Atalarımız,
"Aslını inkar eden haramzadedir" demişler.
Atalarımızın zaten, uzun uzun cümlelerle anlatılamayacak hakikatleri tek cümlede anlatan, böyle nice güzel sözleri var.
Her insanın bir anne-babası, dolayısıyla bir kökü olduğu gibi, devletlerin de köklerine bakılır.
"Kök"ü, bağımsızlıkla beraber kullanırsak, bazı devletlerin çok köksüz oldukları görülür.
Bu manada, yakında bağımsızlığına kavuşabilmiş herhangi bir millet, kökü derinlerde olan bir devlete sahip değildir.
Biz ise, ulu bir çınar olan Osmanlı'nın torunları olarak, "Kökü mâzîde olan âtîyiz" diyebiliyoruz.
"Mâzî"nin geçmiş, "Âtî"nin de gelecek demek olduğu malum...
Bugün, Osmanlı'nın idaresi altındaki topraklarda kurulan bir çok devletlerse, kökü mâzîde olmayan devletlerdir.
Geçmişi taa eskilere dayanan devletleri, ulu bir çınara veya hurma ağacına benzetmek mümkün.
Çınarın kapladığı alan geniş olur.
Hurmanın ise, dalları toprak üzerinde ne kadar yukarıya yükselirse, kökü de o kadar toprak altına girermiş.
Osmanlı, hurma ve çınar gibi köklü ve geniş bir devletti.
***
Uğraşıyorlar uğraşıyorlar, Osmanlı bir türlü bitirilemiyor. Bugün bile hala dünyanın bazı yerlerinde, cumalarda 2. Abdülhamid Han adına hutbe okunması, Osmanlı'nın ne kadar ulu bir çınar olduğu gerçeğini ortaya koyar.
Köklülüğü de öyle...
Osmanlı'nın en zayıf olduğu son zamanlarda, bir paşamız İngiliz, Alman ve Fransız paşalarıyla boğazda bir kayık gezintisinde konuşmaktadırlar.
Konu, hangi devletin güçlü olduğu meselesine gelir.
Diğer paşaların her biri, en güçlü devletin kendi devletleri olduğunu iddia etmektedirler.
Gerçekten de o zamanda bu devletlerin hepsi de güçlüdür.
Bizim paşamız kalkar ve,
-Dünyada en güçlü devlet Osmanlı Devleti'dir, der.
Hepsi de hem hayret eder hem de gülüşürler.
Çünkü Osmanlı artık eski haşmetini kaybetmiştir. Sallanmaktadır ve yıkılmak üzeredir. Avrupalıların dilinde ismi "Hasta adam"dır.
Tebessümle, Osmanlı'nın neden en büyük devlet olduğunu sorarlar.
Osmanlı paşası, tarihe geçen şu sözü söyler:
-Baksanıza! Yıkmak için siz dışardan biz içerden uğraşıyoruz; bir türlü yıkılmıyor.
Doğru...Bakın nasıl ve ne kadar doğru...
1925'te Manisa'ya vali olarak tayin edilen Müştak Lütfi, "Saltanat kalıntısıdır. Osmanlı'yı hatırlatmaktadır" diye Mesir Macunu dağıtılmasını bile yasaklamış, bu yasak 1952'ye kadar devam etmiştir.
Ama ne gam...
Osmanlı, mührünü öyle bir vurmuş ki, ne kadar silinirse silinsin, o mühür bir türlü yok edilemiyor.
Bu memlekette, Osmanlı'yı unutturmak için, eski çeşmelerin üzerlerindeki kitabeleri bile kazınmıştır.
Tamamen yok edemeyeceklerini anlayınca mecburen bıraktılar.
Alın size Sultanahmet, Süleymaniye, Selimiye... Ve bugün tamirini bile beceremediğimiz niceleri...
Sadece cami mi? Hayır!
İşte Osmanlı'nın en zayıf zamanında, borçla yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı... Bunların benzerleri şöyle dursun, Osmanlı'nın bıraktığı çeşmelerin benzerlerini bile, vatandaşlarımızın hizmetine sunamadığımızı düşünelim!..
***
Buna rağmen, "Osmanlı bizim aslımız olamaz; Osmanlı bizim yüz karamızdır" diyen bazı yüz karaları hala çıkabilmektedir.
