Hani insanın hayatında bazen olağanüstü, değişik, müstesna günler olur ya, bu yazımı yazdığım günde benim için öyle. Müstesna yazılarımdan birisini yazdım. Çünkü insan bazen hayatında yaşadığı standart, klişeleşmiş unsurlardan bir nebze de uzak kalıp, belki çocukluğunun derinliklerine, belki kuytu bir köşeye çekilip denizi, havayı, yıldızları izlediği günlere gitmek ister. Biraz zordur ama oldu mu da o günün en güzel ve özel şeyi o birkaç dakikalık gittiği dünyadır. Ben de bu yazımı yazarken önce düşündüm, sonra karar verdim. Dedim ki; güncel, siyasi, politik bir yazı mı yazayım? Yoksa az önce dediğim gibi birkaç dakikalık yolculukta gönlümden geçip elimden dökülenleri mi yazayım? En uygunu ikinci şık oldu. Çünkü benimde buna ihtiyacım var. Bazen düşünürüm hayatımızda olan-biten olaylara karşı nasıl bir yaklaşımımız var? Bazen yaşadığımız anlara, dakikalara, günlere, yıllara şöyle bir geriye dönüp baktığımızda karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor? "Geçmiş geleceğim köprüsüdür" derler bazı insanlar, bazıları da, "geçmişine top atanın, geleceğine gülle atarlar" diye söylenirler geçmişini unutan haramzadelere. Konu geçmiş ya da gelecek değil, sadece şu an bulunduğumuz noktanın bir panoramasından, yaşadığımız anda göremediğimiz şeyleri, görme amacıyla bir kez daha anlamaya çalışmak. Yani bize hayır görünen şeylerde şer olduğu, şer görünen şeylerde de hayır olduğu düsturunu daha iyi anlamak. Kısacası her şeyin hayırlısını dileyerek yolumuza devam etmek, anlatmak istediğim. Bir gün, av düşkünü bir padişah veziri ile birlikte ava çıkıyor. Padişah hırslı, gözü ceylanlarda, vezirde tabi ki onun yanında, o da çevreyi inceliyor bir ceylan vursam da padişahtan bir ödül alsam diye bakınıyor. Derken padişahın bir ceylan görmesiyle kükremesi bir oluyor; "işte tam aradığım gibi bir ceylan". Padişahın kükremesinden korkan vezir, arkasını dönüyor ve padişaha doğru ateş ediyor ve padişahın başparmağını koparıyor. Padişah büyük bir acıyla kıvranmaya başlıyor. "Sakar vezir ne yaptın?" diyor. Vezir telaş içerisinde padişahın başında dört dolanıyor. Sonra padişahın yanına gelerek eğiliyor; "padişahım bunda da bir hayır vardır" diyor. Padişah acılar içinde bağırarak, "bunda ne hayır olacak vezir" diyor ve veziri emriyle zindana attırıyor. Aradan yıllar geçiyor. Padişah bir gün yine ava çıkıyor. Yanında yeni veziri, askerleri bulunuyor. Gözler yine bir ceylan ararken bunların etrafını bir yamyam grubu sarıyor. Korku içinde kıvranıyorlar. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Çok geçmeden yamyamlar orada bulunan herkesi yiyor, sadece padişaha dokunmuyor. Çünkü yamyamların geleneğinde "eksik insan yemek yokmuş". Padişah o sevinçle saraya gidiyor. Aklına eski vezirinin dediği geliyor. Hemen emir veriyor eski veziri yanına çağırttırıyor. Vezire dönerek; "vezir sana şükran borcum var. Beni affet onca yıl seni suçsuz yere zindanlarda çürüttüm" diyor. Vezir gülerek; "padişahım bunda da bir hayır vardır" diyor. Padişah şaşırıyor; "yahu vezir her şeyi anladım da bunda ne hayır var peki" diyor. Vezir yine aheste tavrı ile "padişahım on yıl önce ben sizinle ava gidip sizin parmağınızı vurmasam, siz beni bugün de ava götürecektiniz ve bende eksiksiz insan olduğumdan dolayı yamyamlar beni de yiyecekti. Onun için her şey de hayır vardır padişahım canınızı sıkmayın" diyor. İnsan bazen hayatın, dünyanın çekilmez olduğu düşüncesine varıyor. İnsanın en sevdiği şeyler bile o günlerde insana itici geliyor. Hayat artık zevk değil acı verir bir hal alıyor. İnsan bu durumun içinde çıkabileceği bir şeyler arıyor. Küçücük bir karıncanın hareketi bile belki her şeyin ağırlığını alıveriyor. Bana göre en ilginci ise dünyanın en güzel, en kaliteli, başarılı sanatçıları da bu ruh haline girdikten sonra o eserleri meydana getiriyorlar. Dünyanın en ünlü ressamlarından birinin atölyesi bir gün yanıyor. Ressam onca zaman emek vererek yaptığı resimlerinin yandığını görünce üzüntüden harap oluyor. Ressam bunun üzerine dünyanın en güzel şeyinin resmini çizmeye karar veriyor. Ressam can sıkıntısıyla gezinmeye başlıyor. Yolda giderken dertli birinin denizi izlediğini görüyor. Yanına varıyor; "sizce dünyanın en güzel şeyi nedir" diye soruyor. Adam derince içini çektikten sonra, "sadakat" diyor. Ressam yoluna devam ediyor. Biraz ilerledikten sonra torununu seven yaşlı bir amcayı görüyor, yanına varıyor, "amca sizce dünyanın en güzel şeyi nedir" diyor. Yaşlı adam gülümseyerek, "şefkattir yavrum" diyor. Ressam devam ediyor. Yolda savaştan gelen bir asker görüyor. Bu defa da ona soruyor, "dünyanın en güzel şeyi nedir" diye. Asker umutla bakarak, "barıştır" diyor. Ressam bu duyduklarına bir anlam veremeden evine gidiyor. Evine vardığında kapıyı karısının açtığını görüyor ve hanımının tebessümünde "sadakati" görüyor. Kendisinin geldiğine sevinip boynuna atlayan çocukların gözlerinde "şefkati" görüyor. Sonra koltuğuna oturup evinde ki mutluluğa bakan ressam, bu defa "barışı" görüyor. Sonra bu ressam dünyanın en güzel şeyini buluyor ve resmini çiziyor. Adını da "evim" koyuyor.Sizin de bir veziriniz olsun, her zaman hayır dilesin, sizin de bir resminiz olsun, adı da eviniz olsun. Çünkü buna benim kadar sizinde ihtiyacınız var. Dünyanın en güzel mutluluğu sizi mutlu eden şeylerdir. Sizin de bir veziriniz olsun size sizin göremedikleriniz göstersin, sizin de bir resminiz olsun evinizin duvarında dursun, dünyanın en güzel şeyinin ne olduğunu hiçbir zaman unutturmasın. Onları yanınızdan, aklınızdan uzak tutmayın. Her zaman ihtiyacınız olabilir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012