BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, AB'nin Kıbrıs Rum Kesimini tam üyeliğe kabul etmesiyle birlikte Türkiye'nin elinin daha da kuvvetlendiğini belirtti
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Kıbrıs Rum Kesiminin AB'ye alınmasının Atina'da gerçekleştirilen bir törenle pekiştirilmesi, ardından AB Dönem Başkanı Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis'in Kıbrıs Rum Kesimine gitmesi ve olayı "Helenizmin bir zaferi" olarak nitelemesi konularında açıklamalarda bulundu. Kıbrıs Rum Kesiminin AB'ye üyeliğinin ne anlama geldiğini açıklayan Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye'nin yapması gerekenler hakkında bilgi verdi.
Kıbrıs'ta işlenen hata
Meltem TV'de, "Diyalog Özel" programında Muharrem Bayraktar'ın sorularını cevaplandıran BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Yunanistan Başbakanı Simitis'in, Rumların AB'ye girmesini Helenizmin zaferi olarak nitelemesini tabiî bir olay olarak gördüğünü belirtti. Dikkat çeken asıl konunun KKTC'li bazı muhalefet parti liderlerinin de bu zaferin kutlandığı bir ortamda bulunması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, olayı şöyle değerlendirdi:
"1974'ten günümüze kadar Kıbrıs'ta bir milli politika izlenmemiştir. Ne Rauf Denktaş'ın riyasetinde kurulan hükümetler, ne de millet böyle bir politika ortaya koymadı. 'Ben Kıbrıslı Türküm' mesajı orada hiç bir insana verilmedi. Ne Türklüğü, ne maneviyatı, ne dini, ne örfü, ne geleneği tanıtılmadı. 'Mutfakta alıp tuvalette verme' gibi bir hayat anlayışı oradaki insanımızın ideali haline geldi. Burada hata hem Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, hem sayın Rauf Denktaş Bey'indir. Şimdi biz bunun faturasını ödüyoruz. Türk tarafının parti liderlerinin Rum tarafına meyletmesi, bugüne kadar yapılan yanlışların bedelidir. Aynı hata, aynı günah, aynı vebal, Türkiye'de, her gün, her meselede, ardına kadar işleniyor."
AB hukuk dışı davrandı
Kıbrıs Rum Kesiminin AB'ye üyeliğinin kabulünün hukuki boyutuna dikkat çeken ve hukuki açıdan geçersizliğini savunan BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, gerekçelerini şöyle dile getirdi:
"AB'nin Rum Kesimini AB'ye katması ancak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin müsaadesi ile mümkündür. 1960 Zürih ve Londra Anlaşmaları bunu emrediyor. Türkiye'nin müsaadesi olmadan AB'nin, Rum kesimini AB'ye alması hukuk dışı bir olaydır. Türkiye'nin şu anda üzerinde durması gereken konu budur. Ortada illegal bir durum var. Çünkü, Kıbrıs'ı korumak ve kollamakla mükellef olan garantör devletin burada onayı yoktur. Bizim bilmediğimiz tarz ve şekilde onay verilmişse onu bilemeyiz. Rum Kesiminin AB'ye intikali hukuk açısından mümkün değildir."
Türkiye'nin eline
geçen imkânlar
Rum Kesimi AB'ye katıldığı takdirde, Ada'da yaşayan Türklerin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile entegre olma hakkı elde edilmiş olduğunu söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, Rum Kesiminin AB'ye üyeliğiyle birlikte Türkiye'nin eline bazı imkanların geçtiğine işaret etti ve bu imkanları şu şekilde açıkladı:
"Rum tarafı, 'ben seni kabul etmiyorum' diyerek o tarafa kayarsa, o zaman bu tarafa da 'Ben de seni kabul etmiyorum' hakkı doğmuş olur. O zaman iki ayrı devlet vücuda gelir. Ya, Türkiye'ye entegre olur, ya da bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkar. Bugüne kadar orada bir Türk devleti olmasına rağmen, maalesef Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, KKTC de, 'Burada bizim bir devletimiz var' şeklinde dünyaya anons etmedi. Hiç bir Avrupa ülkesine, Afrika ülkesine gidip de 'Bu devleti kabul edin' denmemiştir. Uzakdoğu'ya, Ortadoğu'ya giderek böyle bir çalışma yapılmamıştır. Şimdi yeni bir imkân elimize geçti. KKTC'nin varlığını bütün dünyaya ilan etmemiz lazımdır. Çok ciddi bir çalışma dönemine başlamamız, bütün dünyayı kapı kapı dolaşmamız lazımdır. O zaman göreceğiz ki dünya kamuoyunda kabul edilmiş bir KKTC ortaya çıkacaktır."
