Sadece ekonomi mi? Kriz sözcüğü ekonomi ile ilgili kullanılıyorsa da, genelde bir dengesizliği ifade etmektedir. Örneğin dış politikada sorunlar krize dönüşmüşse bir dengesizlik var demektir. Denge politikaları üretilemiyordur.
Farklı alanlardaki dalgalanmalar, çöküşler de krizdir. Çevrenin tahribatı, toplumsal yaşamın örselenmesi, manevi değerlerin aşınması… Bunların hepsi birer kriz ve dengesizliklerdir. Lakin hiçbiri ekonomik süreçte yaşanan dengesizlikler gibi, yani ekonomik kriz gibi algılanmamaktadır.
Oysa, toplumun alt yapısı ekonomidir. Alt yapıda çöküş varsa hukuk dâhil toplumun tüm üst yapılarının dengesi bozulur. Ekonomin güçlüyse, bağımsızsa dış politikada sorun yaşamazsın. Dış güçler, dünya politikasını yönlendirme iddiasında olan "süper" devletler sana diş geçiremez.
Bu nedenledir ki, Prof. Dr. Haydar Baş MEM'i (Milli Ekonomi Modeli) ortaya koyarken toplumun alt yapısının güçlendirilmesinin kodlarını gösteriyordu. Bağımsız Türkiye için, milli ve sosyal devlet için ekonominin doğrudan etkisini öne çıkarıyordu. Dünya nüfusunun ağırlıklı kısmı MEM'i benimserken, bu formülle ekonomik krizlerinin üstesinden gelebiliyordu.
Ekonomik kriz ve Türkiye gerçeklerine bakacak olursak;
1980'de 24 Ocak Kararları ile neo liberalleşme macerası başlayan, 12 Eylül askeri darbesiyle operasyonun siyasi ayağı tamamlanan Türkiye, o tarihten sonra daha bağımlı, daha pasif ve yönlendirilen bir ülke haline getirildi. O günden sonra yetişen kuşaklara, içine doğdukları neo liberal düzenin en iyisi olduğu, bağımsızlık kavramının demode olduğu, küreselleşmenin, yabancı sermaye ile bütünleşmenin, ticareti, para hareketlerini libere etmenin en iyisi olduğu öğretildi. Devlet hızla küçültülmeli, yerine özelleşme, "sivil toplum" geçirilmeli, sağlık-eğitim, her şey ticarileştirilip alınır satılır olmalıydı. Bu dönüşümle Türkiye, ABD'nin bölgedeki en önemli müttefiki olmalı ve dönüşen ekonomisi, ABD ile ittifakının cazibesiyle de AB'ye kabul edilip İslâm ülkelerine örnek teşkil edilmeliydi. Giderek, ortaya altı neo liberal üstü dinci bir garabet Türkiye profili çıktı. O günden bugüne, bağımlı, kırılgan, anti-demokratik, neo liberal iktidarın hükümranlığına girmiş, kendine güvenini kaybetmiş, pasif, ezberci bir kuşağın Türkiye'si meydana getirildi. Başka bir ufku, başka bir rüyası olmayan, rüya görmeye cesareti bile olmayan bir kuşağın Türkiye'si…
Bir yanlışı daha hatırlayalım; 1996'da AB ile Gümrük Birliği sözleşmesi oldu. Merhum Mustafa Koç 2008'de "Bu işte çırak çıktık" diyerek özeleştiri yaptığında çok geç kalınmıştı. Gümrük Birliği ile birlikte, Türkiye, özellikle benzer mallar üretip ihraç eden Asyalı rakipleri karşısında korumasız kalmıştı.
Bugüne gelelim ve "Vakit çok geç" (Rintlerin Akşamı/Yahya Kemal) demeyelim, Türkiye'nin ufkuna bir güneş gibi doğan Haydar Baş'ı dinleyelim. Krizin her türlüsünden kurtuluşun yolu budur ancak!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023