisine makarna, kimisine buzdolabı vs. yani kalibresine göre bir dağıtım ağı kurulur. Vatandaş da bedava gelen şeylerden dolayı oyunu esirgemez ve oy verir. Ya sonra? Vatandaşın başlar cefası, birilerinin ise nerede kalmıştık sefası!
Maalesef bu tablo dün de böyleydi, bugün de böyle. Ama bugünün bir farkı var! Eski sadık, kanaatkâr, sabır ehli toplumun yerini artık hesap soran değil ama 'sana var da bana neden yok' sorgusunu yapan toplum var.
Kürşat'ın ekseninde yaşanan telaşın asıl sebebi de budur. Yoksa bu millet eski başbakanların, bakanların, parti liderlerinin, bazı bürokratların evlatlarının, yakın akrabalarının nereden nerelere geldiğini çok iyi bilirler.
Kayıp trilyon davaları, Deniz Feneri (Avrupa) davaları, ayakkabı kutuları, havalimanına gelen bilmem kaç ton altının eksik çıkması, Zarrab'ı vs. daha dün yaşamıştık.
Ama bitti. Artık kalabalıklar, 'bal tutan parmakları biz de yalamak istiyoruz' diyor.
Ortadaki tartışmaya dikkat edin! Olayın muhatapları ve toplum tarafından konu, helal-haram boyutunda hiç tartışılmıyor. Çünkü ölçüyü, ölçülerimizi tek tek kaybettik.
"Paranın milliyeti olmadığı gibi dini, imanı da olmaz. Para gelsin de nereden gelirse gelsin" mantığı halk katında, "paraya giden her yol mubahtır" şeklinde algılandı ve o yollarda müthiş bir trafik yoğunluğu yaşanıyor.
Paranın dini de vardır, imanı da vardır. Para diğer adıyla lokma helal ise İslam'a, imana uygundur. Değilse İslam'dan, imandan uzaktır.
Yüce Allah'ın (c.c) onlarca ayette, "haramdan uzak durun, kazancınıza haram karıştırmayın" gibi emirlerinin, Peygamber Efendimizin (s.a.a.v) devlet malından çalanın cenaze namazını kılmayışının bir sebebi olsa gerek, değil mi?
Diğer taraftan yine Peygamberimizin, "Ümmetimin imtihanı mal (yani para) iledir" sözünün bir mahiyeti olması lazım. Öyle değil mi?
Bu ölçüleri sadece kulak arkası ettiğimiz, sebep-sonuç ilişkilerini düşünmediğimiz için ortada müthiş bir karanlık tablo var.
Malum Kürşat isimli arkadaş bizzat mensup olduğu camia tarafında adeta linç edildi. Peki, Kürşat bu noktaya nasıl geldi, hiç sorgulandı mı?
Kürşat'ın şu sözleri aslında anlatmak istediğimiz itirafıdır: "Ben aslında AK Partili falan değilim. Sadece AK Parti'nin gücünden faydalanmak, şemsiyesi altına girmek, oradan nemalanmak için o partiye girdim. Benim yüzümden partiyi suçlamayın."
Bir tane Kürşat olsa, tamam olay ferdidir dersiniz ama o kadar çok Kürşat vakasıyla karşılaştık ki, olay genele döndü.
Zaten yandaş medyanın bu olayı ya görmezden gelmesi, ya da hedef şaşırtma için CHP özelinde başka konulara maneviyatla tartışmaya açması da bunun itirafıdır.
Bu haber ısındığında malum gazetelerden biri, 'CHP'li vekil kızını müdür yaptı' manşeti attı. Oysa o vekilin tek çocuğu vardı, o da erkek. Tam bir Muaviye oyunu.
Yandaş yazarların yazdıkları ise bahsettiğim konunun bir itirafıydı.
Örneğin Abdurrahm Dilipak, "Biliyorum, işin içinde siyaset var, işin içinde işadamları var, işin içinde bürokrasi var. İşin içinde uyuşturucu var, kadın var. Kumar ve mafyöz ilişkiler vardır. Bu âlemde işin içinde mutlaka tehdit vardır, şantaj vardır, rüşvet vardır, torpil vardır. Peki, bu memlekette polis ne iş yapar, istihbarat ne iş yapar? Herkesin bildiği bir "sır" nasıl böyle gizli kalabilir?" yazısına, "Sömürgeciler bile yapamazdı bunu bize" başlığını atan Yusuf Kaplan ise Kimse bana Türkiye'nin bağımsız olduğundan filan söz etmesin! Ekonomide bağımsız değil. Kültürde bağımsız değil. Eğitimde bağımsız değil. Hariciyede bağımsız değil. Bir avuç baronik, masonik, seküler cemaat, bir avuç devşirme çete, ülkenin kaderine hükmediyor!
Türkiye fiilen sömürgeleştirilmedi ama zihnen, kültürel olarak sömürgeleştirildi.
İslâm medeniyetinin kurucu, koruyucu kaynaklarından biri olan dilimiz, Müslümanca idrak ve düşünme biçimlerimizin kaynağı Müslüman Türkçemiz yok edildi.
Adaletin, hakkaniyetin ve kardeşliğin zirvesi medeniyetimiz aşağılandı; çocuklarımızın tarih bilinci linç edildi.
Kültürümüz aşağılandı; bu toplumun ruhunu oluşturan kültürel değerlerimiz, anlam haritalarımız ve dinamiklerimiz hunharca, acımasızca dinamitlendi.
Daha çok şeylerin itirafını yapan Kaplan her zamanki gibi faturayı laiklik ve Kemalizm'e kesiyor. Ama artık mızrak sığmadığı için İslamcıları da havuza atarak; 'Böyle bir yıkımı hiçbir sömürgeci, emperyalist ülke yapamazdı bu ülkede' diyor.
Kaplan'a gözlerini daha da açmasını tavsiye ederim. 19 yıldır bu ülkeyi tek parti yönetiyor ve her istedikleri kanunu da yaptılar, yapıyorlar.
Fazla uzatmayalım! EYT'lilere, 'çirt dikişe hayır' diyenlerin iktidarında devlet kadrolarına, bankalara, yarı özerk kurumlara, üniversitelere fermuar yapıldı. İki, üç, dört, beş maaş alanlar var. Huzur hakkı diye bir şey çıkmış. Artık o huzurdan millet de istiyor…
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025