Kıbrıs'taki asker sayımız iki katına çıkarılsın
"Biz bugüne kadar Kuzey Kıbrıs ile ilgili bir entegrasyona gitmedik. Siyasi, iktisadi, askeri birlikteliğe gitmedik. 'Orada, Türkiye'nin askeri var' deniliyor. Bu, zaten garantörlük hukukundan doğan bir haktır. Şu anda Güney Kıbrıs'ın AB'ye kabul edilmesi ve Yunanistan'ın da işi farklı boyutlara taşıması, Kıbrıs'taki asker mevcudunu iki misline çıkarma hakkını bize vermiştir. Bu hukuka binaen bizim asker sayımızı arttırmamız şarttır. Çünkü o insanların can, mal, namus emniyetinin teminat altına alınması gerekiyor. Bu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadaki hakimiyeti ile mümkündür. Bu hakkı bize onların davranışları vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu hakları göz önüne alarak yeni bir strateji belirlemesi lazım. Dünya kamuoyunu uyandırması lazım. Siyasi, ekonomik birlikteliğe gitmesi lazım. Bir program dahilinde, vakit geçirmeden, hiç kimseye sormadan, inisiyatifimiz, takatimizin gerektirdiği istikamette politikaları hayata geçirmemiz gerekiyor."
Türkiye'nin eline KKTC'yi tanıtma, entegrasyon gibi imkanlar geçmişken Rumlarla Türklerin birlikte AB'ye üye olması gibi tezlerin savunulmasını millet ve devlet olarak yaşadığımız acziyete bağlayan Prof. Dr. Haydar Baş, davranışlarımızın bu vadide devam etmesi durumunda bu acziyetin çok daha güçleneceği, dünyadaki itibarımızın da sıfıra ineceği uyarısında bulunarak "zilletle hiç bir devlet, hatta fert izzet bulmamıştır. Biz, zillet ehli olarak izzet bulmaya çalışıyoruz" dedi.
Annan Planı'ndaki maksat
Türkiye'ye, "AB'ye girmek istiyorsan hukuk reformu yap" diyen AB'nin, 1960 Ortaklık Anlaşmasına rağmen Rum Kesimini AB'ye alarak, anlaşmalara uyma şeklinde hukukun en temel ilkesini ihlal ettiği açıklamasını yapan Prof. Dr. Haydar Baş, "Avrupa, hiç bir zaman hukuka uymamıştır ki bugün de uysun. Biz, geleneklerimizi kaybettiğimiz için bunları tanıma imkanlarımızı da kaybettik. Kendi mikyaslarımızla olaylara baktığımız zaman Avrupa'nın, Avrupalının ne demek olduğunu çok iyi anlarız" tespitinde bulundu. Prof. Dr. Haydar Baş, Annan Planı'da da değinerek, "Annan Planı ile gerçekleştirilmek istenen birliktelikte, Türklüğün, Müslümanlığın yok edilmesi, müşterek bir Rum kültürü, Rum medeniyetinin ortaya çıkaracağı bir insan kimliği öngörülüyor. Siz, Türk kimliğini unutacaksınız. Bir Hıristiyan Rum kimliği ile ortaya çıkacaksınız. Denktaş Bey'in bunu kabul etmemesindeki temel espri de budur."
