ABD, Irak'a müdahale planını olgunlaştırdı. Çok yakın zamanda Irak semalarından yine ateş yağmaya başlar.
Başbakan Ecevit'in ABD ziyareti öncesi "Irakın toprak bütünlüğü konusu"ndaki tavrı ile dönüşü sonrasındaki hali arasında fark edilir bir "çark" var. Bu arada Ankara, ABD'nin Irak'a müdahalesi durumunda Türk ekonomisinin alacağı vaziyeti tahayyül etmeye çalışıyor.
Bürokratlarımız, ekonomimize "40 milyar cereme"li Körfez Savaşı'ndan ders almamış olacaklar ki, Irak müdahalesinin bize dokunmayacağını seslendiriyorlar. Ankara'da "Bana dokunmayan müdahale bin yaşasın" anlayışı kol geziyor. Nitekim, hafta başındaki Bakanlar Kurulu toplantısına katılan Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, ekonomimizin Irak harekatından etkilenmeyeceğini, bilakis piyasaların dengede tutulabileceğini söylüyor. Kemal Derviş de Irak müdahalesinin Türk medyasının abarttığı kadar ciddi bir durum olmadığının altını çiziyor. Allah'tan ki, Başbakan Ecevit, olası müdahaleden Türkiye'nin Avrupa ülkelerine göre daha fazla olumsuz etkilenmesinin söz konusu olacağını belirtiyor.
ABD, Irak müdahalesi konusunda çok önemli iki düğümü çözdü. Biri "İsrail'e muhtemel saldırı" meselesi, diğeri Rusya'nın Irak'a sahip çıkması...
ABD, siyasi bir manevra ile Saddam'ın "scut"larının yönünü İsrail'den Türkiye'ye çevirmeyi başardı. Nasıl mı?
ABD seyahati öncesi Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğü konusunda hassas olduğunun ve güneydoğumuzu tehdit edecek Kuzey Irak'ta bir karton Kürdistan oluşumunun "savaş sebebi" sayılacağının altını kalın puntolorla çiziyordu. Ancak ne olduysa oldu; Ankara, seyahat sonrasında bu "klasik görüş"ten çark sayılabilecek bir tarafa kaydı. Sürpriz somut gelişmeler yaşandı.
Bu süreçte Ankara ile sıkı temasları olduğu bilinen Irak Türkmen Partisi Başkanı M. Kemal Yayçılı tarafından kamuoyuna açıklanan ve Türkmen Stratejik Araştırma Merkezi'nin hazırladığı "Irak'ı dörde bölen" harita, başta Washington olmak üzere pekçok başkentte dolanmaya başlar. Küresel aktörlerin "Irak'ı üçe bölen" haritasına alternatif olarak Irak'ı "Kürt, Türkmen, Bağdat ve Basra eyaletleri" diye "dörde bölen" bir plan ortaya çıkar. Bam teli burası. Irak, Türkiye'yi BM'ye şikayet eder. Her fırsatta Irak'ın toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu belirten Ankara, ABD seyahati sürecinde günyüzüne çıkan bu "sürpriz plan"la adeta "fırsattan istifade etmek isteyen bir komşu" pozisyonuna düşer.
Irak bu haritalarla boğuşurken Başbakan Ecevit, geçen hafta Saddam Hüseyin'e bir "nasihat mektubu" gönderir. İğneyi kendinize çuvaldızı başkasına batırarak söyleyin; siz, Saddam'ın yerinde olsanız, bu konjonktürde böyle bir mektuba nasıl cevap verirdiniz? Saddam da vakit geçirmeden Ankara'yı "samimiyete çağıran bir karşılık" verir; adam can derdinde.
