Milletliğimizi muhafaza edemedik galiba!
29 Ekim'de Milli Bayramımızı yüreklerimiz buruk olduğu için coşkuyla kutlayamadık ve 10 Kasım'da da Millî Yasımızı, millet gibi yaşayamadık!
Hay'da, vay'da, toy'da müştereği olmayan kalabalıklara millet diyebilir miyiz?
Elbette her aşçının kendisini hissettiren bir lezzet farkı olduğu gibi, erbâb-ı kalemin de meseleleri veya olayları aktarırken ifade veya sunum farklılıkları vardır, olmalıdır.
Yaklaşık yarım asırdır susmadım, susmuyorum ve inşaallah son nefesime kadar da susmayacağım!
İnandığım millî doğruları haykırarak öleceğim...
Biliyorum ki âsilik ve isyankârlık; fiilin failine göre yani olayın yapanına göre adlandırılır.
Muhaliflik fıtratî bir özelliktir yani yaratılışla verilen karakterdir.
Aynı güce, aynı yere, aynı şahsa muhalefet mümkündür ama bu muhaliflerin aynı oldukları anlamını taşımaz!
Şahsen hayatım boyunca; "Her doğru, her yerde söylenmez!" şeklindeki karakter kamuflajına/alalamasına da; "Düşmanımın düşmanı dostumdur!" şeklindeki asla Türk'çe olmayan karakter fukaralığına da açıkça muhalif oldum!
Bozuk saatin de günde iki kere vakti doğru gösterdiğini bilmeden veya bilip kabullenmeden akıldan, akıllılıktan bahsedilebilir mi?
Sıyra kılıç mitralyözün üzerine at salan cesaretle, "Kaçanın anası ağlamaz!" şeklindeki kahpe kurnazlığı mukayeseye vicdan denilebilir mi?
Dostlarımın hal-hatır sormalarına; "Elhamdülillah Türk'üm" diye cevap veririm yıllardır. Yani "Rûm-22"de açıkça buyurulduğu gibi Türk yaratıldığım için Yaratanım'a hamd ederim ama hiç kimseyi ve kavmi yaratılışından kaynaklı farklılığından dolayı hakir görmem hâşa!
Dostuma dostluk yapmakla mükellef görürüm kendimi. Bana ihtiyacı olan dostumun haklılığı veya haksızlığı, benim meselem değildir! Hiç bir darlığımda da dostlarımı rahatsız etmem çünkü halimden haberdar olan dostum, gerektiği zaman gerektiği şekilde yanımda olacak ve iş tamama erdiğinde geldiği gibi gidecektir dostça, biliyorum...
Eğer bir yere gitmeyi düşünmüşsem, yola çıkarım. Gideceğim yere kimin gelip gelmeyeceğini önemserim ama kimse gelmiyor diye de yolumdan dönmem...
Yolculukta herhangi bir kavşakta yolumuz kesişenlerle yoldaşlığa ise itiraz etmem çünkü bilirim ki kervan yolda dizilir...
Aklım kesti keseli özel dünyamda ve yaklaşık 25 yıldır da Yerel ve Yaygın Basında Türk'çe düşüncelerimi, hayallerimi, ideallerimi Türkçe yazıp anlatmaya çalışıyorum..
Türk sesimin işitildiğini, gayrı millilerin ciddi şekilde rahatsız olduklarını biliyorum ki zaten ben kurbağanın gölüne vırraklamalarını kesmek için taş atarım...
Türk sesimi duyanların Türk'çe varlıklarıyla da ayrıca müftehîrim...
Biliyorum ki her gün beş vakit minarelerden inleyen Ezan-ı Muhammediyi milyonlarca kişi işitir ama yüzlerce veya binlerce duyan çıkar ve çağrıya icabet eder...
Ve yine biliyorum ki; ne ehl-i iman sayısı cami cemaatlerinden, ne de ehl-i cahiliye sayısı camiye gitmeyenlerden belli olmaz!
Kavga günü meydanda olmayandan savaşçı olmaz ama müezzinin çağrısıyla camiye gitmeyenlerden mü'mîn olabilir inancındayım ve "Müminler ancak kardeştirler, onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, rahmete layık olasınız" (Hucûrat-10) Allah buyruğu gereği, kardeşin kardeşini tanımak ve dargın iki kardeşin arasını düzeltmekle mükellef olduğuna iman ederim...
Gemiyi kurtarmak elbette kaptanlıktır ve iman, cesaret ve akıl gerektirir; batan gemiyi önce terk etmek ise sıçanlıktır, korku ve kurnazlık gerektirir!