Kabahat bizde
BTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye, 44 yıldır AB kapısında beklerken, AB'nin 12 yıl önce tam üyelik müracaatında bulunan, devlet bile olmayan bir devleti, Kıbrıs Rum Kesimini üyeliğe kabul etmesi konusunda şu yorumu yaptı:
"Bunu, Türkiye'yi idare eden insanların taa baştan görmesi, ona göre de tavır belirlemesi gerekir idi. Olayın bu şekilde tezahür etmesinin asıl esprisi de burada gizli. Seni almayacak olan bir topluluğa, en ciddi zillet elbisesiyle, 'illa da beni al' diye müracaatta bulunur, olmadık tavizleri vermeye kalkarsan, neticenin bundan farklı olmasını beklemen de ayrı bir ayıp olur. 44 yıl kapısında bekleyen bize AB 'hayır' diyor, 13 yıl önce müracaat eden ve devlet de olmayan bir topluluğa 'evet' diyor. Demek ki kriterler çifte standardı gösteriyor. Demek ki olay, onların normlarını yerine getirmenizle alakalı bir olay değildir."
"Ortada çok ciddi bir medeniyet farklılığı var. Avrupa, senelerden beri bize bunu anlatmaya çalışıyor. Siz hiç, Alman Devlet Başkanından, 'Türkiye AB'ye layık bir ülkedir. Mutlaka alınması gereklidir' diye bir söz duydunuz mu? Fransa'nın, İngiliz'in böyle bir şey dediğini duydunuz mu? Peki seni kabul etmediğini ifade ettiği halde oraya girecekmiş gibi kendi kendine gelin güvey olmanın manası nedir? Bu, büyük bir zillettir. Bu, benliğinden toplumları kopartıp farklı bir benliğe bürünme gayretidir."
AB "Kendini avutma!" diyor
"Bizim Avrupa ile medeniyetimiz, kültürümüz, siyasetimiz, her şeyimiz farklıdır. İnsan ve toplum anlayışımız çok daha farklıdır. Bu farklılığı gören Avrupa, 'İnsanınızı bizim insanımız gibi yapın. Yani inancını, kültürünü, siyasetini değiştirin. Kısaca bunları Müslüman Türklükten çıkartın. O zaman karar verelim. Sizi dünyamıza alalım' dedi, diyor. Tevilli konuşmuyor. Tevil etmek isteyen, maksadı anlamamaya çalışan asıl biziz. Avrupa üzerine düşeni yapıyor, 'kendini avutma" diyor."
Asıl işgalci AB'dir
BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Rumların AB'ye girmesi ile birlikte bütün Kıbrıs'ın AB toprağı sayılacağı, Türkiye'nin işgalci duruma düşeceği şeklindeki değerlendirmelere katılmadığını belirterek asıl işgalcinin AB olduğunu söyledi. Prof. Dr. Haydar Baş, bu konuda şöyle dedi: "Orası AB toprağı olamaz. Bu mesajı vermeye çalışan AB, aslında cinayet boyutunda hukuki bir suç işliyor. Hakkı yok, gasp ediyor. 'O beni kabul etti, ben de onu kabul ediyorum'la iş bitmiyor. Sen bir tarafı hiçe sayacak, diğer tarafı kabul edecek, 'Burası bize ait topraktır' diyeceksin; AB'nin bunu deme hakkı yoktur. Oraya bir tane asker çıkarma hakkı yoktur. AB, oraya bir tek asker çıkardığı takdirde Türkiye Cumhuriyeti Devleti için meşru müdafaa hakkı gündeme gelir ki bu bir savaş sebebidir. Burada savaş suçunu işleyen de AB tarafı olacaktır. 'Burası AB toprağıdır. Siz işgalcisiniz' yorumları yanlıştır. Asıl işgalci AB'dir. AB güçlü diye onun dediği mi olacaktır? AB, Güney Kıbrıs'ı kabul etmekle hukuki bir cinayet işlemiştir. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerekir. Türkiye'nin olaya bu mantıkla bakması, dünya efkâr-ı umumisine böyle taşıması lazımdır."
