Kadim Türk medeniyeti inşasına mecburuz!

Karanlıkta yok olan nesneler gibi Türk tarihi ve medeniyeti de böylesine yok oluyor. 

Biz kimiz? 

Nereden geldik? 

Ne zaman geldik? 

Bulunduğumuz coğrafyanın önemi nedir? 

Dostumuz kim, düşmanımız kim? 

Neden kimliksizleştirildik? 

Kendimize neden bu kadar yabancıyız? 

İşte bu can alıcı soruların yanıtlarını, en sağlıklı bir şekilde ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'te bulabiliriz. 

O yüzden her zaman ve her yerde diyoruz ki; Atatürk Vatandır. 

Bugün Türk milleti, Türklüğün anlamını ve geniş manasını bilen siyasetçiler tarafından idare edilmiyor. 

Türklüğün ne olduğunu da bilmiyor! 

Bir kere bunu ilk önce bilmesi gereken Türk Tarih Kurumu da bilmiyor! 

Saldım çayıra, Mevlam kayıra bir yaşam sürüp gidiyoruz. 

İnsanlık tarihinde yazıyı ve kâğıdı ilk icat edenin Türkler olduğunu daha Türk Tarih Kurumu bilmiyor. 

Türk'ün bir ırk birliğinden müteşekkil olmayıp, bir kültür ve inanç birliği yapan insanlardan oluştuğunu henüz daha devletin ilgili kurumları bilmiyor. 

Anadolu denilen bulunduğumuz coğrafyaya 1071'de geldiğimiz, maalesef ders kitaplarında yazıyor! 

Yani demek isteniyor ki, 1071'den önce Anadolu'da Türkler yoktu! 

Oysa bu ilmi olarak da, tarihi gerçekler bakımından da, mantıki olarak da mümkün değil. 

İşin gerçeği şu ki, Türkler bu coğrafyaya 16 bin yıl kadar evvel ilk kez ayak basıp, yerleşim alanları kuran bir milletti. 

Yani Türkler bu kadim coğrafyaya ayak bastığında kendilerinden başka hiçbir yaşam belirtisi ve başkaca bir insan topluluğu yoktu. 

Olması da akıl dışı olurdu zaten! 

Aynı zamanda Türkler, Avrupa ve Amerika'nın da ilk yerlileridir. 

Bunu en iyi bilenlerin başında, varlığı ile onur duyduğumuz ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk gelmektedir. 

Dolayısıyla yazıyı kim icat etmişse, uygarlık ve medeniyetin ilk kurucuları da tabi olarak onlardır. 

Zira Türkler olmasaydı, Avrupalılar bugün erişmiş oldukları yüksek teknoloji devrine asla ulaşamayacaklardı. 

Roma'nın kuruluşunda Türklerin en büyük pay sahibi olduğu ve maalesef kurdukları bu imparatorluk tarafından daha sonra kıyıma uğratıldıklarını bugün yaşayan Türklerin bilmemesi çok acıdır! 

Tarih boyunca Türkler daima adaleti ve üstün bir uygarlığı temsil ederken, Avrupalılar ise aynı şekilde, sömürü ve katliamların temsilcileri olmuşlardır. 

Türklerin ilk kurduğu devlerin adı, Bir Oy Bil devletidir. 

Bugün Çin'in bulunduğu sahillerden başlayarak, Horasan'a kadar uzanan yerleşim alanını kendisine yurt edinmişti Türk atalarımız. 

İşin en çarpıcı olan kısmını ise, sorumlu çok az bir tarihçinin dışında hiç kimse bilmez veya kasten üstünü örter. 

Nedir bu çok az tarihçinin bildiği gerçek. 

Türkler Orhun yazıtlarıyla yazıya geçmiştir veya yazıyı Sümerler bulmuştur şeklinde saçma sapan boş bir iddiayı gündeme getirirler. 

Oysa Orhun yazıtlarıyla yazı bulunmuş değil, son şeklini almıştır. 

Ayrıca yazıyı dediğimiz gibi Sümerler değil, Türkler bulmuştur. 

Bir başka gerçek ise, Sümerler'in zaten Türk oluşudur. 

İlk kurulan Bir Oy Bil devletine hakanın kabul ettiği Türkler, eğitilmiş ve imanlı yapılmış Türklerdir. 

