Yola çıkarlarken aynen şöyle diyorlardı; "Benim vatandaşım çöpten rızık topluyorsa, pazarlardan atık topluyorsa, meydanlar, "açız" diye bağırıyorsa, ev kirası, elektrik, suyu ödeyemiyorsa, % 25'i açlık sınırı, % 50'si yoksulluk sınırı altındaysa ülkeyi bu hale mevcut hükümet getirmiştir." (Recep Tayyip Erdoğan, 2002)
Tam 17 yıl geçti. Kasım ayı açlık sınırı 2.103 TL olarak açıklandı. Yoksulluk sınırı ise 6.700 TL civarında. Asgari ücret 2.020 TL.
Türkiye'de 2 milyon 136 bin kişinin aylık 2.020 liranın altında aylık aldığı, 1.000 liranın altında emekli aylığı alan 843 bin 647 kişi olduğu açıklandı. Varın yoksulluk sınırı altında ne kadar insan var onu siz hesaplayın.
Pazar ve marketlerin yanlarındaki çürük sebze-meyve toplayan insanlarımızı bir düşünün. Sadece İstanbul'da 100 bin kişi çöplerden topladıkları kağıt, plastik gibi maddeleri satarak geçimlerini sağlıyor.
2002'den bu tarafa vatandaşın bankalara borcu 90 kat artarak 580 milyar TL civarına çıkmış.
Bankalara borcunu zamanında ödeyemeyen KOBİ sayısı 356 bin. İcra dosyalarının sayısı 23.1 milyona ulaşmış.
İşlenen cinayetlerin nedenleri arasında para, mal-mülk ilk sırada. Geçim sıkıntısı nedeniyle yaşanan intiharlar malumunuz.
İktidarda kim var? Anasol-MHP hükümeti mi? Hayır. Kim? AKP.
İlginçtir, AKP bu ve daha fazlası olan tabloyu kabul etmiyor, cevap verme gereği bile duymuyor. Simit-çay-kur vs. üzerinden zenginlik hesabı yapıyor!
Dahası hem yurt içi, hem de yurt dışında gerçekleştirdikleri açıklamalarda ülkemiz ekonomisini nasıl büyüttüklerini, halkımızın refahını nasıl arttırdıklarını anlatıyorlar.
Daha ilginci ise gelir adaletsizliğine yaptıkları vurgular. Özellikle ayet ve hadisler ile Müslümanlar arasında yaşanan gelir adaletsizliğine dikkat çekmeleri bu kadar da olmaz, dedirtiyor insana.
Ama oluyor. Yine oldu. İslam İşbirliği Teşkilatı Toplantısı'nda konuşan Sayın Erdoğan yine ayetlerle, hadislerle gelir adaletsizliğinden, ayrışmalardan vs. bahsetti:
"Müslümanların günümüzde yaşadığı sıkıntıları iyi düşünmeli ve çözüm yolları üretmeliyiz. Aksi takdirde sadece dövünmekle, şikâyet etmekle bir yere varamayız. Çareyi başkalarından beklemekle hiçbir şey olmaz. Nerede eksiğimiz varsa oraya yoğunlaşıp sıkıntılara çözümler bulacak somut çalışmalar ortaya koymalıyız. Böyle davranmak rabbimizin emridir…
Bugün dünya nüfusunun yaklaşık 4'te birini oluşturan Müslümanlar maalesef güçleriyle orantılı, siyasi etkiye ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeyine sahip değiller. Çareyi başkalarından beklemekle elde edeceğimiz hiçbir şey olmaz. Çeşitli sebeplerle kendi içine kapanan İslam ülkeleri, imkanlarını ve enerjilerini heba ediyor, boşa harcıyor. İnsanlığın bugünkü gelişmişlik seviyesinin temelleri İslam coğrafyasında atılmış olmasına rağmen Müslümanların günümüzde yaşadığı sıkıntıların sebeplerini iyi düşünmeli, analiz etmeli ve çözüm yolları üretmeliyiz…
Millî gelir ve gelişmişlik seviyesinde ülkelerimiz arasında ciddi farklılıklar var. Müslümanlar demek ki kendi aralarında zekat müessesini çalıştırmıyor. Sadece Müslümanlar kendi aralarında zekat verse fakir kalmaz fakir…"
Bu sözler çokça alkışlandı. Benim aklıma ise Saf Sûresi 2 ve 3. ayetler geldi: "Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazap nedenidir."
Ya sizin aklınıza ne geldi!
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025