Biliyorum ki kurnazların denk geldiği akıllıyı bir kere kandırma şansı vardır ve iki kere kandırılmanın akılla alakası asla olmaz! Hele aynı şahıs tarafından iki kere kandırılmanın adı ise sadece aptallıktır ve aptallığı mazur görmek ise vebaldir!
Bir Müslüman düşünün, hem Allah'ın; "Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez" (Mâide-51) ve benzer emirlerini bilecek hem de; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diye kostaklanacak ve sonunda; "Kandırıldık! Allah'a ve millete verilecek hesabımız var" diye özür dileyecek!
Bir Müslüman düşünün ki hem "Mâide-51"den haberdar olacak, hem de onlarla dost olmaktan çekinmeyen birine; "Herkese ve her şeye rağmen desteğimiz devam edecektir" diye haksızdan daha fazla kostaklanacak ve üstüne üstlük "Milliyetçi" geçinecek!
Ben de; Mütedeyyin Müslüman Türk biri olarak bunlara; "Hadi ordan! Hadi ordan!" demeyeceğim!
Beğler!
Zaman çok hızlı ve ömür çok kısa!
Vallahi yanlış yoldan doğru adrese gidilemez!
Her sesi güzel gazelhan, müezzin değildir ve her yanık sesli gazelhan, Ezan-ı Muhammedi'yi inletmez günde beş kere...
Duyun artık bizi!
Tevhidin merkezine Ehl-i Beyt'i koyarak; "Ehl-i Beyt'im Nuh'un Gemisi gibidir, binen kurtulur" diyen Hz. Peygamber (s.a.a.)'in öğüdüne de uyarak gelin artık!
Gelin hep berâber "Kâinat Türk Devleti" seferine katılalım!
Gelin ki beraberce Allah'ın; "Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse duysun: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever, onlar Allahı severler, mü'minlere karşı boyunları aşağıda, kâfirlere karşı başları yukarıda, Allah yolunda mücahede ederler, dil uzatanın levminden korkmazlar, işte o Allahın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah vasi'dir, alîmdir" (Mâide-54) buyruğuna uyarak her iki dünyamızı da ihya edelim.
Biliyor musun? Sen yoksan sadece bir eksiğiz!
Gelirsen iyi olur ama gelmezsen Vallahi kıyamet kopmaz!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
29 Ekim'de Milli Bayramımızı yüreklerimiz buruk olduğu için coşkuyla kutlayamadık ve 10 Kasım'da da Millî Yasımızı, millet gibi yaşayamadık!
Hay'da, vay'da, toy'da müştereği olmayan kalabalıklara millet diyebilir miyiz?
Elbette her aşçının kendisini hissettiren bir lezzet farkı olduğu gibi, erbâb-ı kalemin de meseleleri veya olayları aktarırken ifade veya sunum farklılıkları vardır, olmalıdır.
Yaklaşık yarım asırdır susmadım, susmuyorum ve inşaallah son nefesime kadar da susmayacağım!
İnandığım millî doğruları haykırarak öleceğim...
Biliyorum ki âsilik ve isyankârlık; fiilin failine göre yani olayın yapanına göre adlandırılır.
Muhaliflik fıtratî bir özelliktir yani yaratılışla verilen karakterdir.
Aynı güce, aynı yere, aynı şahsa muhalefet mümkündür ama bu muhaliflerin aynı oldukları anlamını taşımaz!
Şahsen hayatım boyunca; "Her doğru, her yerde söylenmez!" şeklindeki karakter kamuflajına/alalamasına da; "Düşmanımın düşmanı dostumdur!" şeklindeki asla Türk'çe olmayan karakter fukaralığına da açıkça muhalif oldum!
Bozuk saatin de günde iki kere vakti doğru gösterdiğini bilmeden veya bilip kabullenmeden akıldan, akıllılıktan bahsedilebilir mi?
Sıyra kılıç mitralyözün üzerine at salan cesaretle, "Kaçanın anası ağlamaz!" şeklindeki kahpe kurnazlığı mukayeseye vicdan denilebilir mi?
Dostlarımın hal-hatır sormalarına; "Elhamdülillah Türk'üm" diye cevap veririm yıllardır. Yani "Rûm-22"de açıkça buyurulduğu gibi Türk yaratıldığım için Yaratanım'a hamd ederim ama hiç kimseyi ve kavmi yaratılışından kaynaklı farklılığından dolayı hakir görmem hâşa!
