Tüm Türkiye'de olduğu gibi Güneydoğu insanımızın da yüreği, Filistin'deki soykırım ve işgalden son derece mustarip. Hatta Filistin yarası, Şanlıurfa ve Harran'da bir başka sızlıyor. Niye mi? Çünkü o bölge üzerinde de benzer bir plan, "benzer bir ameliye" sözkonusu da ondan.
Hamdolsun ki, İkinci Kuvay-ı Milliye'nin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş bey ve kadrosunun konferans, panel ve sair kültürel etkinlikleri, oradaki oyunu bozdu. Güneydoğu insanımız oyunları farketti. Ancak, global odakların güdümündeki diyalogcular, oralardan henüz ellerini çekmediler.
70 yıl önce Filistin
Hatırlarsınız, 60-70 yıl önce Yahudiler, şu anda katliam yaptıkları Filistin'de işe yaramaz, ot bitmez, kervan geçmez arazileri, taşlık tarlaları gariban Filistinlilerden ucuz pahalı satın alma planı uygulamışlardı. İşin bu ilk safhasında, "ayak basma yeri" edindiler orada. Ardından Tevrat'taki "arz-ı mevud/vadedilmiş topraklar" inancına göre ilhak ettikçe ettiler, işgal ettikçe ettiler. Çöreklendikçe çöreklendiler.
Bu arada o bölgelerin, Filistinlilerin vatanı değil, tüm "dinlerin ortak mirası" olduğu söylemini, dünyanın beynine kazıdılar. Oraların İbrahim milletinin ortak mirası olduğuna "kürenin güya en akıllı muhafazakarları"nı bile ikna etmeyi başardılar. Şimdi ise Filistinlilere, öz vatanlarını dar ettiler, ediyorlar.
Harran'da benzer tezgah
Benzer oyun Şanlıurfa'mızda tezgahlandı, tezgahlanıyor. Dinlerarası diyalog tezgahtarları, "Hz. İbrahim'de buluşalım" sloganıyla dünyanın papaz ve hahamını Harran'a yığdılar. Yetmedi. Papalık misyonunun bir parçası olduğunu kendi zamane gazetesinde deklare eden bir "diyalog havarisi", bundan iki yıl evvel Papa'ya bir mektup sunarak "Harran'da papaz/haham ve hocaların yetişeceği bir ortak Ruhban Okulu" açılmasını teklif etti. Filistin benzerinde olduğu gibi "ortak miras hukuku"nu güçlendirecek kültürel adımların atılması için ruhbanlıkta öncülük yaptı. Politikacılarımız maalesef bu "riskli teklifler"e teşne oldular. Heybeli'deki papaz okulu başımıza ağrı olarak yetmiyormuş gibi, az kalsın Harran'da da bir ruhban okulu açacaklardı.
Bu projeye geçiş için, öncelikle Halilürrahman Camii'nin hemen arka tarafındaki geniş araziye "bir havra ve bir kilise inşası"nın projeleri geliştirildi. Fakat Kuvay-ı Milliye kadrosunun bu planı deşifre etmesiyle başlayan halkın yoğun tepkisi ve milli bütünlük noktasında hassas devlet erkanının engellemesi ile proje askıya alındı. Fakat bu arada Harran'da "dinlerarası diyalog"dan "dinlerarası emlak komisyonculuğu"na soyunanlar, fakr ü zaruret içindeki kimi halkımızın elinde bulunan taşlık arazilerin, ıssız mağaraların yüksek meblağlarla gayr-i müslimlere ve özellikle bölgeye iş sebebiyle gelen yahudilere satılmasına aracılık hizmetlerini hızlandırdılar. Dahası, ne kültürümüzde, ne geleneklerimizde, ne örfümüzde ve ne de dinimizde rastlanmayan biçimde "dinlerarası diyalog"un çok önemli bir açılımı olarak Müslüman hanımları yahudi ve hristiyanlarla evlendirme faslını başlattılar. Güya "o zaman oyuna getirildiklerini" söyleyen ve fakat hala diyalogculuktan vazgeçemeyen zavallı diyalogçu müftüler ve imamlar, bu "islam dışı" nikahı kıydılar. Aynen 40-50 sene önce Filistin'de olduğu gibi...
"Harran'a sahip çıkamazsın" denilecek
Bu çabalar sürerken bölgenin tarihi mirasının tüm "İbrahimi milletler"e ait olduğunu, diyalog programları ve yerli misyonerlik faaliyetleriyle sürdürdüler, sürdürüyorlar.
Haftasonu bir kez daha gördük ki, bu minval üzere "Harran'daki Filistin planı"nı oldukça ilerletmişler.