O yüzden Orhun yazıtlarında Batılı tarihçi Thomsen'in, "Kök Türük" diye yanlış okuduğu ve daha sonrada Türkçemize aynı yanlışın devamı olarak, "Göktürk" diye geçen sözün aslı çok başkadır. 

Yani aslında Göktürk diye bir devlet hiçbir zaman olmamıştır. 

Dünyaca ünlü Türkolog Kazım Mirşan tarafından Orhun yazıtlarında geçen bu söz, ilk defa ve en doğu şekilde okunmuştur. 

Göktürk diye yanlış okunan sözün doğrusu, Ökük Türük'tür. 

Ne demek Ökük Türük? 

Rabbani Türk. 

Rabbini bilir, Allah'ını tanır. 

Yani ön atalarımız ilk kurdukları devletin vatandaşlarını sadece Türkçe konuşmasıyla değil, eğitilmiş ve imanlı olduğu halde bu vatana kabul etmiştir. 

Mesela Türkçe konuşan Ok'lar, imanlı olmayı kabul etmedikleri için kurulan bu devlete sokulmamışlardır. 

Dolayısıyla Türk demek, aynı zamanda imanlı insan demektir. 

Yani Müslüman demektir. 

Burada dikkat edilirse bir ırka değil, kültür birliğine atıf vardır ve bu sav günümüzde birçok yanlış anlaşılmayı da bertaraf edecek sağlamlıktadır. 

Şimdi siz bu kültür birliğinin içerisinde, şu veya bu isim adı altında daha farklı bir millet vardı diyebilir misiniz? 

Bu önce tarihi gerçeklere, daha sonra akla ziyan bir durumdur. 

Bu arada daha önce tüm detayları ile yazdığım ve kaynakları kesin ve sağlam olan bir diğer değerlendirmeye göre ise, Kürt diye kendilerini tanımlayanların tamamının soyu, öz be öz Türklere dayanmaktadır. 

Bu tartışmaların yaşanmasına da aynı şekilde, Batılı tarihçilerin Türkleri parçalamak için yine yazıtların yanlış okunması yöntemiyle bu yola başvurduklarını görmekteyiz. 

Yani Türk milleti kavramı, bir soy veya ırkı değil, kültürel birliği tanımlar. 

Bu tanım içerisinde Kürtlerin ayrı bir halk veya millet oldukları tezini ileri süreceklerin, tarihi gerçeklerden veya arka plandan bihaber olduğu muhakkaktır. 

Şimdi uyanma vaktidir. 

Büyük Türk milletinin ayağa kalkma zamanıdır. 

Uygarlıkların atası Türklerin, bütün dünyaya yön verme vaktidir. 

Önce içimizde birlik, ardından Türk devletleri ile stratejik entegrasyon. 

Eş zamanlı olarak Avrasya birliğinin kurulması için birlikte hareket etme zorunluluğumuzun olduğu ve Türk kökenlilerin en yoğun yaşadığı bir 50 milyon kilometrekarelik coğrafyada, büyük bir pakt kurulması artık kaçınılmaz olmuştur. 

Rusya, Çin, İran, Irak, Pakistan, Suriye, Türkiye, Türk Cumhuriyetleri ve emperyalizm karşıtı devletlerin olduğu, çok büyük bir pakt. 

Olabilir mi? Çok rahat olur. 

Burada büyük bir üzüntüyle belirtmeliyim ki, bu paktın oluşmasına çomak sokma ihtimali olan ülke, Türkiye'dir. 

Görünüşte mazlum milletlere kucak açmış gibi görünen Türkiye, bu tavrıyla aslında mazlumlara en büyük kötülüğü yapan ülke konumundadır. 

NATO'da olmamız, bu işin en büyük kanıtıdır. 

Ulusalcı ve NATO'cu askerler arasında, çok derinlerde, kıran kırana bir mücadele söz konusudur. 

FETÖ'cüler neyse, NATO'cular da odur! 

Çözüm tektir ve zaman tükenmiştir. 

Mustafa Kemal Atatürk'ün fabrika ayarlarına geri dönmek tek kurtuluştur. 

Bundan gayrısı deli saçmasıdır ve Türkiye'nin parçalanmasıdır.