Merhum Hacı Abdülbaki Nakipoğlu, aile büyüğümüzdü. Allah rahmet etsin son derece kültürlü bir insandı. Siirt'in simgelerinden olmakla beraber yaşayan bir kültür hazinesiydi. Vefatına yakın dönemlerde dahi çalışırdı. Osmanlıca bilmesinden dolayı özellikle tapu arşivlerinden çıkmazdı. İhtilaflı meseleler için sık sık kapısı çalınırdı. Öyle ki bir gün kendisini ziyarete gittiğimde tapu dairesinden görevlilerin onu sedye ile daireye götürdüklerine şahit olmuştum. İleri yaşına ve hastalığına karşın çalışmak ve para kazanmaktan dolayı keyiflenirdi.
Bir gün kendisine Siirt'te nasıl oluyor da Ehl-i Beyt sülalesinden insanın bulunduğunu sormuştum. Siirt nere Medine nere! Çünkü rahmetli babası merhum Hacı Abdülkerim Efendi Siirt'in son Nakibuleşrafı idi. Yani Siirt'te seyitlerin işleriyle ilgilenmekle görevliydiler. Bu itibarla sorumu rahatlıkla cevapladı.
Emevi komutanı veya valisi Haccac-ı Zalim'in Ehl-i Beyt mensuplarına olan zulmünden bahsetmişti. Resûlullah evlatlarından aşırı derecede nefret eden Emeviler'in bu yöneticisi, zulmün sınırlarını zorlayınca Peygamber torunları canlarını kurtarmak için Mısır ve Siirt civarlarına hicret etmişler. İşte Siirt'teki seyitlerin varlık sebebi bu ve benzeri zalim komutanların yaptıkları inanılmaz işkencelerdi. 25 yıl önce öğrendiğim bu konu yıllarca kafamı kurcaladı. Resûlullah evlatları olan Ehl-i Beyt İmamları neden büyük eziyetlerle şehit edildi? Kalanlar neden göçlere tabi tutuldu?
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Ehl-i Beyt külliyatını okuyunca bütün taşlar yerine oturdu. İlki 2011 yılının Ekim ayında Bursa'da yapılan Ehl-i Beyt sempozyumunda Şii ve Sünni âlimler bir arada konuşmalarını yaptılar. Şahsen ilk defa Şii âlimleri dinleme imkanı buldum. Mükemmel bir tarzları vardı ve kesinlikle bizdendi.
Bilindiği üzere Yezit bin Muaviye bin Ebu Süfyan, başta Hz. Hüseyin'i ve evlatları olmak üzere Ehl-i Beyt mensubu 72 kişiyi Kerbela'da vahşice katlettikten sonra da hızını alamadı. Medine'de katliamlar yaptı. Hare vakası olarak bilinen bu saldırılardan sonra Mekke'ye yönelerek Kâbe'yi dahi yakmıştır. Böylece Ebrehe'den daha büyük bir katil ve zalim olduğunu ispat etmiş oldu.
Emeviler, hilafeti gasp etmek için iktidarlarına engel olarak gördükleri peygamber torunlarını ortadan kaldırmak gibi iğrenç ve melun bir misyon yüklendiler. Gayelerine ulaşmak için de bir takım düşünceleri ve siyasi fikirleri ümmetin içine soktular. Zamanla siyasi güçlerini kullanarak nesiller boyu İslam'ı membaından yani kaynağından saptırdılar.
İşte günümüzde Şii-Sünni veya Alevi-Sünni kavgalarını çıkarmak isteyenler, bu Emevi artıklarıdır. Ne İslam dünyasında ne de Anadolu coğrafyasında halkın Şii-Sünni diye bir kavgası hiçbir zaman olmamıştır.
Diğer taraftan Şii-Sünni ayırımını körükleyenler bölgemizi ateşe vermek isteyen ve bu konuda 250 yıldır kafa yoran İngiltere ve devamında ABD'dir. İçimizdeki FETÖ ve benzeri örgütleri kullanagelmişlerdir. Geçenlerde bir konuşma sırasında Şiiliği İslam dışı ima eden bir arkadaşa Şiiliği veya Caferiliği bana anlat dediğimde apışıp kalmıştı. Halbuki Şiilik veya Caferiliğin iman esasları ve İslam'ın şartları bakımından Sünnilikten kesinlikle hiçbir farkı yoktur. Sünni mezhep kurucuları İmam Şafi ve İmam Azam, Ehli Beyt İmamlarından Hz. Cafer-i Sadık'ın öğrencileridir.
