İnsanlık büyük bir sınavla boğuşuyor. Dünyada korku, panik, endişe ve çaresizlik duyguları hakim. Ancak mikroskopla görülebilecek kadar küçük bir şey dünyayı adeta teslim aldı.
Evlerimize kapandık; iğne atsan yere düşmeyecek denli sokaklar şimdi bomboş. En yakınlarımıza bile 'sosyal mesafe' koyduk; uzaktan selamlaşmayla yetiniyoruz. Paranoya aldı başını gitti; biri yanımızda aksırsa, öksürse onu potansiyel düşman belleyip ona göre vaziyet alıyoruz.
Virüs dünyamızı istila etmeden önce nelerden konuşuyorduk, gündemimiz neydi, hepsi yalan oldu. Şimdi tek gündemimiz var; koronavirüs. Gazete, radyo, televizyon, internet, sosyal medya vs. ne kadar mecra varsa tek bir şeyden bahsediyor, gerisi hikaye.
Kısaca, yeni bir dönüm noktamız oldu artık. Hani bazı önemli olaylar baz alınarak çağlar oluşturuldu ya, işte öyle bir şey; bundan sonra artık "koronavirüsten önce" veya koronavirüsten sonra" diye başlayan cümleler kuracağız hiç kuşkunuz olmasın.
Abarttığımı sanmıyorum, çünkü her anlamda büyük olaylar oluyor dünyada ve yeni olaylar da kapıda bekliyor. Ülke ekonomileri altüst oldu; şöyle büyük ülke, böyle muhteşem devlet diye övdüğümüz ülkelerde durumlar içler acısı. Bakmayın siyasilerin açıklamalarına, onların işi bu; gerçekleri vatandaşlarından gizlemek. Gerekçeleri de hazır; ulusal güvenliği temin etmek, vatandaşların paniğe kapılmalarını önlemek vs...
Aslında dünya buna gebeydi, mevcut durum bir netice. Şöyle bir tespit yapsak isabetli olur sanırım; yüzyıllardır insanların kanıyla beslenen kapitalizmin sonu geldi, artık yeni bir çağ başlıyor. Hadiseler bize şunu gösteriyor; günün ağarmadan önceki karanlığı yaşıyoruz yani size güzel haberi vereyim; iyi günler kapıda.
Nereden mi biliyorum?
Biz mü'miniz, iman ehliyiz; Rabbimize, O'nun gönderdiği Peygambere, Kitaba inanırız. Kitabında zikrettiği ölçüleri hayatımızın merkezine koyarız ve başımıza gelen hadiselere o gözlükle bakarız.
Şimdi size Kur'an'da 'en güzel kıssa' diye zikredilen Hz. Yusuf'un kıssasından, Yusuf Sûresi'nden alıntılar yaparak bahsedeceğim. Öncelikle şunu belirtelim; Kur'an'da anlatılan kıssaları efsanelerle, masallarla karıştırmayalım. Onlar kıyamete kadar bize rehber olacak örnek hadiselerdir; gerçeğin ta kendisidir. En güzel kıssa diye zikredilen Hz. Yusuf'un yaşadıkları ayrıca bir önem taşır.
Malumunuz, Hz. Yusuf'un gördüğü bir rüya üzerine, babası Hz. Yakub onu uyararak, kardeşlerinin ona tuzak kuracağını söyler. Nitekim öyle olur ve kardeşleri onu bir kuyuya atarlar. Oradan geçen bir kafile Hz. Yusuf'u bulur. Onu bulan ailenin yanında ergenlik çağına kadar kalır, daha sonra köle pazarında satılır.
Hz. Yusuf'u satın alan Mısır Aziz'inin hanımı ona yaklaşmak ister fakat Hz. Yusuf 'Allah'a sığınırım' diyerek ondan uzaklaşır. Bunu kendine yediremeyen kadın ona iftira atarak zindana atılmasını sağlar. Hz. Yusuf uzun yıllar zindanda kalır ve orada zindan arkadaşlarına Allah'ın dinini anlatır.
Bir gün Mısır hükümdarı gördüğü rüyanın tabir edilmesini ister fakat kimse bu işin altından kalkamaz. Daha önce zindanda Hz. Yusuf'la kalan bir kişi hükümdarın rüyasını anlatmak üzere onun yanına gider. Hz. Yusuf rüyayı tabir eder. O kişi tabiri hükümdara anlatır. Hükümdar bunun üzerine Hz. Yusuf'u yanına çağırtır. "Sen bugün yanımızda gerçekten büyük bir mevki sahibisin, güvenilir birisin" (Yusuf: 54) der. Hz. Yusuf da ona der ki: "Beni bu ülkenin hazineleri üzerine getir. Çünkü iyi korurum, iyi bilirim." (Yusuf: 55).
