Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendi Atatürk'ün Kutbu'l-Aktab (Kutuplar Kutbu) olduğunu söylediğinde yer yerinden oynadı hatırlarsınız, adeta kıyamet koptu. Birtakım çevreler ayağa kalktı; sosyal medyada, haber portallarında, YouTube'da yayınladıkları videolarda, televizyon programlarında ve gazete köşelerinde demediklerini bırakmadılar; hem Atatürk hakkında hem de Haydar Baş Bey hakkında.
"Atatürk'ü övdüğü yetmedi şimdi de başımıza evliya yaptı, bu kadar da olmaz" minvalinde ne kadar hezeyanları varsa fırsat bu fırsat kustular, kustular…
Hatta yetinmediler, bunu bir imkâna çevirmek istediler, Atatürk düşmanlığını yeniden alevlendirmek için. Çünkü Haydar Baş Bey'in çıkışıyla ülke sathında bir Atatürk sevdası aldı başını gitti. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi, bir şeyler kökünden değişiyordu; millet, kendisine vatan bırakan Ata'sına vefa borcunu ödemek istiyordu. Ve artık biliyordu ki; Gazi dindardı, hem de en has olanlardan…
Peki, kim bu kırmızı görmüş boğa gibi Mustafa Kemal'e saldıranlar?
Onlar; saltanat rejimini İslam, Atatürk'ün kurduğu cumhuriyeti İslam dışı hatta İslam düşmanı kabul edenler... Dolayısıyla Atatürk için "İslam'ı yıkan adam, dinsiz" diyenler…
Atatürk onlara göre dinsizdi. Aslında durdurdukları yere göre verdikleri hüküm doğru. Durun, hemen itiraz etmeyin. Ne dedik yukarıda; bu adamlar saltanat rejimini İslam belleyenlerdi. Saltanat rejimi, Emevi İslamı'nın düzenidir. Emevi İslamı'nın müntesipleri tabii ki Atatürk'e dinsiz diyecekti.
Ama aynı Atatürk Allah'ın dini İslam'ın mü'miniydi hem de velayet derecesinde…
Değerli dostlar, biz Haydar Baş Bey'den öğrendik ki; Atatürk Ehl-i Beyt soyundandır, Nuh'un gemisinde olandır. Vatanı ve milleti için yaptığı her şeyi, gördüğü yüce himmet sayesinde gerçekleştirmiştir. O himmet ki arkasında Hz. Peygamber var, Hz. Ali var… Geçmişte Resûlullah'ın, Hz. Ali'nin, Hz. Hüseyin'in karşısında hangi zihniyet vardıysa; dün Atatürk'ün, bugün de Haydar Baş Bey'in karşısında aynı zihniyet var. Nokta…
Şimdi gelin Atatürk'ün velayetine bir delil daha gösterelim:
İslam'a, özellikle tasavvufa vâkıf olanlar bilirler ki veli bir zât ne kadar kendini gizlese de ona ikram edilen kerametler mutlaka zuhur eder ve bu olağanüstü durumun mutlaka şahitleri olur. Aynen şimdi aktaracağım hadisede olduğu gibi…
Sakarya Meydan Savaşı öncesinin kritik günleridir. Mustafa Kemal, 18 Temmuz 1921'de Batı Cephesi Karargâhı'na giderek İsmet Paşa'ya orduyu Sakarya Nehri'nin doğusuna çekme emrini verir.
Türk ordusu çekilirken o anda Ankara'da boz renkli bir binanın dar bir odasında Yakup Kadri olağanüstü bir olaya şahitlik etmektedir. Şöyle anlatıyor Yakup Kadri:
"Atatürk, masa üzerindeki bir haritada bulundukları yeri gösterdikten sonra ordunun Eskişehir'in kuzey ve güneyinden kavis halinde geri çekildiğini, gecenin serin, aydınlık ve yürüyüş için uygun fakat bu tatlı havanın günün yorgunluğundan sonra insanı uykuya da sevk edebileceğini, yürürken uyuyan, özellikle at üzerinde uyuyan askerler gördüğünü ifade etmişti.
O anda gözlerini kapayan Atatürk, bütün cephe arkadaşlarının ne yaptıklarını, ne durumda olduklarını görür gibiydi. Örneğin (?) tümen komutanı hesapça ancak (S.) köyüne varmış, varır varmaz köyün en rahat evinde seyyar karyolası üzerinde gaflet uykusuna dalmıştı. İsterlerse bunu kanıtlayabilirdi. Oysa ertesi gün için düşmanla aralarına en az 100-150 kilometrelik bir mesafe konulmasını emretmişti. Öngörüsünü kanıtlamak için genç bir subaya söz konusu komutanla bağlantı kurulmasını emretti. Bir süre sonra dönen genç subay tümen komutanının (?) köyünde dinlenmekte olduğunu, telgraf memurunun 'uyandıralım mı?' diye sorduğunu haber vermişti. Atatürk daha sonra, bana '(?) komutan beyi arayınız' dedikten sonra yanındakilere göz kırpmış, onu bulamayacaklarını söylemişti. Çünkü o komutan emredilen mevkide yerleşmek için doludizgin yol alıyordu. Biraz sonra dönen görevli, Atatürk'e komutanla bağlantı kuramadıklarını bildirmişti." (Prof. Dr. Sabahattin Özel, Mustafa Kemal Atatürk-Yeni Gerçekler, Yeni Düşünceler, İş Bankası Kültür Yayınları, sy.188,189).
İslam'ı Ehl-i Beyt'ten koparıp, Emevi zihniyetine indirgeyenler, Allah'ın yüce dinini sadece kisveden ibaret görenler, tasavvufu da istismar ederek ticaret kapısına çevirenler tabii ki bunu keramet olarak kabul etmeyecekler. Ne yapalım ki topyekûn tabiatı uyandıran Nisan yağmuru yılanı kör eder.
Bizi uyandıran bereketli yağmura, Haydar Baş Bey'e minnet duygularımla…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Okan Egesel / diğer yazıları
- Hz. İnsan’a… / 20.04.2020
- Koronavirüsten önce, koronavirüsten sonra... / 28.03.2020
- ‘Ben Ali’yim’ / 25.06.2019
- Atatürk keramet sahibi bir veliydi / 10.04.2019
- Çok şükür psikolojimiz yetmiyor! / 13.03.2019
- O günler geliyor, görüyorum / 22.02.2019
- Evet, bu seçim beka seçimidir / 06.02.2019
- Kumpasın arkasındakileri açıklıyorum / 11.01.2019
- Mustafa Kemal’in uçaklarına ne oldu? / 05.01.2019
- Yunan’ın galip gelmesini isteyen hainler / 26.12.2018
- Koronavirüsten önce, koronavirüsten sonra... / 28.03.2020
- ‘Ben Ali’yim’ / 25.06.2019
- Atatürk keramet sahibi bir veliydi / 10.04.2019
- Çok şükür psikolojimiz yetmiyor! / 13.03.2019
- O günler geliyor, görüyorum / 22.02.2019
- Evet, bu seçim beka seçimidir / 06.02.2019
- Kumpasın arkasındakileri açıklıyorum / 11.01.2019
- Mustafa Kemal’in uçaklarına ne oldu? / 05.01.2019
- Yunan’ın galip gelmesini isteyen hainler / 26.12.2018