"Sonunda servet ve refahla şımarmışlarını azapla yakaladığımızda, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar." (Müminûn-64)Atalarımız; "Yağmasa da gürlemek" diye müthîş bir karakter tarifi bırakmış! Çoğu hikmetli söz ve kavramları olduğu gibi, bunu da hemen hepimiz, bize ne dediğini veya kime ne dediğimizi bilmeden kullanırız!Bilinir ki her yağmur öncesinde; gök gürler, şimşek çakar, yıldırım düşer. Bulunduğumuz mahalde yağmur yağmasa da hepimiz, önce şimşeğin şavkını görür, uzaklığına göre birkaç saniye sonra da gökgürültüsünü duyarız. Bunları görüp duyarken bizim bölgeye yağmayan yağmuru veya bizim beldeye yağıyorsa gökgürültüsü ve şimşek çakışını duymaz-görmez gibi davranırız! Çünkü insanız! Çünkü noksan ve eksik yaratıldığımızın farkında olarak veya olmayarak -İlâhi Kudretçe- yapılan sessiz iş bölümü sonucu yapılmış başımızı soktuğumuz bir hânedeyizdir. Dışarıda değilsek yağmurdan da, doludan da, fırtınadan da emînizdir!Camın önüne oturup romantik duygular içinde yağan yağmuru, çakan şimşeği, sert rüzgârın ağaçlara baş eğdirişini izlerken; dışarıdaki yolcuları, yağmur altında ıslananları, öfkeli rüzgârdan sığınacak dalda arayanları hatırlayamazsak, adamlığımızda da eksiklik yok mudur?Düşünsek hatırlayacak ve fark edeceğiz ki; tenkît, dünyanın en kolay işi!...Göreceğiz ki etkisiz, yetkisiz kişilere yapılan dedi-kodu mahiyetli şikâyet, bütün âcizlerin veya acemilerin ortak işi...Bizi ve çevremizi, dolayısıyla milleti rahatsız eden sebepleri görüp ondan acizce şikâyet edersek, bütün tembellerin yaptığı gibi kendi kendimize tenkît edersek karakterimizde eksiklik-noksanlık yok mudur?Bir yere gidilecekse, bir hedefe varılacaksa; atımız, arabamız, aracımız yok diye yerimizde acizce durmak iş midir? Hızına güvenerek yatan şımarık tavşanı, yarışta geçen kaplumbağa hikâyesini bilmeyenimiz var mıdır? Bile bile araçsızlığı bahane ederek şikâyetlenip yerinde duranlar, yürüyenler tarafından da geçilmezler mi?Mücâdelecinin, savaşçının, yolcunun, idealistin işi; önce olmasa da mutlaka menzîle varmak değil midir?Menzîle varmaktan araç yok diye üşenenlerin, yolun uzunluğu ve meşakkatinden korkanların, uzun soluklu yarışlarda ne işi olabilir?Ayakkabı kutularından etrafa yayılan milyar dolarlarla hayır işi yapacakları söylenen ve kamu vicdânını rahatsız eden bu hâlin savunucusunun "Alnı secdeli Başbakan"ın olduğu bir ülkede; bütün herşeyini ihtiyacı olana verebilen sahâvet sahiplerinin, cömert eli açıkların, galibiyetinden daha doğal ne vardır?30 Mart akşamına kadar girdiğimiz zor yarışta; "servet ve refahla azıp firavunlaşmış kodamanlar"ı geçmemizden, onlara galip gelmemizden daha doğal, daha kolay ne olabilir?Madem ki bir kutlu sefere çıktık, madem ki bir hedefe varma buyruğunu aldık; kutlu seferin coşkusunu doyasıya yaşamalıyız! Bize bu görevi lâyık gören Baştürk'ün buyruğunu yerine getirmek için; teknik donanımlı, ayakkabı kutularından rüzgârın etrafa dağıttıklarını toplamaya çalışan harîsleri, son model aracı yakıtı biterek yolda kalmış "servet ve refahla azıp firavunlaşmış kodamanlar"ı geçmeye mecburuz ki -Vallahi- bu mecbûriyet çok kutlu ve bir o kadar da keyiflidir...YOLCU YOLUYLA, YOL YOLCUSUYLA GÜZELDİR vesselâm...Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017