Sünniliğin en büyük imamı kabul edilen İmam Azam Ebu Hanife Numan bin Sabit'in "Levlake seneten, heleke Nu'men" yani son iki senem olmasaydı Numan helak olmuştu sözü meşhurdur. Nedenini sorduklarında son iki senesinde Resûlullah (s.a.v)'ın torunu Ehl-i Beyt İmamı Cafer-i Sadık'a talebe olduğunu öncesinde ise kendisiyle cedelleştiğini ve bu nedenle dini meseleleri hakkıyla kavrayamadığını itiraf etmiştir. Kısaca Numan bin Sabit, Hz. Cafer-i Sadık (a.s)'a intisap etmiş ve irşat olmuştu.
Kur'an-ı Kerim, "İnnemel mu'minune ikhve" yani "muhakkak ki bütün müminler ancak kardeştir" ilanını yapmıştır. Ayete göre kıble ehli tekfir edilemez. Bundan dolayı Şii-Sünni ayırımını körüklemek deccal fitnesidir. Hiçbir Müslüman böyle bir bozgunculuğa alet olamaz.
ABD'nin İran ve Türkiye'yi savaştırma projesinin başarısı, Şii-Sünni ayırımının kabulüne bağlıdır. Diğer taraftan bazı çevreler Esad'ın Aleviliğinden dem vurarak Suriye ile savaşa fetvalar üretmişlerdi. Rusya, Milli Ekonomi Modeli ile tarih sahnesine tekrar çıkmasaydı bu emellerine ulaşmaları an meselesiydi. Şimdi bu planı fazlasıyla bilen Cumhurbaşkanımız, Putin'le elele vererek ABD-İsrail planına çomak soktu. İnşallah devamı Astana'da gelir. Siyasi çözümle beraber bölgemizde kalıcı bir barış iklimi hakim olur.
Türkiye, İran ve Rusya ittifakı, hem ABD'nin rüyalarını süsleyen Şii-Sünni savaş ihtimalini ortadan kaldırdı hem de 6 yıldır devam eden Suriye Savaşını bitirme yolunda dev bir adım oldu. Demek ki yıllardır ABD ve İsrail'le iş tutmak bölgemize hayır getirmezken kan ve gözyaşından başka bir şey de kazandırmadı.
Bir gün kendisine Siirt'te nasıl oluyor da Ehl-i Beyt sülalesinden insanın bulunduğunu sormuştum. Siirt nere Medine nere! Çünkü rahmetli babası merhum Hacı Abdülkerim Efendi Siirt'in son Nakibuleşrafı idi. Yani Siirt'te seyitlerin işleriyle ilgilenmekle görevliydiler. Bu itibarla sorumu rahatlıkla cevapladı.
Emevi komutanı veya valisi Haccac-ı Zalim'in Ehl-i Beyt mensuplarına olan zulmünden bahsetmişti. Resûlullah evlatlarından aşırı derecede nefret eden Emeviler'in bu yöneticisi, zulmün sınırlarını zorlayınca Peygamber torunları canlarını kurtarmak için Mısır ve Siirt civarlarına hicret etmişler. İşte Siirt'teki seyitlerin varlık sebebi bu ve benzeri zalim komutanların yaptıkları inanılmaz işkencelerdi. 25 yıl önce öğrendiğim bu konu yıllarca kafamı kurcaladı. Resûlullah evlatları olan Ehl-i Beyt İmamları neden büyük eziyetlerle şehit edildi? Kalanlar neden göçlere tabi tutuldu?
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Ehl-i Beyt külliyatını okuyunca bütün taşlar yerine oturdu. İlki 2011 yılının Ekim ayında Bursa'da yapılan Ehl-i Beyt sempozyumunda Şii ve Sünni âlimler bir arada konuşmalarını yaptılar. Şahsen ilk defa Şii âlimleri dinleme imkanı buldum. Mükemmel bir tarzları vardı ve kesinlikle bizdendi.
