Lozan'ı anlamak için Sevr'e bakmak yeter. Günümüzde Türkiye'nin Lozan Barış Antlaşması ile elde ettiği zaferi küçümseme hoyratlığı pek göz ardı edilmeyecek bir düzeye vardı.
Oysa;
10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması Osmanlı Devleti'nin ölüm fermanı iken, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması, Milletimizin ölmediğini gösteren, Devletimizin kuruluş ve bağımsızlık belgesidir.
Türk tarihinin en ağır antlaşmasıdır Sevr.
Birinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletler, 10 Ağustos 1920'de Paris'in banliyölerinden personel fabrikasıyla ünlü Sévres'de, bir araya geldiler. Osmanlı Devleti'ne, kendi varlığına son veren bir anlaşma imzalatılacak ve stratejik öneme sahip toprakları paylaşılacaktı. Türkiye, savaşın en değerli ganimetiydi. Stratejik önemi dışında; el değmemiş petrol yataklarına, bakır, gümüş, demir başta olmak üzere bilinen hemen tüm değerli madenlere ve verimli tarım arazilerine sahipti. Anlaşma (itilaf) Devletleri, Osmanlı topraklarını savaştan hemen sonra işgal etmiş, fiilen aralarında paylaşmışlardı. İstanbul'da askeri bir yönetim oluşturulmuş, Meclis dağıtılmış, hükümet her söyleneni yerine getiren bir kukla durumuna getirilmişti. Toprak paylaşımının şekil ve miktarı, savaş içindeki gizli açık birçok anlaşmayla önceden belirlenmişti.
Amerikalı tarihçi Prof. Paul C. Helmreich, Paris'ten Sevr'e (From Paris to Sévres) adlı kapsamlı eserinde, Sevr Antlaşması için, "19. Yüzyıl sömürgeciliğini izleyen, mükemmel bir emperyalist çözüm" der ve şu değerlendirmeyi yapar: "Büyük güçler, kamp ateşinin çevresinde, aç gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi. Çünkü, Türkiye, doğası gereği zengin ve emperyalizm oburdu… Herkesin Türkiye'de bir çıkarı vardı, olmayanlar da icat ediyordu. Neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke planlanıyordu. Barbar bir ulus, olan Türkleri Avrupa'dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı."
Sevr'e göre, Kars, Erzurum dahil, ülkenin doğusu tümüyle Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti adıyla Ermenilere veriliyor, Fırat Nehri'nin doğusundaki topraklar Özerk Kürt ülkesi yapılıyordu. Suriye'den sonra İskenderun, Adana, Mersin ve Çukurova'yı içine alan Fransız nüfuz bölgesi, Sivas'ın kuzeyine dek uzanıyordu. Antalya merkez olmak üzere, tüm Güneybatı Anadolu ve Onikiada, İtalyan nüfuz bölgesi oluyordu. İstanbul, Marmara Denizi ve Çanakkale, Türk askerinden arındırılıyor, Anlaşma (itilaf) Devletlerinin denetimine veriliyordu.
Anlaşma Devletleri, Türklere, ekonomik değeri ve gelişme olasılığı bulunmayan topraklar olarak kabul ettikleri, Orta Anadolu'da 120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi bırakıyordu.
Ordu dağıtılıyor, yerine 50 bin 700 kişiyle sınırlandırılan ve subay kadrosu içinde 1500 yabancı denetçinin (müfettişin) görev yapacağı bir jandarma örgütü kuruluyordu. Askerlik yükümlülüğü kaldırılarak, ordunun silah donanımı Anlaşma Devletleri'ne devrediliyor; silah üretim ve ithalatı yasaklanıyor; deniz birliklerindeki gemi sayısı, 6 torpido ve 7 hücumbot ile sınırlanıyordu.
Bu maddelerin kabul edilmesinden sonra, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Türklerin artık askerlik yapamayacağını söylüyor ve alaylı bir dille; "Türkler için, askerlik mesleği tümüyle kapanmıştır. Kuşkusuz, Türkler askerlik yapmak isterlerse, başka bir yere gidebilirler. Fransız lejyonu onları kabul edecektir. Ancak, İngiltere buna bile karşıdır. Çünkü Türkler öteki düşmanlarımızdan farklıdır, başka bir yerde bile askerlik yapmaları iyi değildir. Türkiye'ye dönüp yeni bir askeri dönem başlatabilirler" diyordu.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleriyle bitirelim;
"Lozan Antlaşması, Türk Milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılan büyük bir suikastin sona erişini ifade eden bir vesikadır."
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023