Türkiye'nin bölünmesi pahasına da olsa her dem ABD ve AB'nin yanında yer almayı yeğleyen bir kısım medya, işte bu can havlini fırsat bilerek Saddam'ın üzerine çullanmaya başlar. Türkiye'nin Irak'la kapışmasında katalizör görevi üstlenir. Böylece Irak'ın karşısından İsrail'i çeken ABD, boğuşmak üzere Türkiye'yi dikmiş olur. Saddam'ın "scut"larının yönü bu tarafa çevrilir. Irak müdahalesi için bu önemli bir adımdı; ABD bunu başardı.
Bir diğen nokta ise Rusya'nın durumu... ABD onu da halletti. Son birkaç haftaya kadar Bush'un Afganistan dışına sarkmasına razı olmayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, The Wall Street Journal'a verdiği demeçte ABD'nin Ortadoğu'da tek başına değil de, işbirliği içinde hareket etmesi gerektiğini belirtir. Putin, Bush'a bir de akıl vererek, müdahalenin "hukuki kılıfı"nın olması bakımından BM Güvenlik Konseyi'nin onayını almasını tavsiye eder. ABD ise, müdahaleye destek karşılığında Rusya'ya başta NATO'da daha etkin bir rol olmak üzere parsadan pay ayırır. Denleşirler. Şimdi iş, sadece uygun bir vakitte düğmeye basmaktır. Her halde "hac"dan sonra düğmeye basacaklar.
Bu tablo bize şunu gösteriyor. Kendi tarihi ve coğrafik alanında sadece "başkalarının senaryoları"nda rol almaktan öte "geniş çaplı bir strateji" üretmeyen Türkiye, bugün bölgesel sınırlarında, yarın da milli sınırları dahilinde köşeye sıkışacaktır. Bugün Irak'ı üçe veya dörde bölen küresel iradenin, yarın da aynı şekilde Türkiye'nin üçe veya dörde bölünmesini servise sunmayacağını kim garanti edebilir? Mikrokültürel sinyaller bunu göstermiyor mu?
Şu atasözümüz bile Ankara'nın Irak atraksiyonlarının "hayırlı adımlar" olmadığına işaret; komşu, komşunun külüne muhtaç.
Başbakan Ecevit'in ABD ziyareti öncesi "Irakın toprak bütünlüğü konusu"ndaki tavrı ile dönüşü sonrasındaki hali arasında fark edilir bir "çark" var. Bu arada Ankara, ABD'nin Irak'a müdahalesi durumunda Türk ekonomisinin alacağı vaziyeti tahayyül etmeye çalışıyor.
Bürokratlarımız, ekonomimize "40 milyar cereme"li Körfez Savaşı'ndan ders almamış olacaklar ki, Irak müdahalesinin bize dokunmayacağını seslendiriyorlar. Ankara'da "Bana dokunmayan müdahale bin yaşasın" anlayışı kol geziyor. Nitekim, hafta başındaki Bakanlar Kurulu toplantısına katılan Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, ekonomimizin Irak harekatından etkilenmeyeceğini, bilakis piyasaların dengede tutulabileceğini söylüyor. Kemal Derviş de Irak müdahalesinin Türk medyasının abarttığı kadar ciddi bir durum olmadığının altını çiziyor. Allah'tan ki, Başbakan Ecevit, olası müdahaleden Türkiye'nin Avrupa ülkelerine göre daha fazla olumsuz etkilenmesinin söz konusu olacağını belirtiyor.
ABD, Irak müdahalesi konusunda çok önemli iki düğümü çözdü. Biri "İsrail'e muhtemel saldırı" meselesi, diğeri Rusya'nın Irak'a sahip çıkması...
ABD, siyasi bir manevra ile Saddam'ın "scut"larının yönünü İsrail'den Türkiye'ye çevirmeyi başardı. Nasıl mı?