Bilindiği üzere Yezit bin Muaviye bin Ebu Süfyan, başta Hz. Hüseyin'i ve evlatları olmak üzere Ehl-i Beyt mensubu 72 kişiyi Kerbela'da vahşice katlettikten sonra da hızını alamadı. Medine'de katliamlar yaptı. Hare vakası olarak bilinen bu saldırılardan sonra Mekke'ye yönelerek Kâbe'yi dahi yakmıştır. Böylece Ebrehe'den daha büyük bir katil ve zalim olduğunu ispat etmiş oldu.
Emeviler, hilafeti gasp etmek için iktidarlarına engel olarak gördükleri peygamber torunlarını ortadan kaldırmak gibi iğrenç ve melun bir misyon yüklendiler. Gayelerine ulaşmak için de bir takım düşünceleri ve siyasi fikirleri ümmetin içine soktular. Zamanla siyasi güçlerini kullanarak nesiller boyu İslam'ı membaından yani kaynağından saptırdılar.
İşte günümüzde Şii-Sünni veya Alevi-Sünni kavgalarını çıkarmak isteyenler, bu Emevi artıklarıdır. Ne İslam dünyasında ne de Anadolu coğrafyasında halkın Şii-Sünni diye bir kavgası hiçbir zaman olmamıştır.
Diğer taraftan Şii-Sünni ayırımını körükleyenler bölgemizi ateşe vermek isteyen ve bu konuda 250 yıldır kafa yoran İngiltere ve devamında ABD'dir. İçimizdeki FETÖ ve benzeri örgütleri kullanagelmişlerdir. Geçenlerde bir konuşma sırasında Şiiliği İslam dışı ima eden bir arkadaşa Şiiliği veya Caferiliği bana anlat dediğimde apışıp kalmıştı. Halbuki Şiilik veya Caferiliğin iman esasları ve İslam'ın şartları bakımından Sünnilikten kesinlikle hiçbir farkı yoktur. Sünni mezhep kurucuları İmam Şafi ve İmam Azam, Ehli Beyt İmamlarından Hz. Cafer-i Sadık'ın öğrencileridir.
Sünniliğin en büyük imamı kabul edilen İmam Azam Ebu Hanife Numan bin Sabit'in "Levlake seneten, heleke Nu'men" yani son iki senem olmasaydı Numan helak olmuştu sözü meşhurdur. Nedenini sorduklarında son iki senesinde Resûlullah (s.a.v)'ın torunu Ehl-i Beyt İmamı Cafer-i Sadık'a talebe olduğunu öncesinde ise kendisiyle cedelleştiğini ve bu nedenle dini meseleleri hakkıyla kavrayamadığını itiraf etmiştir. Kısaca Numan bin Sabit, Hz. Cafer-i Sadık (a.s)'a intisap etmiş ve irşat olmuştu.
Kur'an-ı Kerim, "İnnemel mu'minune ikhve" yani "muhakkak ki bütün müminler ancak kardeştir" ilanını yapmıştır. Ayete göre kıble ehli tekfir edilemez. Bundan dolayı Şii-Sünni ayırımını körüklemek deccal fitnesidir. Hiçbir Müslüman böyle bir bozgunculuğa alet olamaz.
ABD'nin İran ve Türkiye'yi savaştırma projesinin başarısı, Şii-Sünni ayırımının kabulüne bağlıdır. Diğer taraftan bazı çevreler Esad'ın Aleviliğinden dem vurarak Suriye ile savaşa fetvalar üretmişlerdi. Rusya, Milli Ekonomi Modeli ile tarih sahnesine tekrar çıkmasaydı bu emellerine ulaşmaları an meselesiydi. Şimdi bu planı fazlasıyla bilen Cumhurbaşkanımız, Putin'le elele vererek ABD-İsrail planına çomak soktu. İnşallah devamı Astana'da gelir. Siyasi çözümle beraber bölgemizde kalıcı bir barış iklimi hakim olur.
Türkiye, İran ve Rusya ittifakı, hem ABD'nin rüyalarını süsleyen Şii-Sünni savaş ihtimalini ortadan kaldırdı hem de 6 yıldır devam eden Suriye Savaşını bitirme yolunda dev bir adım oldu. Demek ki yıllardır ABD ve İsrail'le iş tutmak bölgemize hayır getirmezken kan ve gözyaşından başka bir şey de kazandırmadı.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İkinci Trump dönemi nelere gebe? / 11.11.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024