Güneydoğu insanı, bu alandaki çalışmaları, "dinsel diyalogcular"la "siyasal yenilikçiler"in işbirliği halinde devam ettirdiklerine dikkat çekiyor. Şanlıurfalılar dikkatlerimizi bu noktaya çekerken ben, yenilikçilerin danışmanlarından Nazif Gürdoğan'ın 17 Mart 2002 günü Yenişafak'taki yazısında Filistinlilerin kulağını çekercesine "Kudüs Museviler'in, Hristiyanlar'ın ve Müslümanlar'ın değil, 'İbrahim Milleti'nin başkentidir. Kim onu tek başına sahip olmaya kalkarsa, "Mukaddes Beyt"in mirası altında ezilmekten kurtulamaz" diye yazmasının hikmetini çözdüm.
Harran'ı da İbrahim Milleti'nin "ortak mirası"na dahil etmek isteyenlerin projesinin vahametini, bir kez daha fark ettim. Dinsel diyalogcular ve onların siyasal uzantıları, bu "ortak kültürel miras hukuku" göre yarın Şanlıurfalılarımıza diyecekler ki, "İbrahim milleti'nin ortak mirası olan şu Harran'da hak iddia edemezsiniz. Kim böyle bir hak iddia ederse, bunlar, dinlerarası mirası altında ezilmekten kurtulamaz." Aynen Filistinlilere denildiği gibi...
Anlaşılabildi mi şimdi, Şanlıurfa'daki Filistin yarasının ne olduğu?
Fenersiz yakalandılar
Güneydoğu halkı, Tayyip Erdoğan'ın Washington'da Fuller, Makovsky, Foxman, Abramovitz ve Barkley gibi kimi Yahudi ve CIA uzmanlarıyla olan seanslarında, Filistinde sapan taşıyla İsrail tanklarını taşlayanların terorist olup olmadıkları konusunda medyanın kendisine yönelttiği soruyu, "Bu konu benim bilgi alanıma girmiyor. Eğer terörizme bulaşmışlarsa teröristtirler" şeklinde cevaplamasını çok iyi algılamış.
Diyalogcular ve siyasal uzantıları, samimiyet sınavında fenersiz yakalamış. Dışarıda "gayr-i müslimleri okşayan" bu kabil söylemlere yapışanların güneydoğuda veya Türkiye'de Filistinlilerin haklarını "güya savunmaya" haklarının olup olmadığını çok iyi sorguluyor.
Güneydoğu halkı ve özellikle kıymetli Şanlıurfa ahalisi, Şaron'un "arz-ı mevud" sınırları içinde gördüğü Fırat havzası ve Harran bölgesinde "Filistin benzeri bir yara" açılmasına ortam hazırlayan diyalogculara ve yenilikçi uzantılarına artık pirim vermiyor. Kuvay-ı Milliye ruhunun Türkiye'mizin istikbal ve istiklalinin yegane teminatı olduğunu çooook iyi biliyor. Güneydoğu seyahatimizde bunu yakınen gördük.
Anlayana, sivrisinek saz... demiş atalarımız.
Hamdolsun ki, İkinci Kuvay-ı Milliye'nin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş bey ve kadrosunun konferans, panel ve sair kültürel etkinlikleri, oradaki oyunu bozdu. Güneydoğu insanımız oyunları farketti. Ancak, global odakların güdümündeki diyalogcular, oralardan henüz ellerini çekmediler.
70 yıl önce Filistin
Hatırlarsınız, 60-70 yıl önce Yahudiler, şu anda katliam yaptıkları Filistin'de işe yaramaz, ot bitmez, kervan geçmez arazileri, taşlık tarlaları gariban Filistinlilerden ucuz pahalı satın alma planı uygulamışlardı. İşin bu ilk safhasında, "ayak basma yeri" edindiler orada. Ardından Tevrat'taki "arz-ı mevud/vadedilmiş topraklar" inancına göre ilhak ettikçe ettiler, işgal ettikçe ettiler. Çöreklendikçe çöreklendiler.
Bu arada o bölgelerin, Filistinlilerin vatanı değil, tüm "dinlerin ortak mirası" olduğu söylemini, dünyanın beynine kazıdılar. Oraların İbrahim milletinin ortak mirası olduğuna "kürenin güya en akıllı muhafazakarları"nı bile ikna etmeyi başardılar. Şimdi ise Filistinlilere, öz vatanlarını dar ettiler, ediyorlar.
Harran'da benzer tezgah
Benzer oyun Şanlıurfa'mızda tezgahlandı, tezgahlanıyor. Dinlerarası diyalog tezgahtarları, "Hz. İbrahim'de buluşalım" sloganıyla dünyanın papaz ve hahamını Harran'a yığdılar. Yetmedi. Papalık misyonunun bir parçası olduğunu kendi zamane gazetesinde deklare eden bir "diyalog havarisi", bundan iki yıl evvel Papa'ya bir mektup sunarak "Harran'da papaz/haham ve hocaların yetişeceği bir ortak Ruhban Okulu" açılmasını teklif etti. Filistin benzerinde olduğu gibi "ortak miras hukuku"nu güçlendirecek kültürel adımların atılması için ruhbanlıkta öncülük yaptı. Politikacılarımız maalesef bu "riskli teklifler"e teşne oldular. Heybeli'deki papaz okulu başımıza ağrı olarak yetmiyormuş gibi, az kalsın Harran'da da bir ruhban okulu açacaklardı.
