Geçtiğimiz hafta İran'ın Kara Kuvvetleri Komutanı Ahmed Kazemi ve dört general, Tahran'dan ülkenin kuzeybatısındaki Urumiye kentine gitmek için havalanan Devrim Muhafızları'na ait askeri bir uçağın düşmesi sonucu öldüler. Düşen uçakta dokuz asker daha bulunuyordu.İlk bakışta kaza gibi görünen bu olay, İran'ın uranyum zenginleştirme çalışmalarına başlayacağını açıkladığı gün yaşanması olayda ABD ve İsrail parmağı olma olasılığını akla getiriyor. "Kim öldürdü" sorusunu sormamın sebebi bu.İranlı yetkililer, uçağın tekerleklerinin açılmaması nedeniyle yere çarparak infilak ettiğini açıklasalar da olayın üzerindeki sis perdesi henüz aralanmış değil.Uçak kazaları hep olagelmiştir. Ama bu teknolojiyi üretenler Batılılar olduğu için bir uçağı havada bloke edip düşürmek gelişen teknoloji ile hiç de zor değildir.Merhum Orgeneral Eşref Bitlis benzer bir kaderi, 17 Şubat 1993'te uçağına yapılan sabotaj sonucu yaşamıştı. İlk açıklamalar "buzlanma sonucu kaza" şeklindeydi. Ama aradan geçen zamanda olayın bir suikast olduğunu ortaya koyan pek çok belge gün ışığına çıkarıldı. Bitlis Paşa, o yıllarda bölgede konuşlanmış durumda bulunan Çekiç Güç Kuvvetlerinin Türkiye'den ayrılması gerektiğini ve ABD'nin Kuzey Irak'ta oluşturmaya çalıştığı Kürt Devleti'nin Türkiye'nin zararına olduğunu açık açık söylüyordu. (Adnan Akfırat'ın kaleme aldığı Kaynak yayınlarından çıkan "Eşref Bitlis suikastı" adlı kitapta belgelerle suikast olduğu ispatlanmaktadır.) Pakistan eski devlet Başkanı Ziya-ül Hakk ta yine bir uçak kazasında ölmüştü. Bu kazanın da üzerindeki şüpheler ortadan kalkmış değildir.Bundan dolayı ABD ve İsrail İran'a bir gözdağı vermek için bu olayı organize etmiş olabilirler. İsrail de ABD de İran'la doğrudan sıcak bir çatışma içerisine girmenin faturasının çok ağır olacağını ve Irak'taki direnişe verdikleri kayıplardan çok daha fazla kayba uğrayacaklarının farkındadırlar. Bundan dolayıdır ki doğuştan müttefik bu ikilinin asıl istediği, İran'a Suriye gibi geri adım attırabilmektir. Ahmedinecad'lı İran ise siyasi manevralarla zaman kazanmaya çalışmakta ve gerek geri adım atmamaktadır.Bu arada İran'ı yalnızlaştırma politikası gereği Türkiye'yi yanına almaya çalışan ABD ve İsrail yetkilileri, Türkiye'yi hiç boş bırakmamaktalar. Biri gidip biri gelmekte.Bütün bu ziyaretleri kabul eden Türkiye'nin İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın Türkiye'yi ziyaret isteğini takvim uygun değil diye reddetmesi, inşallah Türkiye'nin hangi safta olacağına karar verdiği anlamına gelmiyordur.Türkiye'nin dış politikadaki duruşunu devletin ve dolayısıyla Türk milletinin çıkarları belirlemelidir. Bundan dolayıdır ki, Türkiye'nin bulunacağı yer stratejik çıkarları gereği ne İran'ın yanı ne de ABD ve İsrail ikilisinin yanı olmalıdır. Türkiye'nin yapması gereken şey herhangi bir gerekçeyle İran'a müdahale edilmesini ne yapıp edip engellemektir. Çünkü Irak'ta başlayan bu kaos ne kadar büyürse Türkiye'ye o kadar çok zarar verecektir. Türkiye'nin çıkarına olan şey bu kaosun büyümesine ne olursa olsun engel olunmasıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024