Tabii kıssa uzun, tam 111 ayette anlatılıyor, ben kısaca özetledim. Burada altı çizilip ibret alınması gereken birkaç husus var:
Hz. Yusuf'un seçilmiş bir insan olarak pek çok ilimle donatılması... Özellikle iktisat ilmi... Ayette de belirtildiği üzere Hz. Yusuf "Ben bu işi iyi bilirim" diyor.
Yine dikkat edilmesi gereken bir başka husus; Hz. Yusuf'un, iftiraya maruz kaldığı bilinmesine rağmen haksızca zindana atılmasıdır. Yetki sahiplerinin hased kaynaklı keyfi uygulamasıdır bu. Ayrıca Hz. Yusuf'un öldürülmek istenmesinin ve kuyuya atılmasının altında yatan ana âmil de haseddir.
Şimdi, gelelim ibret alma safhasına; öyle ya, Cenab-ı Hak "en güzel kıssa" diyerek zikrettiği bu vakadan ibret almamızı ayetlerinde beyan ediyor.
Prof. Dr. Haydar Baş, "Ben bu işi çok iyi biliyorum" diyerek başta Türk milleti olmak üzere insanlığın hizmetine sunduğu Milli Ekonomi Modeli dünyaya deklare edildiğinde aslında vahşi kapitalizmin sonu gelmişti. Tabii bu, kapitalizmden beslenen odakları rahatsız etti ve harekete geçtiler. İftira kampanyaları üst üste geldi. Haydar Baş Bey'i itibarsızlaştırma faaliyetlerinin ardı kesilmedi. Açılan davaların dosyaları bir adam boyunu aştı.
Bu odaklar O'nun birlik ve beraberliğin merkezi oluşundan rahatsız oluyorlar, bu çerçevede ortaya koyduğu bütün çalışmaları hedef alıyorlardı. "Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt" diyerek Şii-Alevi-Sünni kardeşliğini müdellel bir şekilde ortaya koyması, "Atatürk vatandır" diyerek yazdığı "Hoş Geldin Atatürk" eseriyle milleti en önemli paydada buluşturması, devlet düşmanı odakların korkulu rüyası oldu.
Dinlerarası Diyalog musibetinin dini ve milleti yok etme faaliyeti olduğunu haykırıp Fetö'yle canhıraş mücadele ettiğinde yalnız bırakılan kişi Prof. Dr. Haydar Baş'ın ta kendisiydi. Sadece yalnız bırakılmamış, bizzat Fetöcüler, onların yandaşları, ortakları veya onlardan nemalanan odaklar tarafından en ağır taarruzlara, iftiralara ve açılan davalara maruz kalmıştı.
Ama O Hz. Yusuf misali yılmadı, korkmadı, vazgeçmedi, asla ümitsizliğe düşmedi. Ve en son yaklaşık 6 yıl süren, tarihe geçecek en büyük hukuk cinayetinden alnının akıyla çıktı. Yusuf misali en ağır iftiralara maruz kaldığı bu dava sürecinde, yine karşısında birlik ve beraberlik düşmanı, Ehl-i Beyt düşmanı, Atatürk düşmanı, kısaca devlet düşmanı odaklar vardı.
Demem o ki; Haydar Baş Bey'in bu kirli odakların hedefi olmasının sebebi; başta milletimiz olmak üzere insanlığı kurtaracak ilme sahip olmasıdır. Vallahi O bu işi biliyor.
İnsanlık, hırslarının kurbanı olmuş bir avuç azınlık ve onların kuklaları yüzünden varlık içinde kıtlık yaşıyor. Bu karanlık gecenin sabahına kavuşmanın şartı; Milli Ekonomi Modeli'nin sahibine yetkiyi teslim etmektir, vesselam...
- Koronavirüsten önce, koronavirüsten sonra... / 28.03.2020
- ‘Ben Ali’yim’ / 25.06.2019
- Atatürk keramet sahibi bir veliydi / 10.04.2019
- Çok şükür psikolojimiz yetmiyor! / 13.03.2019
- O günler geliyor, görüyorum / 22.02.2019
- Evet, bu seçim beka seçimidir / 06.02.2019
- Kumpasın arkasındakileri açıklıyorum / 11.01.2019
- Mustafa Kemal’in uçaklarına ne oldu? / 05.01.2019
- Yunan’ın galip gelmesini isteyen hainler / 26.12.2018