İktidar nereye koşuyor?

Geçtiğimiz hafta Cuma gününü Cumartesiye bağlayan gece yaşananlar oldukça ibret verici. Taksim’e şiddetli müdahale halkın tepkisini tetikledi. Yüz binler İstanbul’un çeşitli yerlerinden ellerinde tencereleri, kaşıklarıyla Taksim’e doğru yürüdü. Bu ölçüde bir gerçek bir halk hareketi az görülmüştür.  Bu kalabalığa karışan küçük bir topluluğun yanlışını kullanarak demokratik tepkisini gösteren halkı eleştirmek, suçlamak çok çirkindir ve aynı zamanda vebaldir. Halkımız hukuki hakkı olan Anayasa ve yasalar ile korunan demokratik tepkisini ortaya koyarken; bu tepkiden alması gereken dersi almaktan çok uzak olan iktidar açıkça suç işliyor. Anayasanın maddesi çok açık: Madde 17: “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”   Göstericilere müdahale eden polis görüntülerini seyredin. Yerde yatan kıza 5 polisin tekme tokat vurması, iki eli polisler tarafından tutulan gencin kafasına diğer polisin tekme ile vurması ve benzeri pek çok örnek açıkça işkence ve eziyettir.  Türk Ceza Kanunun 115. maddesi, “Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” demektedir. Protestolarını ve tepkilerini bildiren insanlar Anayasal haklarını kullanıyor: Madde 26: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada vermek serbestliğini de kapsar...” hükmü göstericilerin hukuki durumunu ortaya koyduğu gibi bu göstericilere hukuk dışı müdahale emrini veren iktidarı gayri meşru kılıyor. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını düzenleyen Anayasa maddesi ise Madde 34, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” şeklindedir.  Polis kanuna uygun görev yapmak zorundadır. Kanunun dışına çıkan, artık kanun adamı değil suçludur. Kanunun dışına çıkarak suç işleyen polis memurları en başta görev yaptıkları teşkilata zarar verir ve polislik mesleğini karalar. Suça bulaşmayan, görevini kanuni sınırlar içinde yapan gerçek Türk polisleri aynı üniformayı taşıyor diye suç işleyen polislere ve yaptıklarına sahip çıkmamalı. “Kanunsuz emir olamaz” kuralı vardır. Bu nedenle memur ve amirler kanuna aykırı olan emirleri uygulamak zorunda olmadıkları gibi uygularsa hukuken sorumlu olur.  Türk Ceza Kanununun, 137. maddesi; “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz” şeklindedir. Kazlıçeşme’de’ bindirme kıtalar’ ile gövde gösterisi yapacak iktidarın düştüğü durumu görüyoruz. Küçümsediği, “çapulcu” dediği insanlara karşı para ve talimat ile insan toplayanın düştüğü acınası hale ne demeli. Halkın tepkisine karşı, yandaşlarını meydana toplasan ne olur. Demokrat olmayı bırakın, demokrasiye azıcık saygısı olan halkın tepkisine kulak verirdi.  Gencecik insanların demokratik tepkisi geleceğimiz için ümit veriyor. Ama bunun kıymetini bilmek de nasiptir. Yazımızı kıymetli Hocamız Prof. Dr. Haydar Baş’ın Twitter hesabında paylaştığı iki tweet ile bitirelim: “Gençliği ile barışamayanlar geleceğini kaybederler.” “Demokrasiyi yaşamanın yolu gençliğe saygıdan geçer.”