Kış mevsiminin gelmesi ile elma portakal gibi c vitamini ile dolu meyveler pazarcıların ve manavların tezgahlarını süslemeye başladı. Özellikle kırmızı parlak elmalar hani gel de alma dercesine duruyor. Elmaya bazı yörelerimizde "alma" da derler. Alma daha Anadolu elma daha İstanbul Türkçe sinin bir ürünüdür. Benim için fark etmez, önemli olan aldığım ürünün kalitesidir diyorsanız o da bir fikirdir, saygı duyarım. İmaj ve susuzluk ihtiyaç ve bedel işte bugünün gerçeği. Dünden çok farklı değil, sadece daha gerçek.Elma kırmızı ve parlak olunca bana hep bir şeyi hatırlatıyor. Kötü cadının prensese zehirlemek için verdiği o kırmızı elmanın karşı konulamaz çekiciliği. Bir yönü ile elmadaki çekicilik cadının kötü niyetini perdeliyor ve cadının emellerine ulaşmasında bir araç oluyor. Farkında mısınız bilmem ama bu yüzlerce yıl önce yazılmış bu masal bu günlerde hatta son yıllarda ne kadar da hayatımızın içinde. Yılbaşının yaklaşması ile bankalarda bir kredi yarışıdır gidiyor. Bende faiz şu kadar, bende ödeme kolaylığı şu şekilde, ben ne kefil nede başka bir şey istemiyorum. Ondan alma benden al onda alma bende elma. Olayın bir garip yanı da sunulan öneri, sonuçta bir kredi ve tam da bayram ve yılbaşı üzeri insanların ihtiyaçlarının arttığı harcamalarının arttığı bir dönemde elinde kırmızı ve parlak elmaları ile bankacılar kapımızda bekliyor gel de alma."Onlar görevini yapıyor, vatandaş da almasın canım" diyenlere katılmak işin kolaycılığı açısından doğru. Evet vatandaşın ihtiyacı var bankanın da parası, ee bankanın işi kredi vermek vatandaşın işi harcamak. Peki kim haklı kim haksız? Şu bir gerçek ki hiçbir mahkeme zamanı geri çevirmez, sadece suçluyu tespit eder ve cezalandırır. Peki böyle mi olmalı, vatandaşın sahibi banka mı olmalı?Bugün piyasa, aldığı ev ve araba kredisini ödeyemeyen ya da ödemek için her çeşit mücadeleyi veren vatandaşlarla dolu. Tabii, bu durumda doğal olarak piyasalar sıkışıklığın çaresini yine kredi musluklarını açmakta buldu. Bugün buradan bir şeyi hatırlatmak istiyorum, Prof. Haydar Baş "Milli Ekonomi Modeli" adındaki tezini dünyaya kabul ettirdi de maalesef biz pek anlayamadık mı, anlamak mı istemedik ya da başka bir nedenden mi bilinmez, bugün hayatımızdaki bu acı gerçeği yaşıyoruz. Ülkece borçlanıyor borçlandıkça da sıkışıyor ve bu sıkışıklığı açmak için de yine borçlanıyoruz. Farkında olmadan bir ahtapotun kollarında sıkıştıkça sıkışıyoruz.Küresel sermayenin tam da istediği durum bu, 70 milyon ücretsiz karın tokluğuna çalışan bir kadro. Gittiğimiz durum bu. Bir ömür aldığımız kredileri ödemek için kredi alıp çalışmak. Peki bir soru: borç, borç ile kapatılır mı?Konuyu toparlayacak olursak dün Prof. Haydar Baş'a evet deseydik ve "Milli Ekonomi Modeli" hayatımızda olsaydı, bugün kendi elmamızı kendimiz yetiştirir ve canımız istedikçe yerdik, artanını da ikram ederdik kolu komşuya. Onlar da yedikçe dua ederdi bize.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012