ABD seyahati öncesi Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğü konusunda hassas olduğunun ve güneydoğumuzu tehdit edecek Kuzey Irak'ta bir karton Kürdistan oluşumunun "savaş sebebi" sayılacağının altını kalın puntolorla çiziyordu. Ancak ne olduysa oldu; Ankara, seyahat sonrasında bu "klasik görüş"ten çark sayılabilecek bir tarafa kaydı. Sürpriz somut gelişmeler yaşandı.
Bu süreçte Ankara ile sıkı temasları olduğu bilinen Irak Türkmen Partisi Başkanı M. Kemal Yayçılı tarafından kamuoyuna açıklanan ve Türkmen Stratejik Araştırma Merkezi'nin hazırladığı "Irak'ı dörde bölen" harita, başta Washington olmak üzere pekçok başkentte dolanmaya başlar. Küresel aktörlerin "Irak'ı üçe bölen" haritasına alternatif olarak Irak'ı "Kürt, Türkmen, Bağdat ve Basra eyaletleri" diye "dörde bölen" bir plan ortaya çıkar. Bam teli burası. Irak, Türkiye'yi BM'ye şikayet eder. Her fırsatta Irak'ın toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu belirten Ankara, ABD seyahati sürecinde günyüzüne çıkan bu "sürpriz plan"la adeta "fırsattan istifade etmek isteyen bir komşu" pozisyonuna düşer.
Irak bu haritalarla boğuşurken Başbakan Ecevit, geçen hafta Saddam Hüseyin'e bir "nasihat mektubu" gönderir. İğneyi kendinize çuvaldızı başkasına batırarak söyleyin; siz, Saddam'ın yerinde olsanız, bu konjonktürde böyle bir mektuba nasıl cevap verirdiniz? Saddam da vakit geçirmeden Ankara'yı "samimiyete çağıran bir karşılık" verir; adam can derdinde.
Türkiye'nin bölünmesi pahasına da olsa her dem ABD ve AB'nin yanında yer almayı yeğleyen bir kısım medya, işte bu can havlini fırsat bilerek Saddam'ın üzerine çullanmaya başlar. Türkiye'nin Irak'la kapışmasında katalizör görevi üstlenir. Böylece Irak'ın karşısından İsrail'i çeken ABD, boğuşmak üzere Türkiye'yi dikmiş olur. Saddam'ın "scut"larının yönü bu tarafa çevrilir. Irak müdahalesi için bu önemli bir adımdı; ABD bunu başardı.
Bir diğen nokta ise Rusya'nın durumu... ABD onu da halletti. Son birkaç haftaya kadar Bush'un Afganistan dışına sarkmasına razı olmayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, The Wall Street Journal'a verdiği demeçte ABD'nin Ortadoğu'da tek başına değil de, işbirliği içinde hareket etmesi gerektiğini belirtir. Putin, Bush'a bir de akıl vererek, müdahalenin "hukuki kılıfı"nın olması bakımından BM Güvenlik Konseyi'nin onayını almasını tavsiye eder. ABD ise, müdahaleye destek karşılığında Rusya'ya başta NATO'da daha etkin bir rol olmak üzere parsadan pay ayırır. Denleşirler. Şimdi iş, sadece uygun bir vakitte düğmeye basmaktır. Her halde "hac"dan sonra düğmeye basacaklar.
Bu tablo bize şunu gösteriyor. Kendi tarihi ve coğrafik alanında sadece "başkalarının senaryoları"nda rol almaktan öte "geniş çaplı bir strateji" üretmeyen Türkiye, bugün bölgesel sınırlarında, yarın da milli sınırları dahilinde köşeye sıkışacaktır. Bugün Irak'ı üçe veya dörde bölen küresel iradenin, yarın da aynı şekilde Türkiye'nin üçe veya dörde bölünmesini servise sunmayacağını kim garanti edebilir? Mikrokültürel sinyaller bunu göstermiyor mu?
Şu atasözümüz bile Ankara'nın Irak atraksiyonlarının "hayırlı adımlar" olmadığına işaret; komşu, komşunun külüne muhtaç.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019