Dostuma dostluk yapmakla mükellef görürüm kendimi. Bana ihtiyacı olan dostumun haklılığı veya haksızlığı, benim meselem değildir! Hiç bir darlığımda da dostlarımı rahatsız etmem çünkü halimden haberdar olan dostum, gerektiği zaman gerektiği şekilde yanımda olacak ve iş tamama erdiğinde geldiği gibi gidecektir dostça, biliyorum...
Eğer bir yere gitmeyi düşünmüşsem, yola çıkarım. Gideceğim yere kimin gelip gelmeyeceğini önemserim ama kimse gelmiyor diye de yolumdan dönmem...
Yolculukta herhangi bir kavşakta yolumuz kesişenlerle yoldaşlığa ise itiraz etmem çünkü bilirim ki kervan yolda dizilir...
Aklım kesti keseli özel dünyamda ve yaklaşık 25 yıldır da Yerel ve Yaygın Basında Türk'çe düşüncelerimi, hayallerimi, ideallerimi Türkçe yazıp anlatmaya çalışıyorum..
Türk sesimin işitildiğini, gayrı millilerin ciddi şekilde rahatsız olduklarını biliyorum ki zaten ben kurbağanın gölüne vırraklamalarını kesmek için taş atarım...
Türk sesimi duyanların Türk'çe varlıklarıyla da ayrıca müftehîrim...
Biliyorum ki her gün beş vakit minarelerden inleyen Ezan-ı Muhammediyi milyonlarca kişi işitir ama yüzlerce veya binlerce duyan çıkar ve çağrıya icabet eder...
Ve yine biliyorum ki; ne ehl-i iman sayısı cami cemaatlerinden, ne de ehl-i cahiliye sayısı camiye gitmeyenlerden belli olmaz!
Kavga günü meydanda olmayandan savaşçı olmaz ama müezzinin çağrısıyla camiye gitmeyenlerden mü'mîn olabilir inancındayım ve "Müminler ancak kardeştirler, onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, rahmete layık olasınız" (Hucûrat-10) Allah buyruğu gereği, kardeşin kardeşini tanımak ve dargın iki kardeşin arasını düzeltmekle mükellef olduğuna iman ederim...
Gemiyi kurtarmak elbette kaptanlıktır ve iman, cesaret ve akıl gerektirir; batan gemiyi önce terk etmek ise sıçanlıktır, korku ve kurnazlık gerektirir!
Biliyorum ki kurnazların denk geldiği akıllıyı bir kere kandırma şansı vardır ve iki kere kandırılmanın akılla alakası asla olmaz! Hele aynı şahıs tarafından iki kere kandırılmanın adı ise sadece aptallıktır ve aptallığı mazur görmek ise vebaldir!
Bir Müslüman düşünün, hem Allah'ın; "Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez" (Mâide-51) ve benzer emirlerini bilecek hem de; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diye kostaklanacak ve sonunda; "Kandırıldık! Allah'a ve millete verilecek hesabımız var" diye özür dileyecek!
Bir Müslüman düşünün ki hem "Mâide-51"den haberdar olacak, hem de onlarla dost olmaktan çekinmeyen birine; "Herkese ve her şeye rağmen desteğimiz devam edecektir" diye haksızdan daha fazla kostaklanacak ve üstüne üstlük "Milliyetçi" geçinecek!
Ben de; Mütedeyyin Müslüman Türk biri olarak bunlara; "Hadi ordan! Hadi ordan!" demeyeceğim!
Beğler!
Zaman çok hızlı ve ömür çok kısa!
Vallahi yanlış yoldan doğru adrese gidilemez!
Her sesi güzel gazelhan, müezzin değildir ve her yanık sesli gazelhan, Ezan-ı Muhammedi'yi inletmez günde beş kere...
Duyun artık bizi!
Tevhidin merkezine Ehl-i Beyt'i koyarak; "Ehl-i Beyt'im Nuh'un Gemisi gibidir, binen kurtulur" diyen Hz. Peygamber (s.a.a.)'in öğüdüne de uyarak gelin artık!
Gelin hep berâber "Kâinat Türk Devleti" seferine katılalım!
Gelin ki beraberce Allah'ın; "Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse duysun: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever, onlar Allahı severler, mü'minlere karşı boyunları aşağıda, kâfirlere karşı başları yukarıda, Allah yolunda mücahede ederler, dil uzatanın levminden korkmazlar, işte o Allahın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah vasi'dir, alîmdir" (Mâide-54) buyruğuna uyarak her iki dünyamızı da ihya edelim.
Biliyor musun? Sen yoksan sadece bir eksiğiz!
Gelirsen iyi olur ama gelmezsen Vallahi kıyamet kopmaz!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017