Dünyada, kendi geçmişine düşman olan iki millet varmış: Küba ve biz... Küba bile son senelerde bu vaziyetini terk etti. Kala kala biz kaldık. Zaten dünya üzerinde bizim eşimiz ve benzerimiz yoktur ya...
***
Hepimiz mi böyleyiz, çoğumuz mu böyleyiz?
Hele şükür ki hayır...
Bunlar azınlıktadırlar ve bu milletin yüz karası Osmanlı değil, onlardır.
Devletin resmi görüşü de onları yalanlamaktadır ve onlara karşıdır.
İşte Osmanlı'nın 700. kuruluş yıldönümü kutlamaları...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923'te kurulduğu halde, Osmanlı'nın kuruluşunu kutladı.
Tarihimizi 1923'ten başlatanlar, artık anlamalıdırlar:
1. Askerî bir birim olarak 1894'te kurulan İtfaiye Teşkilatı'nın kuruluşunun bu sene 107'inci senesidir.
2. Bu sene, Polis Teşkilatı'nın 156'ncı kuruluş yılı kutlandı.
3. Bu sene, Danıştay'ın 133'üncü kuruluş yılı kutlandı.
4. Bu sene, Türk Hava Kuvvetleri'nin 90'ıncı yılı kutlandı.
5. Bu sene, Jandarma Teşkilatı'nın 155. kuruluş yılı kutlanıyor.
Bunların hangisi 1923'ten sonra kuruldu? Hiç biri...
Demek ki, resmî cenah da Osmanlı'yı benimsiyor...
Varsın bazıları, "Fatih İstanbul'u fethetmiş de ne yapmış!" desin...
Fatih, çağlar üstü bir deha, onlar ise bir cik-cik...
Çağ kapatıp çağ açan Fatih'i bir "kuş beyinli" nasıl anlasın!!!
Ben öylelerine kızmam da, Fatih'e ve Osmanlı'ya hakaret edenleri önce mahkemeye verip, sonra da pişman olmuş gibi mahkemeye gitmeyen Sayın Mehmet Gül gibilere üzülürüm.
MHP İstanbul Milletvekili, mert, dürüst ve cesur Sayın Mehmet Gül'e...
"Aslını inkar eden haramzadedir" demişler.
Atalarımızın zaten, uzun uzun cümlelerle anlatılamayacak hakikatleri tek cümlede anlatan, böyle nice güzel sözleri var.
Her insanın bir anne-babası, dolayısıyla bir kökü olduğu gibi, devletlerin de köklerine bakılır.
"Kök"ü, bağımsızlıkla beraber kullanırsak, bazı devletlerin çok köksüz oldukları görülür.
Bu manada, yakında bağımsızlığına kavuşabilmiş herhangi bir millet, kökü derinlerde olan bir devlete sahip değildir.
Biz ise, ulu bir çınar olan Osmanlı'nın torunları olarak, "Kökü mâzîde olan âtîyiz" diyebiliyoruz.
"Mâzî"nin geçmiş, "Âtî"nin de gelecek demek olduğu malum...
Bugün, Osmanlı'nın idaresi altındaki topraklarda kurulan bir çok devletlerse, kökü mâzîde olmayan devletlerdir.
Geçmişi taa eskilere dayanan devletleri, ulu bir çınara veya hurma ağacına benzetmek mümkün.
Çınarın kapladığı alan geniş olur.
Hurmanın ise, dalları toprak üzerinde ne kadar yukarıya yükselirse, kökü de o kadar toprak altına girermiş.
Osmanlı, hurma ve çınar gibi köklü ve geniş bir devletti.
***
Uğraşıyorlar uğraşıyorlar, Osmanlı bir türlü bitirilemiyor. Bugün bile hala dünyanın bazı yerlerinde, cumalarda 2. Abdülhamid Han adına hutbe okunması, Osmanlı'nın ne kadar ulu bir çınar olduğu gerçeğini ortaya koyar.
Köklülüğü de öyle...
Osmanlı'nın en zayıf olduğu son zamanlarda, bir paşamız İngiliz, Alman ve Fransız paşalarıyla boğazda bir kayık gezintisinde konuşmaktadırlar.
Konu, hangi devletin güçlü olduğu meselesine gelir.
Diğer paşaların her biri, en güçlü devletin kendi devletleri olduğunu iddia etmektedirler.
Gerçekten de o zamanda bu devletlerin hepsi de güçlüdür.