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Kıbrıs Rum Kesiminin AB'ye alınmasının Atina'da gerçekleştirilen bir törenle pekiştirilmesi, ardından AB Dönem Başkanı Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis'in Kıbrıs Rum Kesimine gitmesi ve olayı "Helenizmin bir zaferi" olarak nitelemesi konularında açıklamalarda bulundu. Kıbrıs Rum Kesiminin AB'ye üyeliğinin ne anlama geldiğini açıklayan Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye'nin yapması gerekenler hakkında bilgi verdi.
Kıbrıs'ta işlenen hata
Meltem TV'de, "Diyalog Özel" programında Muharrem Bayraktar'ın sorularını cevaplandıran BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Yunanistan Başbakanı Simitis'in, Rumların AB'ye girmesini Helenizmin zaferi olarak nitelemesini tabiî bir olay olarak gördüğünü belirtti. Dikkat çeken asıl konunun KKTC'li bazı muhalefet parti liderlerinin de bu zaferin kutlandığı bir ortamda bulunması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, olayı şöyle değerlendirdi:
"1974'ten günümüze kadar Kıbrıs'ta bir milli politika izlenmemiştir. Ne Rauf Denktaş'ın riyasetinde kurulan hükümetler, ne de millet böyle bir politika ortaya koymadı. 'Ben Kıbrıslı Türküm' mesajı orada hiç bir insana verilmedi. Ne Türklüğü, ne maneviyatı, ne dini, ne örfü, ne geleneği tanıtılmadı. 'Mutfakta alıp tuvalette verme' gibi bir hayat anlayışı oradaki insanımızın ideali haline geldi. Burada hata hem Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, hem sayın Rauf Denktaş Bey'indir. Şimdi biz bunun faturasını ödüyoruz. Türk tarafının parti liderlerinin Rum tarafına meyletmesi, bugüne kadar yapılan yanlışların bedelidir. Aynı hata, aynı günah, aynı vebal, Türkiye'de, her gün, her meselede, ardına kadar işleniyor."
AB hukuk dışı davrandı
Kıbrıs Rum Kesiminin AB'ye üyeliğinin kabulünün hukuki boyutuna dikkat çeken ve hukuki açıdan geçersizliğini savunan BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, gerekçelerini şöyle dile getirdi:
"AB'nin Rum Kesimini AB'ye katması ancak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin müsaadesi ile mümkündür. 1960 Zürih ve Londra Anlaşmaları bunu emrediyor. Türkiye'nin müsaadesi olmadan AB'nin, Rum kesimini AB'ye alması hukuk dışı bir olaydır. Türkiye'nin şu anda üzerinde durması gereken konu budur. Ortada illegal bir durum var. Çünkü, Kıbrıs'ı korumak ve kollamakla mükellef olan garantör devletin burada onayı yoktur. Bizim bilmediğimiz tarz ve şekilde onay verilmişse onu bilemeyiz. Rum Kesiminin AB'ye intikali hukuk açısından mümkün değildir."
Türkiye'nin eline
geçen imkânlar
Rum Kesimi AB'ye katıldığı takdirde, Ada'da yaşayan Türklerin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile entegre olma hakkı elde edilmiş olduğunu söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, Rum Kesiminin AB'ye üyeliğiyle birlikte Türkiye'nin eline bazı imkanların geçtiğine işaret etti ve bu imkanları şu şekilde açıkladı:
"Rum tarafı, 'ben seni kabul etmiyorum' diyerek o tarafa kayarsa, o zaman bu tarafa da 'Ben de seni kabul etmiyorum' hakkı doğmuş olur. O zaman iki ayrı devlet vücuda gelir. Ya, Türkiye'ye entegre olur, ya da bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkar. Bugüne kadar orada bir Türk devleti olmasına rağmen, maalesef Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, KKTC de, 'Burada bizim bir devletimiz var' şeklinde dünyaya anons etmedi. Hiç bir Avrupa ülkesine, Afrika ülkesine gidip de 'Bu devleti kabul edin' denmemiştir. Uzakdoğu'ya, Ortadoğu'ya giderek böyle bir çalışma yapılmamıştır. Şimdi yeni bir imkân elimize geçti. KKTC'nin varlığını bütün dünyaya ilan etmemiz lazımdır. Çok ciddi bir çalışma dönemine başlamamız, bütün dünyayı kapı kapı dolaşmamız lazımdır. O zaman göreceğiz ki dünya kamuoyunda kabul edilmiş bir KKTC ortaya çıkacaktır."
