İngiliz Başbakan AB’ye veryansın etti!

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dün gerçekleştirdiği 2020 yılı dış politika değerlendirme toplantısında başta S-400 ve ABD ile ilişkiler, AB süreci olmak üzere birçok konuda açıklamalarda bulundu. Çavuşoğlu AB ile ilgili şunları söyledi:

"Gelecek yıl AB ile ilişkilerin daha pozitif ortamda geçmesi için biz hazırız. Reforma ağırlık veriyoruz ve buna ivme kazandıracağız, Reform Eylem Grubu toplantısını gerçekleştireceğiz. AB ile Ocak ayında karşılıklı ziyaretler olacak, Gümrük Birliği'nin modernizasyonu, Doğu Akdeniz'den vize serbestisine kadar birçok konu ele alınacak."

Cumhurbaşkanı Erdoğan da Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirmiş ve bu görüşmede, "Türkiye'nin geleceğini, AB ile birlikte kurmayı tasavvur ettiğini" vurgulayarak "Türkiye-Avrupa ilişkilerindeki her olumlu adımın her iki taraf için de yeni bir fırsat olacağına" dikkat çekmişti. (16 Aralık 2020)

Yani siyasilerimiz her olumsuzluğa rağmen "AB ile yola devam" mesajı veriyorlar, ısrarla ve inatla. Halbuki Prof. Dr. Haydar Baş, AB konusunda yıllardır uyarıyordu.

AB'nin Türkiye'yi asla almayacağını ifade eden Baş, medeniyet uyuşmazlığı olduğunu belirtiyordu. Yıllardır İslam coğrafyasını işgal etmeye çalışan bir Haçlı medeniyeti ve karşısında hep ona "dur" demiş olan Müslüman Türk medeniyeti.

Prof. Dr. Baş'ın bir diğer önemli uyarısı ise AB'nin dağılacağı yönündeydi. Ve Sayın Baş, bu uyarısını defalarca birçok ortamda yineledi. 16 Mayıs 2015 tarihli Yeni Mesaj gazetesindeki "Avrupa Birliği" başlıklı yazısında Prof. Dr. Baş, özetle şunları ifade etmişti:

"Avrupa Birliği hayata geçtiğinde, bendeniz bu Birliğe 15 sene ömür biçmiştim.

2005'te İstanbul'da gerçekleşen ilk Milli Ekonomi Modeli kongresinde AB'nin dağılmaya mahkûm olduğunu ifade etmiştim.

AB'nin nüfusu yaşlanmış, yeraltı kaynakları tükenmiş ve en önemlisi ortak para birimi Euro'ya geçişle beraber, gayrı safi milli hâsılalarında yapmaları gereken artırımı sağlayacak senyoraj hakkı ülkelerin merkez bankalarından alınmıştır.

Bu, her ülkenin AB Merkez Bankası'ndan para alarak piyasaya sunması manasındadır ki, Avrupa Merkez Bankası'na olan bu bağımlılık, Yunanistan örneğinde acı neticelerini göstermiştir. Yunan ekonomisi kamu borçlarını ödeyemediği için battı; Birliğin oluşturduğu komisyonun elinde idare edilmeye çalışılıyor.

Ülkelerin Almanya'daki Avrupa Merkez Bankası'ndan yıllık gayrı safi mili hâsıla karşılığı alacakları para, bir yıl içinde yapacakları harcama ve yatırımlara kâfi gelmediği için Birlik ülkeleri borçlanmaya gitmektedir. Sonuçta borçlanan ülkeler, vadesinde borçlarını ödeyemedikleri için tekrar borçlanmaya gitmekte; alınan borçların ödenememesi, bu borçların faizlerinin dahi ertelenmesini gündeme getirmektedir. Birlik ülkelerinin batma sebeplerinden en önemlisi de budur.

Birliğin bu düzende devam etmesi, AB'nin tamamının batması manasına gelecektir.

Şartları bu şekilde devam eden AB'de halkın sokaklara dökülmesi sürekli bir kader olacaktır.

Bu da Birlik için en büyük tehdide dönüşecektir."

Prof. Dr. Baş, bu uyarıları defalarca yapmasına rağmen ne siyasilerimiz, ne de onları "bi daha, bi daha" destekleyen halk kitleleri bu uyarıları dikkate almadılar. Müslüman bir Türk dediği için dikkate almadılar, dilerseniz Hıristiyan bir İngiliz, İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın diliyle AB'yi bir kez daha anlatmayı deneyelim; belki o zaman tesiri olur!

Bildiğiniz gibi birkaç gün önce İngiltere ile AB Brexit konusunda anlaştı ve süreç sonlanarak İngiltere AB ile bağlarını tamamen koparmış oldu. Bu süreci gerçekleştiren İngiltere Başbakanı Johnson bakın mutluluğunu özetle nasıl anlatıyor:

"Anlaşma tamam. Paramızın, sınırlarımızın, yasalarımızın, ticaretimizin ve balıkçılık yaptığımız suların kontrolünü geri kazandık. 

Anlaşma, Britanya'nın her parçasındaki aileler ve işyerleri için harika haber. 

Puan bazlı göç sistemi, Britanya'ya girenler üzerinde bize tam kontrol sağlıyor ve insanların serbest dolaşımı sona eriyor. 

Brexit'i gerçekleştirdik ve artık bağımsız ticaret yapan ulus olarak elimizdeki harikulade fırsatlardan tam manasıyla yararlanabiliriz, dünya çapında diğer ortaklarla ticaret anlaşmaları yapabiliriz. 

Kaderimizin kontrolünü geri kazandık. Bunun imkânsız olduğunu söylüyorlardı, ama egemenliğimizi geri kazandık.

(Britanya'nın AB'ye katıldığı) 1973'ten beri ilk kez sularımız üzerinde tam kontrole sahip bağımsız kıyı devleti olacağız.

Yeni istihdamı nasıl ve nerede teşvik edeceğimize kendimiz karar vereceğiz. 

Bugün, onlarca yıldır siyasetimizi alt üst eden bir sorunu çözdük. Yeni ve gerçekten bağımsız bir ulus olarak bu anın büyüklüğünün farkına varmak ve tadını çıkarmak hepimizin elinde."

Evet, İngiliz Başbakan AB için bunları söylüyor.

Demek ki AB, para, sınırlar, yasalar, ticaret, serbest dolaşım, istihdam kısaca her konuda "esaret" demekmiş, "egemenliğin devri" demekmiş; bunu söylüyor Johnson. AB'yi kısaca, "onlarca yıldır siyasetimizi alt üst eden bir sorun" olarak tanımlıyor.

Prof. Dr. Baş bütün bu konularda uyardı, duymadınız; AB'nin içine girmiş, yaşayarak görmüş bir ülkenin Başbakanı bunları söylüyor, belki dikkate alırsınız.

Alırlar mı? Bu, körü körüne AB sevdası ve çözümü görmeme inadındaki ısrara bakılırsa hiç zannetmiyorum.