Dünyanın her yerinde hukukun standardı vardır. Hukuk her ihtiyaca göre eğilip bükülmeyen bir bilim dalıdır. Hukukun eğilip bükülmesi halkın da eğilip bükülmesidir. Örnek; çevrenin önemi herkesçe biliniyor. Ne var ki, santrallerin inşasında hukuk dolanarak çevre koruma örgütlerinin etkisi veya etkinliği yeni hukuk kurallarıyla bertaraf ediliyor. Yani her olay için ayrı bir hukuk oluşturuluyor. Çağdaş ve evrensel hukuk kuralları karşıtları Türkiye'de hukukun önünü tıkıyorlar. "Laiklik gereksizdir; birçok şeye engel oluyor" yakınmalarıyla halkı sömürmeye devam ediyorlar.
Halkın duygusal olarak sömürülmesine de "kamu vicdanı" diyorlar. Oysa bunun asıl tercümesi "hukuku sömürmektir."
Bir bilim olarak hukukun önemli insanlık sorunlarını nasıl çözdüğünü, toplumu nasıl ayakta tuttuğunu hepimiz biliyoruz. Hukukun bu hayati önemine rağmen, ülkemizde yakın dönemde nasıl bozulduğunu, bunun kimler tarafından yapıldığını ve hukukun nasıl aşındırıldığını da görüyoruz.
Cumhuriyetin kuruluş değerlerinin başında hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü gelir.
Hukuk düzeninin üç ana ayağı var; savcı (iddia), savunma ve yargılama. Bugün ülkemizde bu üçlünün tümüne, yerinde deyimiyle, inme inmiştir.
Cumhuriyetin mayası çağdaş eşitlikçi hukuktur. Cumhuriyet hukuku, ulusal bağımsızlık, egemenliğin kaynağının kayıtsız koşulsuz milletin olması; bununla birlikte her türlü grup, sınıf, aile ve kişi ayrıcalıkları kaldırılmıştır ve yasaktır denilmesinin alt yapısı anayasal düzenlemedir (1924 Anayasası, Madde:69).
Cumhuriyetin hukukta eşitlik niteliğinin iki çok önemli boyutu var; kadın-erkek eşitliği ve devletin ekonomik gücünü kullanırken eşitlikçi davranması.
Devlet, değişik kişi ve kurumlara eşit uzaklıktadır; kamu yönetiminde açıklık geçerlidir, devletin mal ve hizmet alımlarında, birilerinin yandaş sermayedar olarak korunup kullanılmasına asla yer yoktur. Adı yolsuzluğa karışan bakan da olsa, kesinlikle yargılanır ve cezalandırılır.
Günümüze gelelim, AKP'nin elindeki devlet, ekonomide de, eşitlikten çok uzak bir tutum sergiliyor.
İşsizliğe ve gelir dağılımı eşitsizliğine aşırı duyarsız olan AKP iktidarı, eşitlikten uzaklaşan tutumunu, bu kadarı da olmaz denilebilecek noktalara taşıyor.
Eşitliğin kadın-erkek boyutuna gelince; başta 6 Ekim 1926'da yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu (TMK) olmak üzere Cumhuriyet'in kuruluş sürecinde çıkarılan yasaların ana dayanağı evrensel insan hak ve özgürlüklerin, aile, mülkiyet, miras, boşanma, tanıklık alanlarında eşitlikçi alt yapısını oluşturmaktadır.
Oysa, günümüz Türkiye'sinde kadın cinayetleri, çocuklara yönelik cinsel saldırı, çocuk yaşta evliliklerin sayıları ürkütücü boyutlara ulaşmıştır.
Yargının yerine siyaseti koyan, deyim yerindeyse, yargılaşan AKP iktidarına uyarımızdır:
Hukuk olmadan devlet olmaz. Hukukun olmadığı yerde etikten de söz edilemez. Hukuktan ve yönetim etiğinden yoksunluk devleti özünden çürütür. Şüphesiz burada normal demokratik sosyal hukuk devletinden söz etmekteyiz. Devletin de canlılar gibi hastalıklı, yorgun ve sıkıntılı süreçleri olabilir ama sonuçta kendi dinamikleriyle toparlanırlar. Ancak hukuk ve adalet anlayışı kaybolduğu zaman, hukuk devleti değil de kanun devletine dönüştüğünde, siyaset kurumu yargının yerini aldığında, devletin sağlığında da seyir değişir.
Normal hukuku uygulamayan ve kendi istemleri doğrultusunda yasa kurallarını sürekli değiştiren iktidara karşı toplumu kim koruyacak?
Her şeye rağmen hukuk, yine hukuk!!!
İşin bu kertesinde son söz yargıçların. Siyasal kuşatma altında ve tüm baskı ve talimatlara rağmen hukuku söyleyebilen savcıların varlığı; Yüksek Mahkeme kararlarında muhalefet şerhi (karşı oy) koyma cesareti gösteren yürekli yargıçların duruşu bizi umuda taşımaktadır.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023