Bizim paşamız kalkar ve,
-Dünyada en güçlü devlet Osmanlı Devleti'dir, der.
Hepsi de hem hayret eder hem de gülüşürler.
Çünkü Osmanlı artık eski haşmetini kaybetmiştir. Sallanmaktadır ve yıkılmak üzeredir. Avrupalıların dilinde ismi "Hasta adam"dır.
Tebessümle, Osmanlı'nın neden en büyük devlet olduğunu sorarlar.
Osmanlı paşası, tarihe geçen şu sözü söyler:
-Baksanıza! Yıkmak için siz dışardan biz içerden uğraşıyoruz; bir türlü yıkılmıyor.
Doğru...Bakın nasıl ve ne kadar doğru...
1925'te Manisa'ya vali olarak tayin edilen Müştak Lütfi, "Saltanat kalıntısıdır. Osmanlı'yı hatırlatmaktadır" diye Mesir Macunu dağıtılmasını bile yasaklamış, bu yasak 1952'ye kadar devam etmiştir.
Ama ne gam...
Osmanlı, mührünü öyle bir vurmuş ki, ne kadar silinirse silinsin, o mühür bir türlü yok edilemiyor.
Bu memlekette, Osmanlı'yı unutturmak için, eski çeşmelerin üzerlerindeki kitabeleri bile kazınmıştır.
Tamamen yok edemeyeceklerini anlayınca mecburen bıraktılar.
Alın size Sultanahmet, Süleymaniye, Selimiye... Ve bugün tamirini bile beceremediğimiz niceleri...
Sadece cami mi? Hayır!
İşte Osmanlı'nın en zayıf zamanında, borçla yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı... Bunların benzerleri şöyle dursun, Osmanlı'nın bıraktığı çeşmelerin benzerlerini bile, vatandaşlarımızın hizmetine sunamadığımızı düşünelim!..
***
Buna rağmen, "Osmanlı bizim aslımız olamaz; Osmanlı bizim yüz karamızdır" diyen bazı yüz karaları hala çıkabilmektedir.
Dünyada, kendi geçmişine düşman olan iki millet varmış: Küba ve biz... Küba bile son senelerde bu vaziyetini terk etti. Kala kala biz kaldık. Zaten dünya üzerinde bizim eşimiz ve benzerimiz yoktur ya...
***
Hepimiz mi böyleyiz, çoğumuz mu böyleyiz?
Hele şükür ki hayır...
Bunlar azınlıktadırlar ve bu milletin yüz karası Osmanlı değil, onlardır.
Devletin resmi görüşü de onları yalanlamaktadır ve onlara karşıdır.
İşte Osmanlı'nın 700. kuruluş yıldönümü kutlamaları...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923'te kurulduğu halde, Osmanlı'nın kuruluşunu kutladı.
Tarihimizi 1923'ten başlatanlar, artık anlamalıdırlar:
1. Askerî bir birim olarak 1894'te kurulan İtfaiye Teşkilatı'nın kuruluşunun bu sene 107'inci senesidir.
2. Bu sene, Polis Teşkilatı'nın 156'ncı kuruluş yılı kutlandı.
3. Bu sene, Danıştay'ın 133'üncü kuruluş yılı kutlandı.
4. Bu sene, Türk Hava Kuvvetleri'nin 90'ıncı yılı kutlandı.
5. Bu sene, Jandarma Teşkilatı'nın 155. kuruluş yılı kutlanıyor.
Bunların hangisi 1923'ten sonra kuruldu? Hiç biri...
Demek ki, resmî cenah da Osmanlı'yı benimsiyor...
Varsın bazıları, "Fatih İstanbul'u fethetmiş de ne yapmış!" desin...
Fatih, çağlar üstü bir deha, onlar ise bir cik-cik...
Çağ kapatıp çağ açan Fatih'i bir "kuş beyinli" nasıl anlasın!!!
Ben öylelerine kızmam da, Fatih'e ve Osmanlı'ya hakaret edenleri önce mahkemeye verip, sonra da pişman olmuş gibi mahkemeye gitmeyen Sayın Mehmet Gül gibilere üzülürüm.
MHP İstanbul Milletvekili, mert, dürüst ve cesur Sayın Mehmet Gül'e...
Ali Eren / diğer yazıları
- Alın size Avrupa'dan taze cevap / 16.03.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002