Kıbrıs'taki asker sayımız iki katına çıkarılsın
"Biz bugüne kadar Kuzey Kıbrıs ile ilgili bir entegrasyona gitmedik. Siyasi, iktisadi, askeri birlikteliğe gitmedik. 'Orada, Türkiye'nin askeri var' deniliyor. Bu, zaten garantörlük hukukundan doğan bir haktır. Şu anda Güney Kıbrıs'ın AB'ye kabul edilmesi ve Yunanistan'ın da işi farklı boyutlara taşıması, Kıbrıs'taki asker mevcudunu iki misline çıkarma hakkını bize vermiştir. Bu hukuka binaen bizim asker sayımızı arttırmamız şarttır. Çünkü o insanların can, mal, namus emniyetinin teminat altına alınması gerekiyor. Bu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadaki hakimiyeti ile mümkündür. Bu hakkı bize onların davranışları vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu hakları göz önüne alarak yeni bir strateji belirlemesi lazım. Dünya kamuoyunu uyandırması lazım. Siyasi, ekonomik birlikteliğe gitmesi lazım. Bir program dahilinde, vakit geçirmeden, hiç kimseye sormadan, inisiyatifimiz, takatimizin gerektirdiği istikamette politikaları hayata geçirmemiz gerekiyor."
Türkiye'nin eline KKTC'yi tanıtma, entegrasyon gibi imkanlar geçmişken Rumlarla Türklerin birlikte AB'ye üye olması gibi tezlerin savunulmasını millet ve devlet olarak yaşadığımız acziyete bağlayan Prof. Dr. Haydar Baş, davranışlarımızın bu vadide devam etmesi durumunda bu acziyetin çok daha güçleneceği, dünyadaki itibarımızın da sıfıra ineceği uyarısında bulunarak "zilletle hiç bir devlet, hatta fert izzet bulmamıştır. Biz, zillet ehli olarak izzet bulmaya çalışıyoruz" dedi.
Annan Planı'ndaki maksat
Türkiye'ye, "AB'ye girmek istiyorsan hukuk reformu yap" diyen AB'nin, 1960 Ortaklık Anlaşmasına rağmen Rum Kesimini AB'ye alarak, anlaşmalara uyma şeklinde hukukun en temel ilkesini ihlal ettiği açıklamasını yapan Prof. Dr. Haydar Baş, "Avrupa, hiç bir zaman hukuka uymamıştır ki bugün de uysun. Biz, geleneklerimizi kaybettiğimiz için bunları tanıma imkanlarımızı da kaybettik. Kendi mikyaslarımızla olaylara baktığımız zaman Avrupa'nın, Avrupalının ne demek olduğunu çok iyi anlarız" tespitinde bulundu. Prof. Dr. Haydar Baş, Annan Planı'da da değinerek, "Annan Planı ile gerçekleştirilmek istenen birliktelikte, Türklüğün, Müslümanlığın yok edilmesi, müşterek bir Rum kültürü, Rum medeniyetinin ortaya çıkaracağı bir insan kimliği öngörülüyor. Siz, Türk kimliğini unutacaksınız. Bir Hıristiyan Rum kimliği ile ortaya çıkacaksınız. Denktaş Bey'in bunu kabul etmemesindeki temel espri de budur."
