Türkiye'nin bütün gündemi, adeta genel seçim yarışına dönüştürülen 23 Haziran seçimine odaklanınca ülkenin bütün kaynakları seferber ediliyor, iç ve dış politikası geçici önlemlerle sanki iyiymiş gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Siyasilerimizin ekonomiden anladıkları tek şey "aman istikrar olsun" mantığı, onlara göre istikrarın ölçüsü de döviz kurları ve Borsa'nın durumu…
Dün bir de baktık ki, döviz kurları yeniden düşme eğilimine girmiş. ABD Doları, sabah saatlerinde 5,96 TL seviyesindeydi.
Hayırdır, ne oldu acaba diye incelediğimizde gördük ki, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Trump'la bir telefon görüşmesi yapmış ve ABD ile yaşanan S-400 geriliminin seçim sonrasına bırakılması konuşulmuş.
Ve bu gerilimin ertelenme sinyaliyle de Dolar kurunda bir nebze düşüş yaşanmış.
İddialar bu yönde…
Hatta dolar kurundaki geçici iyileşmenin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın 27 Mayıs'ta yaptığı, "Rus hava savunma sistemi S-400'ün teslimatının Haziran ayına yetişmeyebileceği" açıklamasıyla başladığı ifade ediliyor.
Şu işe bakın, ekonomimiz söylentilerle bile bir anda değişebiliyor, bu kadar istikrarlıyız yani…
İşte size ne kadar kırılgan bir ekonomiye sahip olduğumuzun en bariz göstergesi…
Benim S-400 iddialarıyla ilgili asıl merak ettiğim husus şu: Biz gerçekten S-400 alabilecek miyiz?
S-400 geriliminin 1 ay sonraya ertelenmesi bile dolar kurunda iyileşmeye neden oluyorsa, S-400'ü aldığımızda kim bilir hangi düzeylere fırlar?
Ben yine daha önce söylediğim noktadayım, bizler bu dolar bağımlılığıyla ABD'ye rağmen asla S-400 alamayız.
Eğer alıyorsak da bu ABD'ye rağmen olmayacaktır, yani bilmediğimiz sebeplerle ve hesaplarla ABD'nin müsaadesiyle olacaktır.
Bu arada döviz kurunun bir nebze düşmesiyle alakalı bir gelişme daha yaşanmış.
Önceki gün Türk asıllı ABD vatandaşı ve eski NASA çalışanı Serkan Gölge ABD'nin talebiyle serbest bırakılmış.
Seçim öncesi ülkenin bütün kaynakları sefer ediliyor dedik, bakın, çok kısa bir zaman içinde şirketlerin batık kredileri için kamu bankaları devreye sokuldu.
Merkez Bankası'ndan Hazine'ye ve kamu bankalarına aktarmalar yapıldı, hatta MB'nin net rezervleri eksiye düştü.
Şimdi de fonlarda biriken vatandaşa ait paralar devreye sokuluyor.
28 Mayıs'ta yapılan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) düzenlemesiyle, Bireysel Emeklilik Sistemi'nde (BES) standart fonlardaki birikimin yüzde 10'unun Borsa İstanbul'daki hisse senetlerinde, para piyasası fonlarında bulunan fonların ise yüzde 25'inin devlet tahvillerinde (DİBS) değerlendirilmesi zorunluluğu getirildi.
DİBS'ye aktarılacak olan tutar 2,5 milyar TL civarında…
Borsa'ya aktarılacak miktarın ise 1,2 milyar TL olacağı ifade ediliyor.
Diyelim ki bu seçimlik adımlar bizi 23 Haziran'a kadar götürdü, peki ya sonra ne olacak, bu hiç hesaba katılıyor mu?
Her şey İstanbul için, peki ya Türkiye ne olacak?
Türkiye'nin devlet kurumları "para dönmüyor" diyor.
Büyük işadamları derneklerinin yöneticileri "para dönmüyor" diyor.
İlk 500'e giren dev holdinglerin Ceo'ları "para dönmüyor" diyor.
Şirket sahipleri, tüccarlar, esnaf "para dönmüyor" diyor.
İşsiziyle, işçisiyle, memuruyla, emeklisiyle, yaşlısıyla, genciyle, kadınıyla, çocuğuyla vatandaş da "para yok" diyor.
Böyle vahim bir tabloda yaptığımız tek şey günü kurtarmak, 23 Haziran'a kadar en azından görüntü açısından toz pembe bir tablo varmış gibi göstermek…
Paranın olmadığı ve de dönmediği bir ekonominin geleceği yoktur.
Para damardaki kan gibidir.
Kan az olduğunda vücut alarm verir, ya hiç yoksa?
Türkiye var olan kaynaklarını tüketti, şimdi de vatandaşa ait olan fonları eritiyor.
Fakat benim anlamadığım asıl nokta şu:
Türkiye'nin en büyük problemi ekonomi, ekonominin en büyük problemi paranın yokluğu, tamam anladık; peki, ortaya koyduğu yepyeni Model ve para tanımıyla BRICS devletlerini ayağa kaldıran Prof. Dr. Haydar Baş'ı neden görmezden geliyorsunuz?
Hastasınız, hastalığınız belli, bunu tedavi edecek doktor da belli…
Bu inat niye? Bu inat sizi şifaya ulaştırır mı?
Aklımızı başımıza alalım, her tarafı delik deşik olmuş, Titanik olmaya yüz tutmuş gemimizi, derin sulara gömülmeden önce kurtaralım.
Yol belli, usül belli…
Murat Çabas / diğer yazıları
- 2024’e bakarak 2025’ten umutlanabiliyor muyuz? / 01.01.2025
- ‘Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık’ / 31.12.2024
- Güçlü devlet, milletine hizmet edendir / 28.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- Asgari ücreti kim belirliyor; komisyon mu, yabancılar mı? / 25.12.2024
- ‘Terörist’ kıyafet değiştirip ‘siyasetçi’ oluveriyor! / 24.12.2024
- Suriye’yi HTŞ vekaletiyle ABD yönetecek! / 21.12.2024
- Asgari Ücret Komisyonunda işçiler temsil edilmiyor! / 20.12.2024
- Bayram değil, seyran değil, Trump bizi niye öptü? / 18.12.2024
- ‘Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık’ / 31.12.2024
- Güçlü devlet, milletine hizmet edendir / 28.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- Asgari ücreti kim belirliyor; komisyon mu, yabancılar mı? / 25.12.2024
- ‘Terörist’ kıyafet değiştirip ‘siyasetçi’ oluveriyor! / 24.12.2024
- Suriye’yi HTŞ vekaletiyle ABD yönetecek! / 21.12.2024
- Asgari Ücret Komisyonunda işçiler temsil edilmiyor! / 20.12.2024
- Bayram değil, seyran değil, Trump bizi niye öptü? / 18.12.2024