7 milyondan fazla ailenin aylık geçim ücreti konumuna gelen asgari ücreti 2023 yılı için belirleyecek olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu bugün saat 14.00'da üçüncü kez toplanacak. Bundan önceki toplantılarda, yerlerde sürünen teklifler, dilek ve temenniler gündeme geldi.
İşverenin teklifi en fazla 7 bin 500 lira civarında. İşçileri temsil eden Türk-İş, pazarlığa 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı olan 7 bin 785 liradan başlayacağını söyledi, ayrıca vergide düzenleme istedi. AKP hükümeti ise masaya getirdiği beklenti anketinde 7 bin 845 lirayı telaffuz etti.
Yani ne işçi, ne işveren ne de hükümet temsilcileri bir türlü 8 bin liraya çıkamadı. Hatta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, bir TV kanalında kendisine sorulan "Halen 5 bin 500 lira olan asgari ücrete yüzde 50 zam olur mu?" sorusuna, "Hayali değil gerçekçi bir rakam üzerinde durmak lazım. İşletmelerin ödeyebileceği bir ücret arayışındayız" diye cevap vermişti.
Görünen o ki, Komisyon'dan gerçek beklentileri karşılayan bir rakam çıkmayacak. Telaffuz edilen rakamlara bakılırsa en fazla 8 bin lira gibi bir rakamın çıkacağı öngörülebilir.
Ama 2023 seçimleri öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da bir seçimlik pay bırakılacak tabii ki… Komisyon 8 bin lira açıklayıp, üzerine Cumhurbaşkanı 250 lira mı yoksa 500 lira mı ilave eder göreceğiz. Kesin olan bir şey var ki, asgari ücreti seçime az kala açıklayacak olan Cumhurbaşkanı'nın mutlaka bir ilavesi olacak.
Bu sebeple Komisyon beklentileri ne kadar baskılayabilip, rakamı düşük açıklarsa, Cumhurbaşkanı'nın açıklayacağı ilave o kadar çok artmış olacak.
Müneccim değiliz elbette, sadece "Görünen köy kılavuz istemez" diyoruz.
Ülkemizde 7 milyondan fazla işçi asgari ücretle geçinmeye çalışmaktadır ve 1 asgari ücretli ortalama 3 kişiye bakmakla yükümlüdür. Yani bizler asgari ücretten bahsediyorken, tek bir işçinin yaşam maliyetinden bahsetmiyoruz, bilakis 4 kişiden bahsediyoruz. Kaldı ki, Komisyon'da tek bir işçinin yaşam maliyeti bile konuşulmamaktadır, zira Türk-İş'in Kasım ayı verilerine göre bir işçinin yaşam maliyeti 10 bin 170 lira olarak açıklanmıştır.
Komisyon'da bulunan sözüm ona işçi temsilcisi Türk-İş'in açıkladığı, 4 kişilik bir ailenin yaşam maliyeti olan yoksulluk sınırı 25 bin 365 liradır. Görünen o ki, Türk-İş, bizzat kendi açıkladığı yoksulluk sınırı gerçeğinden çok çok uzaklarda pazarlık masasında yer almaktadır. Masada işçinin temsilcisi yok desek abartmış olmayız.
Ülkemizde kişi başı milli gelir ve satın alma gücü, diğer ülkelerle mukayese ettiğimizde oldukça düşük seviyededir.
Avrupa Birliği İstatistik Ofisi tarafından ilan edilen Satınalma Gücü Paritesi (SGP) verilerine göre Türkiye 2021'de 36 ülke arasında satın alma gücünde 30'uncu sırada yer aldı. Türkiye'nin altında Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan gibi ülkeler olduğu açıklandı. Yani satın alma gücünde sonlardayız. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi tarafından ilan edilen SGP'ye göre kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) endeks değeri, 27 Avrupa Birliği (AB) ülkesi için ortalama 100 birim iken Türkiye için 63 birim oldu ve AB ortalamasının yüzde 37 altında kaldı.
Ülke genelinde hesaplandığında bile durum vahimken, bir de ülkemizdeki gelir eşitsizliği dikkate alınarak, yüzde 20'lik gelir gruplarına göre mukayese yapıldığında çok daha vahim bir tablo ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizde, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın ifade ettiği gibi, "Yüzde 10'un refahı, yüzde 90'a pazarlanmaktadır."
Asgari ücretin işçi ailelerinin hak ettiği seviyelere yükselmesi, elbette ki yükü sadece işverenin sırtlanmasıyla başarılacak bir konu değildir.
Anayasamızda yazan "sosyal devlet" kavramı işte burada devreye girmelidir.
Sosyal devlet, işçileri açlık sınırına mahkum eden, enflasyona ezdiren, üstelik bu şartlarda bile vergi üstüne vergi yükleyen, vatandaşına karşı cimri olan devlet değildir. Ya da sosyal devlet, işçilerin geçimlerini komple işverenin sırtına yıkan, ağır maliyetler karşısında yorulan işverenle, hakkına ulaşamayan işçileri kavga ettiren devlet de değildir.
Sosyal devlet, işçisine hakkını veren, işvereni de bu konuda sübvanse eden devlettir. Sosyal devlet, gerçek anlamını Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'yle bulmaktadır. Sosyal devlet güçlü devlettir, güçlü devlet de senyoraj gelirini devreye koyabilen, madenlerini çıkartıp işleyebilen devlettir. İşte bu gücü devlete kazandıracak olan tek model de Milli Ekonomi Modeli'dir.
Bu sebeple Milli Ekonomi Modeli'ni acilen uygulamalıyız ve bu eşsiz modeli ülkemizde uygulayacak olan BTP'ye ve BTP lideri Hüseyin Baş'a fırsat vermeliyiz.
Yoksa bu gidişle, bu zifiri karanlık tabloda, ne işveren kalacak, ne iş kalacak ne de işçi kalacak.
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025