Bu projeye geçiş için, öncelikle Halilürrahman Camii'nin hemen arka tarafındaki geniş araziye "bir havra ve bir kilise inşası"nın projeleri geliştirildi. Fakat Kuvay-ı Milliye kadrosunun bu planı deşifre etmesiyle başlayan halkın yoğun tepkisi ve milli bütünlük noktasında hassas devlet erkanının engellemesi ile proje askıya alındı. Fakat bu arada Harran'da "dinlerarası diyalog"dan "dinlerarası emlak komisyonculuğu"na soyunanlar, fakr ü zaruret içindeki kimi halkımızın elinde bulunan taşlık arazilerin, ıssız mağaraların yüksek meblağlarla gayr-i müslimlere ve özellikle bölgeye iş sebebiyle gelen yahudilere satılmasına aracılık hizmetlerini hızlandırdılar. Dahası, ne kültürümüzde, ne geleneklerimizde, ne örfümüzde ve ne de dinimizde rastlanmayan biçimde "dinlerarası diyalog"un çok önemli bir açılımı olarak Müslüman hanımları yahudi ve hristiyanlarla evlendirme faslını başlattılar. Güya "o zaman oyuna getirildiklerini" söyleyen ve fakat hala diyalogculuktan vazgeçemeyen zavallı diyalogçu müftüler ve imamlar, bu "islam dışı" nikahı kıydılar. Aynen 40-50 sene önce Filistin'de olduğu gibi...
"Harran'a sahip çıkamazsın" denilecek
Bu çabalar sürerken bölgenin tarihi mirasının tüm "İbrahimi milletler"e ait olduğunu, diyalog programları ve yerli misyonerlik faaliyetleriyle sürdürdüler, sürdürüyorlar.
Haftasonu bir kez daha gördük ki, bu minval üzere "Harran'daki Filistin planı"nı oldukça ilerletmişler.
Güneydoğu insanı, bu alandaki çalışmaları, "dinsel diyalogcular"la "siyasal yenilikçiler"in işbirliği halinde devam ettirdiklerine dikkat çekiyor. Şanlıurfalılar dikkatlerimizi bu noktaya çekerken ben, yenilikçilerin danışmanlarından Nazif Gürdoğan'ın 17 Mart 2002 günü Yenişafak'taki yazısında Filistinlilerin kulağını çekercesine "Kudüs Museviler'in, Hristiyanlar'ın ve Müslümanlar'ın değil, 'İbrahim Milleti'nin başkentidir. Kim onu tek başına sahip olmaya kalkarsa, "Mukaddes Beyt"in mirası altında ezilmekten kurtulamaz" diye yazmasının hikmetini çözdüm.
Harran'ı da İbrahim Milleti'nin "ortak mirası"na dahil etmek isteyenlerin projesinin vahametini, bir kez daha fark ettim. Dinsel diyalogcular ve onların siyasal uzantıları, bu "ortak kültürel miras hukuku" göre yarın Şanlıurfalılarımıza diyecekler ki, "İbrahim milleti'nin ortak mirası olan şu Harran'da hak iddia edemezsiniz. Kim böyle bir hak iddia ederse, bunlar, dinlerarası mirası altında ezilmekten kurtulamaz." Aynen Filistinlilere denildiği gibi...
Anlaşılabildi mi şimdi, Şanlıurfa'daki Filistin yarasının ne olduğu?
Fenersiz yakalandılar
Güneydoğu halkı, Tayyip Erdoğan'ın Washington'da Fuller, Makovsky, Foxman, Abramovitz ve Barkley gibi kimi Yahudi ve CIA uzmanlarıyla olan seanslarında, Filistinde sapan taşıyla İsrail tanklarını taşlayanların terorist olup olmadıkları konusunda medyanın kendisine yönelttiği soruyu, "Bu konu benim bilgi alanıma girmiyor. Eğer terörizme bulaşmışlarsa teröristtirler" şeklinde cevaplamasını çok iyi algılamış.
Diyalogcular ve siyasal uzantıları, samimiyet sınavında fenersiz yakalamış. Dışarıda "gayr-i müslimleri okşayan" bu kabil söylemlere yapışanların güneydoğuda veya Türkiye'de Filistinlilerin haklarını "güya savunmaya" haklarının olup olmadığını çok iyi sorguluyor.
Güneydoğu halkı ve özellikle kıymetli Şanlıurfa ahalisi, Şaron'un "arz-ı mevud" sınırları içinde gördüğü Fırat havzası ve Harran bölgesinde "Filistin benzeri bir yara" açılmasına ortam hazırlayan diyalogculara ve yenilikçi uzantılarına artık pirim vermiyor. Kuvay-ı Milliye ruhunun Türkiye'mizin istikbal ve istiklalinin yegane teminatı olduğunu çooook iyi biliyor. Güneydoğu seyahatimizde bunu yakınen gördük.
Anlayana, sivrisinek saz... demiş atalarımız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019