Acaba neydi neydi ve ne anlama geliyordu?
Kul hakkının ihlali ne demekti, ya o hakkı ihmal etmek hangi hallerde olurdu?
Şimdilerde bu kavram, tozlu raflarda açılmayı beklerken iyice tozlanmış kitapların sayfaları ve satırları arasında asla rahatsız edilmeden beklemektedir.
Duyduğumuz zaman biraz tanıdık geliyor, sanki kulaklarımız aşina gibi, gözümüz bir yerlerden ısırıyor ama o kadar.
Kütüphaneden bir türlü sokaklarımıza inemiyor, kitapların arasında çıkıp bir türlü caddelerimize gözcülük, ticaretimize sözcülük yapamıyor, sanki izine ayrılmış ya da zorunlu izin verilmiş de bir köşede zamanını dolduruyor.
Direksiyona geçtiğimiz zaman adını çoktan unuttuğumuz, kul hakkının caddede, otoyolda, trafikte ne işi var dediğimiz ve belki de ekmekten daha çok yiyip tükettiğimiz bir hak, kul hakkı.
En tepedeki, en yetkili ağızlardan şehirlere ihanet edildiğinin itirafı yükselirken, atı alanın Üsküdar'ı geçmesi gibi, bir şekilde parayı bulanın gecekondular arasında gökdelenleri yükselirken, gökdelenlerin dibinde aç ve biilaç ailelerin feryadları göklere yükselirken, "kul hakkı" hatırlatması da iş mi şimdi?
Belediyelerin ilgili birimlerinin kulağına eğilip "kul hakkı" deseniz, alacağınız ilk tepki; "nerde, kaç dönüm, derhal imar izini çıkaralım" olacaktır, inşaat firmalarının en tepedekine yaklaşıp "kul hakkı" deseniz; "kaç dönümmüş, imara açık mı, gök delen dikmeye müsait mi?" sorularına muhatap olacaksınız.
Dilimize düşen her yeni bir kelime nasıl onlarca kelimeyi hayattan koparıyor, silip süpürüyorsa, hayatımıza sokulan her şartta büyüme, işi büyütme, fabrikayı büyütme, keseyi-kasayı büyütme hedefleri de "kul hakkını" yavaş yavaş zihinlerden ve hayattan silmeye başladı.
Amirimiz memurumuz, doktorumuz hastamız, öğrencimiz öğretmenimiz, işçimiz iş verenimiz, alıcımız satıcımız, üretenimiz tüketenimiz, köylümüz şehirlimiz, kadınımız erkeğimiz, yaşlımız gencimiz velhasıl toplumun bütün katmanları "kul hakkı" kavramını bir an evvel unutma ve unutturma gayretinde.
Asla unutulmaması gereken bir gerçek te var ki, mahkeme-i kübrada, büyük hesap gününde muhasebenin en ağırlıklı kısmını kulların bir biriyle hesaplaşması, kulların bir biriyle yüzleşmesi oluşturacaktır.
Burada unutmaya çalışsak bile orada ilk karşımıza çıkacak kavram, "kul hakkı" kavramı olacaktır.
Yüce Yaratıcı; "aranızda anlaşın ondan sonra Benim huzuruma gelin" diye ferman buyuracak ve o gün orada, oturup "kul hakkı" dersi yapmanın hiç bir yararı olmayacaktır.
Her işi bir yana bırakıp "kul hakkını" burada çalışmaya ne dersiniz?
"Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir. Ama, bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir. Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir. Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir. Daha sonra cehenneme atılır." (Müslim).
Kul hakkının ihlali ne demekti, ya o hakkı ihmal etmek hangi hallerde olurdu?
Şimdilerde bu kavram, tozlu raflarda açılmayı beklerken iyice tozlanmış kitapların sayfaları ve satırları arasında asla rahatsız edilmeden beklemektedir.
Duyduğumuz zaman biraz tanıdık geliyor, sanki kulaklarımız aşina gibi, gözümüz bir yerlerden ısırıyor ama o kadar.
Kütüphaneden bir türlü sokaklarımıza inemiyor, kitapların arasında çıkıp bir türlü caddelerimize gözcülük, ticaretimize sözcülük yapamıyor, sanki izine ayrılmış ya da zorunlu izin verilmiş de bir köşede zamanını dolduruyor.
Direksiyona geçtiğimiz zaman adını çoktan unuttuğumuz, kul hakkının caddede, otoyolda, trafikte ne işi var dediğimiz ve belki de ekmekten daha çok yiyip tükettiğimiz bir hak, kul hakkı.
En tepedeki, en yetkili ağızlardan şehirlere ihanet edildiğinin itirafı yükselirken, atı alanın Üsküdar'ı geçmesi gibi, bir şekilde parayı bulanın gecekondular arasında gökdelenleri yükselirken, gökdelenlerin dibinde aç ve biilaç ailelerin feryadları göklere yükselirken, "kul hakkı" hatırlatması da iş mi şimdi?
Belediyelerin ilgili birimlerinin kulağına eğilip "kul hakkı" deseniz, alacağınız ilk tepki; "nerde, kaç dönüm, derhal imar izini çıkaralım" olacaktır, inşaat firmalarının en tepedekine yaklaşıp "kul hakkı" deseniz; "kaç dönümmüş, imara açık mı, gök delen dikmeye müsait mi?" sorularına muhatap olacaksınız.
Dilimize düşen her yeni bir kelime nasıl onlarca kelimeyi hayattan koparıyor, silip süpürüyorsa, hayatımıza sokulan her şartta büyüme, işi büyütme, fabrikayı büyütme, keseyi-kasayı büyütme hedefleri de "kul hakkını" yavaş yavaş zihinlerden ve hayattan silmeye başladı.
Amirimiz memurumuz, doktorumuz hastamız, öğrencimiz öğretmenimiz, işçimiz iş verenimiz, alıcımız satıcımız, üretenimiz tüketenimiz, köylümüz şehirlimiz, kadınımız erkeğimiz, yaşlımız gencimiz velhasıl toplumun bütün katmanları "kul hakkı" kavramını bir an evvel unutma ve unutturma gayretinde.
Asla unutulmaması gereken bir gerçek te var ki, mahkeme-i kübrada, büyük hesap gününde muhasebenin en ağırlıklı kısmını kulların bir biriyle hesaplaşması, kulların bir biriyle yüzleşmesi oluşturacaktır.
Burada unutmaya çalışsak bile orada ilk karşımıza çıkacak kavram, "kul hakkı" kavramı olacaktır.
Yüce Yaratıcı; "aranızda anlaşın ondan sonra Benim huzuruma gelin" diye ferman buyuracak ve o gün orada, oturup "kul hakkı" dersi yapmanın hiç bir yararı olmayacaktır.
Her işi bir yana bırakıp "kul hakkını" burada çalışmaya ne dersiniz?
"Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir. Ama, bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir. Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir. Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir. Daha sonra cehenneme atılır." (Müslim).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025