Dün, kendilerini 'Sünni' diye tabir eden bazı anlayışların, 'Ebu Talip iman etmedi' iftiralarına getirdikleri delillerden bahsettik. Bugün devam edelim.
Şimdi Prof. Dr. Haydar Baş'ın, İmam Ali eserinden bu fitnelere ayet ve hadislerle cevap verelim ve fitneyi söndürelim;
Birinci iftiraya cevap; "Sen sevdiklerini hidayete erdiremezsin." (Kasas 56) ayeti, Medine döneminde, Peygamberimizin öbür aleme rıhletine yakın bir zamanda, Müslümanlardan bazılarının, akrabalarının da iman etmesi için Peygamberimizden dua istemeleri üzerine nazil olmuştur.
Hz. Ebu Talib ise İslam'ın 10. yılında Mekke'de vefat etmiştir.
İkinci iftiraya cevap; Hz. Peygamberin, Ebu Talib'e faydası dokunduğu, ona şefaat ettiğini yazanlar, yine Peygamberimizin dilinden 'şefaatin, müminler için olduğunu, kâfirler için şefaat olmayacağını' (Sahih-i Buhari, c.5, s.130. el-Hüccet ala'z Zahib, s.82-85. el Gadir, c.8, s.23. Targib ve Terhib, c.4, s.437) rivayet etmişler.
Üç: Abdülmüttalib'in putlara tapmadığını, Hanif dini (Hz. İbrahim'in itikadı) üzere olduğunu yine bu Sünni kaynaklar yazıyordu. Delil olarak koydukları Tövbe 113'cü ayette, Hicretin 9. Yılında inmiş. Yani Ebu Talib'in vefatından tam 12 yıl sonra.
Görüldüğü üzere Ebu Talib'e büyük bir iftira atılmış. Peki, Ebu Talip iman etti mi? Ettiyse, neden bu iftiralara maruz kaldı?
Bir soru ile başlayalım; Bir insan hiçbir maddi kazancı olmadan artı itibar, mal-mülk ve ölüm dahil bütün dünyevi şeyleri riske ederek, başka bir insana sahiplenir ve destek verir mi?
Verdi, diyelim. Peki, böyle bir desteği veren kişi, destek olduğu kişiye inandığının, teslim olduğunun en sade örneği değil mi? Evet, bu kişi Ebu Talip'tir.
Hz. Ebu Talib'in, Kureyş'e vasiyetine bakalım;
Küreyşliler, Peygamberimizi, tek olan Allah'a inanmaya çağırmasından yani tebliğinden ötürü ilk önce Hz. Ebu Talib'e şikâyet ettiler.
Ebu Tâlib, Peygamber'e gelerek şöyle dedi: 'Yeğenim! Kavmim, bana gelerek şikâyette bulundular. Hem bana, hem de kendine bir lütufta bulun da gücümün üstünde kalan bir şey yapma.'
Resulullah şöyle buyurdu: 'Allah'a and olsun ki, güneşi sağ elime ve ayı da sol elime verecek olsalar yine de, davamdan vazgeçmem. Ya Allah dinini galip kılacak, ya da bu yolda öldürülünceye kadar çalışacağım.'
Peygamber daha sonra ağladı. Gitmek istediğinde Ebu Tâlib, O'na, 'Yeğenim, geri dön' diye seslendi.
Resulullah geri dönünce Ebu Tâlib şöyle dedi: "Git ve ne istiyorsan söyle, Allah'a and olsun ki, Seni asla onlara teslim etmeyeceğim."
Ebu Talib'in, oğluna sorusu
Ebu Tâlib, oğlu Hz. Ali'ye de, "Oğlum, seçtiğin bu din nedir?" diye sordu. Ali (a.s): "Baba, Ben, Allah'a ve Resulü'ne iman ettim. Peygamber'in elçiliğini tasdik ettim. Allah için O'nun ile namaz kıldım ve Kendisine tâbi oldum" dedi.
Ebu Tâlib, "İyi bil ki Peygamber, Seni iyilikten başka bir şeye davet etmemiştir, o halde O'na tâbi ol."
Ebu Talib Hazretleri diğer oğlu Cafer ile beraberken Peygamberimiz ve Ali'nin namaz kıldıklarını görür.
Oğlu Cafer'e, 'Amcanın oğluna katıl' diye buyurdu. Böylece Cafer'de, Resulullah ve Ali ile birlikte namaz kıldı. Bu esnada Ebu Tâlib şu şiiri okudu:
"Ali ve Cafer musibet ve zorluk anlarında benim dayanaklarımdır. O'nu yalnız bırakmayın ve amcanızın oğluna yardım ediniz. O amcanız kardeşlerimiz arasında bir anne ve babadanız.
Allah'a and olsun ki, O'nu yardımsız bırakmayacağım, oğullarım arasında temiz nesepli olanlar, O'nu yalnız bırakmayacaktır."
Kureyşliler, Peygamberimizi tebliğden vazgeçirmek için ilk önce dünyalık saltanat, mal, makam teklif ettiler.
Efendimiz (sav) asla davasından vazgeçmeyeceğini açıklayınca bu sefer zulme başladılar. Ama her seferinde karşılarında Hz. Ebu Talib'i buldular.
Ebu Tâlib, Kureyş'in, Resulullah'ı (s.a.v.) öldürmeye kesin karar aldığını duyunca şöyle dedi:
"Allah'a and olsun ki, beni defnetmedikleri müddetçe Sana dokunmazlar. Sen, benim hayrımı dileyerek davet ettin, Sen, sadıksın (söylediğin doğrudur) ve eminsin. Sen, dinlerin en hayırlısını getirdin."
Bu sözler imanı tasdik değil midir?
Kureyş'in, Müslümanlara karşı üç yıl süren ambargo günlerinde Müslümanlara yardım eden Hz. Hatice Annemiz ve Hz. Ebu Talib idi.
Her şartta Peygamberimizin arkasında duran, varıyla, canıyla Peygamberimize siper olan, O'nun doğru olduğunu, sadık olduğunu, çağrısının hak olduğunu kabul eden, destekleyen Ebu Talib vefatı yaklaşınca Kureyş'in büyüklerini toplayarak onlara şu vasiyette bulundu:
"Ey Kureyşliler! Sizler, insanlar arasında Allah'ın seçkin kulları, Arab'ın kalbi, yeryüzü ve harem ehli arasında Allah'ın hazinedarlarısınız. Sizin aranızda muktedir bir önder, cesur bir öncü ve eli açık bir bağışlayıcı bulunmaktadır.
Sizlere, Kâbe'yi tazim etmenizi tavsiye ediyorum ki, bunda Allah'ın rızası, rızkın devamı ve zorluklar karşısında direniş vardır.
Sıla-i rahim yapınız. Zira bu ölümü erteler ve nüfusu çoğaltır.
Zulmetmeyi terk ediniz ki, öncekiler de bu yüzden helak oldular. Davet edene icabet ediniz. Hayat ve ölümün şerefi de bundadır.
Sadık olunuz ve emanete riayet ediniz. Zira bu ikisi sayesinde iftiradan korunur ve halk nezdinde değer kazanırsınız." (Ebu Talib Hazretlerinin vasiyetine yarın devam edelim ve O'nun imanına laf atanları görelim.)
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025