Kabahat bizde
BTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye, 44 yıldır AB kapısında beklerken, AB'nin 12 yıl önce tam üyelik müracaatında bulunan, devlet bile olmayan bir devleti, Kıbrıs Rum Kesimini üyeliğe kabul etmesi konusunda şu yorumu yaptı:
"Bunu, Türkiye'yi idare eden insanların taa baştan görmesi, ona göre de tavır belirlemesi gerekir idi. Olayın bu şekilde tezahür etmesinin asıl esprisi de burada gizli. Seni almayacak olan bir topluluğa, en ciddi zillet elbisesiyle, 'illa da beni al' diye müracaatta bulunur, olmadık tavizleri vermeye kalkarsan, neticenin bundan farklı olmasını beklemen de ayrı bir ayıp olur. 44 yıl kapısında bekleyen bize AB 'hayır' diyor, 13 yıl önce müracaat eden ve devlet de olmayan bir topluluğa 'evet' diyor. Demek ki kriterler çifte standardı gösteriyor. Demek ki olay, onların normlarını yerine getirmenizle alakalı bir olay değildir."
"Ortada çok ciddi bir medeniyet farklılığı var. Avrupa, senelerden beri bize bunu anlatmaya çalışıyor. Siz hiç, Alman Devlet Başkanından, 'Türkiye AB'ye layık bir ülkedir. Mutlaka alınması gereklidir' diye bir söz duydunuz mu? Fransa'nın, İngiliz'in böyle bir şey dediğini duydunuz mu? Peki seni kabul etmediğini ifade ettiği halde oraya girecekmiş gibi kendi kendine gelin güvey olmanın manası nedir? Bu, büyük bir zillettir. Bu, benliğinden toplumları kopartıp farklı bir benliğe bürünme gayretidir."
AB "Kendini avutma!" diyor
"Bizim Avrupa ile medeniyetimiz, kültürümüz, siyasetimiz, her şeyimiz farklıdır. İnsan ve toplum anlayışımız çok daha farklıdır. Bu farklılığı gören Avrupa, 'İnsanınızı bizim insanımız gibi yapın. Yani inancını, kültürünü, siyasetini değiştirin. Kısaca bunları Müslüman Türklükten çıkartın. O zaman karar verelim. Sizi dünyamıza alalım' dedi, diyor. Tevilli konuşmuyor. Tevil etmek isteyen, maksadı anlamamaya çalışan asıl biziz. Avrupa üzerine düşeni yapıyor, 'kendini avutma" diyor."
Asıl işgalci AB'dir
BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Rumların AB'ye girmesi ile birlikte bütün Kıbrıs'ın AB toprağı sayılacağı, Türkiye'nin işgalci duruma düşeceği şeklindeki değerlendirmelere katılmadığını belirterek asıl işgalcinin AB olduğunu söyledi. Prof. Dr. Haydar Baş, bu konuda şöyle dedi: "Orası AB toprağı olamaz. Bu mesajı vermeye çalışan AB, aslında cinayet boyutunda hukuki bir suç işliyor. Hakkı yok, gasp ediyor. 'O beni kabul etti, ben de onu kabul ediyorum'la iş bitmiyor. Sen bir tarafı hiçe sayacak, diğer tarafı kabul edecek, 'Burası bize ait topraktır' diyeceksin; AB'nin bunu deme hakkı yoktur. Oraya bir tane asker çıkarma hakkı yoktur. AB, oraya bir tek asker çıkardığı takdirde Türkiye Cumhuriyeti Devleti için meşru müdafaa hakkı gündeme gelir ki bu bir savaş sebebidir. Burada savaş suçunu işleyen de AB tarafı olacaktır. 'Burası AB toprağıdır. Siz işgalcisiniz' yorumları yanlıştır. Asıl işgalci AB'dir. AB güçlü diye onun dediği mi olacaktır? AB, Güney Kıbrıs'ı kabul etmekle hukuki bir cinayet işlemiştir. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerekir. Türkiye'nin olaya bu mantıkla bakması, dünya efkâr-ı umumisine böyle taşıması lazımdır."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.