Bir dostun hasret dolu mektubundan satırlar... Bu sevdadan güç almış yürekler var etmek için çırpınmaktayız. Sevdaya aşkı, aşka fedakarlığı, fedakarlığa itaati katarak ilerliyoruz.
Kelimeleri belki de kağıda dönüp bakmadan yazacağım, belki de daldan dala atlayarak, ne anlattığımı bilmeden yazacağım. Ölümü bir dua bildik dudaklarımızda, sevdayı onulmaz bir yara bildik yüreklerimizde, umudu denizin mavisi gibi yazdık gözlerimize... Aşkı belki de hiç yaşamadan anlattık, destan yaptık dillere, dilden dile anlatıldı, şiirlere konu oldu Doğu'nun aşkları. Hayatın anlamını sorgulayamadık. Neydi hayat, amacı neydi? "Biz hangi mumun pervanesiydik? Ya da pervanesiyiz. Hangi dağın kuşuyuz. Etrafında dönecek bir mumumuz yok mu acaba? Sahte parıltılara mı kanıyoruz? Yoksa bir dağımız yok mu? Hedeflediğimiz, varmak istediğimiz dağ yok mu acaba?"
Denizdeki martının bir uçuş sebebi var mı? Onun da bir yaratılış gerçeği yok mu? Bütün kainatın varoluşunda bir hikmet yok mu? Sorular, sorular ve sorular... binlerce soru cevapsız; gönül sayfamızda.
Anlamsızlık... Her şeyin anlamsızlığı var ruhlarda. Bir nebze oyamıyoruz anlamsızlığı. Ümit fışkıracak diye başka gözlere umut bağlamışız. Başka ellerden iş bekler haldeyiz. Başkalarının aşkını kıskanıyoruz... Beyinleri temizlemeyi kim düşünüyor. Ben mi, o mu, sen mi? Peki ya kim?.. Kalem beynime veya yüreğime tutsak, kağıda aşık şekilde hareket etti, parmaklarımda. Yazdıklarımın altına imzamı koyuyorum.
Aslında her ayrılık bir ölüm, her ölüm bir yanıyla ayrılık. Toplum kişinin bir gediğini bulup kendi rengini üflemeye çalışan dayatmalar manzumesi... Toplumun hırçın rüzgarlarına karşı yüreklerimizi bir hisar yapmanın zamanı galiba...
Kara bulutların üzerimize çöreklenmesi nedendir acaba? Belki de bir rahmet yağmuru bırakmak içindir... Çünkü beyaz bulutlar yağmur yağdırmaz.
Gün gün olur, ben gün ile doğarım
Tan yerinde ben anamı ararım
Elim uzatıp hep boşluğu sararım
Delik delik deşilmiş asumana dalarım
Bir gariplik çöktü buruk gönlüme
Hasret deste olup düştü önüme
Sel sel oldu gözyaşlarım gözümde
Hüzünle karışık âhlar düştü dilime
Sürgün oldum sevdaların ilinden
Neler çektim uslanmayan gönülden
Ne ağıtlar öğrendim de bülbülden
Ağıtlar ciğer deler ayrı düşünce gülden
Baharımda açmaz oldu çiçekler
Cümlelerde kayboldu ki sözcükler
Çiçek dala dal yaprağa küsmüşler
Tarihin mezarına bir sevdayı gömmüşler...
Kelimeleri belki de kağıda dönüp bakmadan yazacağım, belki de daldan dala atlayarak, ne anlattığımı bilmeden yazacağım. Ölümü bir dua bildik dudaklarımızda, sevdayı onulmaz bir yara bildik yüreklerimizde, umudu denizin mavisi gibi yazdık gözlerimize... Aşkı belki de hiç yaşamadan anlattık, destan yaptık dillere, dilden dile anlatıldı, şiirlere konu oldu Doğu'nun aşkları. Hayatın anlamını sorgulayamadık. Neydi hayat, amacı neydi? "Biz hangi mumun pervanesiydik? Ya da pervanesiyiz. Hangi dağın kuşuyuz. Etrafında dönecek bir mumumuz yok mu acaba? Sahte parıltılara mı kanıyoruz? Yoksa bir dağımız yok mu? Hedeflediğimiz, varmak istediğimiz dağ yok mu acaba?"
Denizdeki martının bir uçuş sebebi var mı? Onun da bir yaratılış gerçeği yok mu? Bütün kainatın varoluşunda bir hikmet yok mu? Sorular, sorular ve sorular... binlerce soru cevapsız; gönül sayfamızda.
Anlamsızlık... Her şeyin anlamsızlığı var ruhlarda. Bir nebze oyamıyoruz anlamsızlığı. Ümit fışkıracak diye başka gözlere umut bağlamışız. Başka ellerden iş bekler haldeyiz. Başkalarının aşkını kıskanıyoruz... Beyinleri temizlemeyi kim düşünüyor. Ben mi, o mu, sen mi? Peki ya kim?.. Kalem beynime veya yüreğime tutsak, kağıda aşık şekilde hareket etti, parmaklarımda. Yazdıklarımın altına imzamı koyuyorum.
Aslında her ayrılık bir ölüm, her ölüm bir yanıyla ayrılık. Toplum kişinin bir gediğini bulup kendi rengini üflemeye çalışan dayatmalar manzumesi... Toplumun hırçın rüzgarlarına karşı yüreklerimizi bir hisar yapmanın zamanı galiba...
Kara bulutların üzerimize çöreklenmesi nedendir acaba? Belki de bir rahmet yağmuru bırakmak içindir... Çünkü beyaz bulutlar yağmur yağdırmaz.
Gün gün olur, ben gün ile doğarım
Tan yerinde ben anamı ararım
Elim uzatıp hep boşluğu sararım
Delik delik deşilmiş asumana dalarım
Bir gariplik çöktü buruk gönlüme
Hasret deste olup düştü önüme
Sel sel oldu gözyaşlarım gözümde
Hüzünle karışık âhlar düştü dilime
Sürgün oldum sevdaların ilinden
Neler çektim uslanmayan gönülden
Ne ağıtlar öğrendim de bülbülden
Ağıtlar ciğer deler ayrı düşünce gülden
Baharımda açmaz oldu çiçekler
Cümlelerde kayboldu ki sözcükler
Çiçek dala dal yaprağa küsmüşler
Tarihin mezarına bir sevdayı gömmüşler...
Derya Şüheda Terzi / diğer yazıları
- Bir şairin gece serüveni / 27.06.2001
- Limanı tarumar olmuş gemiler ne yapsın / 26.06.2001
- Ömür ağacı / 20.06.2001
- Raflardaki krallar / 19.06.2001
- Evrim safsatasına bir derkenar / 16.06.2001
- Okuma sanatına dair / 11.06.2001
- Yağmura sırdaş / 09.06.2001
- Gönül sayfası / 08.06.2001
- İstanbul'da Üsküdar / 07.06.2001
- Kamuflaj tekniği / 05.06.2001
- Limanı tarumar olmuş gemiler ne yapsın / 26.06.2001
- Ömür ağacı / 20.06.2001
- Raflardaki krallar / 19.06.2001
- Evrim safsatasına bir derkenar / 16.06.2001
- Okuma sanatına dair / 11.06.2001
- Yağmura sırdaş / 09.06.2001
- Gönül sayfası / 08.06.2001
- İstanbul'da Üsküdar / 07.06.2001
- Kamuflaj tekniği / 05.06.2001