Yağmurun yağması, gece ve gündüzün birbirini takip etmesi, yerçekimi gibi, küreselleşmenin ve mimarlarının engellenemez bir tabiat kanunu olduğuna iman etmiş yazar çizerlerimiz hariç diğerleri, günler, aylar, yıllar geçtikçe önce ümitlerini kaybettiler sonra geçte olsa gidişatın felakete doğru olduğunu gördüler.Gözlerini açanlar, her geçen gün birer ikişer çoğalsa dahi, olaylara bakış açıları yanlış olduğundan pek bir şey değişmiyor. İktidarı sobelemekte bu grup ancak sonuçlardan sonra ayıkabiliyor. Bugün bu insanların, yine atladıkları bir konuyu ele alacağız. Sonradan yanlış ve yanlı olduğu anlaşılacak rakam, yorum ve beklentilere rağmen halen takipçilerini yaya bırakabilmek, bu daldaki, iyi bir akademik know-how desteğiyle mümkün olabilir. İktidarlarının ilk gününden itibaren bu tür konularda gayet profesyonelce davrandıklarını, acemilik yaşamadıklarını düşünürsek, konunun uzmanı küresel ustalarına, büyük bir huşuyla bu sanatı öğrenip, dönüp millete uygulamak için ram oldukları besbelli. Yanlış yorumlanan gelişmelerden birisi de konuta yönelik halkın ilgisi. İşin başında hemen şunu belirtelim: Halkımızın konut isteği hiç eksilmemişti ki. Olaylara sadece istatistiki açıdan bakmak, tüketici davranışları için yeterli olamaz, zaten olmuyor. Son aylarda konut talebinin artmasını, "halkın alım gücü yükseliyor, demek ki piyasada ve milletin cebinde para var, bu uygulanan ekonomi politikasının başarısıdır" diyerek hiçbir başarının olmadığı ekonomide, sinekten başarı yağı çıkartmaya çalışmaları, tarafsız bir göze göre sadece başarısızlıklarının kendilerince de onaylanması anlamına gelir. Oysa işin aslı hiç anlattıkları gibi değil. Belki ilk duyduğunuzda garip gelebilir ama konuta olan talebin artışının sebebi nedir sorusunun cevabını, geçim düzeyinin reel olarak her yıl düşmesinde ve iç piyasadaki talebin daralmasında aramak lazım. Ekonomideki gerçek enflasyonun nasıl yüzde 40 olduğunu önceki yazılarımızda delillendirmiştik. Halk arasında bu durum toplumun paylaştığı en ortak bilgilerden biri zaten. Bileşik olarak hesaplarsak üç yılda fiyatlar genel seviyesindeki artış yüzde 150'den fazla. Oysa hükümet taban fiyatından tutun, maaş zamlarına kadar elindeki parayı dağıtırken kullandığı oran yıllık yüzde 8-10 civarı bile değil. Aradaki farkın halkın alım gücündeki azalma olarak piyasalara yansıması bu şartlarda kaçınılmaz bir sonuç oluyor haliyle.Soru: Peki, iyi güzelde millet niçin bu durumda konuta yöneliyor. Reel olarak geliri azalan tüketici diğer ihtiyaçlarını erteleyerek elindeki paranın tamamını gıda, asgari giyim ve barınmaya harcamak durumunda kalıyordu. Yani aç ve açıkta kalmamak için diğer bütün ihtiyaçlarından vazgeçiyordu. Kira ve gıda harcamalarının tüketicilerin bütçesindeki payının arttığına ilişkin istatistikleri hatırlayın. Tüketici şu yorumu da yaptı bir süre sonra: "Şimdiye kadar her şeye rağmen idare ettik ama eğer böyle giderse bir süre sonra bu ihtiyaçlardan da tasarruf etmem gerekecek." İşte bu noktada, ne pahasına olursa olsun konut sahibi olmak fikri, tek çare olarak kaldı. Anlayacağınız bir nevi, aç kalayım ama açıkta kalmayayım tercihi. Bu noktada hızla yabancıların eline geçen bankalarımız konut kredisi faizlerini düşürerek milletin bu çaresizliğinden faydalanmasını iyi bildi. Çünkü onların işi bu. Vücuttaki kanı (parayı) çekme süreci, kan miktarı azaldıkça daha zahmetli oluyor ama yinede oluyor. Milletin rengi giderek soluyor. Kredi kartları ve geçmişteki kredi karnemize baktığımızda, özellikle stand-by devri geri ödemelerinin başarılamadığını görürüz. Alım gücü olmayan, her geçen gün kötüye giden insanlar için faizin oranı ne olursa olsun, sağlıklı bir şekilde geri ödeme yapmasının beklenilmesi ham hayaldir. Bir süre sonra bu insanlar evlerini satmak zorunda kalıp bankalara olan borcunu yine de ödeyememeleri, başlamış olan sosyal patlama argümanlarının en önemlilerinden biri olur, bizden söylemesi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Serdar Peker / diğer yazıları
- Domuz jeltini / 09.07.2012
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007