Bugün anneler ve babalar gençlerden şikâyetçi. Siyasetçiler de gençlerden şikâyetçi. Öğretmenler de gençlerden şikâyetçi. Toplum da gençlerden şikâyetçi. Sokaklar da gençlerden şikâyetçi. Yani genç nesilden hemen herkes şikâyetçi.
Ama gerçek olan bu gençlerin babası da, annesi de biziz. İnsan hiç evladından şikâyet eder mi? Eder. Peki, biz ne yaptık veya neleri yapmadık da şimdi evlatlarımızda şikâyetçiyiz? (Düşünme süresi sınırsız)
Maalesef kimliksiz bir gençlik ortaya çıktı. Öğrencilere bakıyorum acaba biz mi yanlış öğrenciydik, yoksa çocuklarımız mı öğrenciliği yanlış anlamış, diyorum. Üniversite öğrencilerini görünce zaten kendimi bir başka memlekette hissediyorum.
Sokaklar da aynı. Örtülüsü de, saçı açığı da, erkeği de vs. hep aynı. Kimisi örtüyü tarz yapmış, kimisi pantolonunu paramparça ettirmiş, kimisi kadın formatına girmiş, kimisi parfüm deposunda yıkanmış vs. Hele diyalogları hiç sormayın!
Ama gerçek olan bu gençler bizim evlatlarımız. Hani saçımı süpürge ettim, hayatımı senin için çalışarak geçirdim, dediğimiz çocuklar bunlar. Bu çocuklar bu hale nasıl geldi? Bu süreçte başta anne-babalar olmak üzere etkili ve yetkili kurumlar ne yapıyordu?
Böyle bir gençliğin ortaya çıkmasında ben üç kurumu direkt sorumlu olarak görüyorum: Aile, siyaset ve eğitim.
Siyaset ve eğitimin hiç milli olma hedefi olmadığı için plan ve uygulamaları da bu milletin genleriyle çatıştı. Haçlı batının isteği daha doğrusu planları da bu yöndeydi. Yani Avrupa istedi, bizimkiler de çağdaşlık, diye gençliğimizi onların standartlarına uydurdu.
Ya aile! Terbiye, kavramı sözlüklere hapsedildi. Kapitalizme esir edilmiş ve hayatta kalmak için çalışmak zorunda kalan anne ve babalar haliyle çocuklarını ihmal ettiler. Yani çocuklarına yeterince zaman ayıramadılar. Haliyle o aile bağı gevşedi, anne-baba sıcaklığı hissedilmez oldu. Yani terbiye kurumu çöktü. Oysa terbiye, mükemmel insan profilinin temelidir.
Prof. Dr. Haydar Baş, terbiye konusunda şöyle der; "Terbiyede taklit esastır. Yani siz, çocuğun mantığına hitap ederek, ona anlatarak onu adam edemezsiniz. Akşama kadar konuş, konuş bir şey elde edemezsin. Ona bir mesele anlatırsın ama o çocuğu istediğin noktaya taşıyamazsın. O bir haldir, davranış biçimidir. İşte onu ortaya koyacaksın?" (Hikmetin Sırları sh: 288)
Tabi hemen aklımıza, 'terbiyede taklit esas ama kim, hangi mantık esas alınmalı ki, o mantık ve kişi ilk önce anne-babalar tarafından taklit edilsin ve bu taklit çocuklara örnek (terbiye) olsun?
Tabi bunun cevabı tektir, nettir; Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'i ve de bu anlayışı günümüze taşıyan hakiki Allah dostlarıdır.
"Bir ülkede o ülkenin, o milletin, o devletin kazanılmış insanı yoksa o milletin bir adım ileri gitmesi asla mümkün olamaz. Bizim uzun yıllardan beri yanlış yaptığımız nokta, kendi yararımıza vatandaşımızı kazanmadık?
Düşünebiliyor musunuz, bizim bir Türk beyefendisi modelimiz yok, bir Türk hanımefendisi modelimiz yok. Ne oluyor? Avrupa'ya gidiyor, geliyor bakıyorsunuz olmuş Avrupalı. Amerika'ya gidiyor geliyor olmuş Amerikalı. Yazık günah değil mi?
İnsanlık tarihinde bütün insanlara örnek olmuş bir milletin, bir delikanlı bir hanımefendi modeli yok. Böyle şey mi olur? Geçmişimiz de bu yok mu? Var. İşte Hoca Ahmet Yeseviler, Ahi Evranlar, Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaş-ı Veliler...
Onlar bu potansiyeli yoğurmuş ve bir medeniyet kimliği oluşturmuşlardır. Bakın onlarda merhamet var, şefkat var, adalet var, hürmet var, saygı var, iffet var, bir model bu, hanımefendi modeli. Erkeğe bakıyorsun düşenin elinden tutuyor, yardım ediyor, insanlara yukarıdan bakmıyor adil bir insan. Bugün toplumun buna ihtiyacı var. İşte bizim eğitimimizin temel anlayışı bu olacak." (Prof. Dr. Haydar Baş Yeni Mesaj Gazetesi 25-03-2011)
Tablo hiç iyi değil ama çaresizde değiliz. Çünkü O var. Prof. Dr. Haydar Baş var.
Ama gerçek olan bu gençlerin babası da, annesi de biziz. İnsan hiç evladından şikâyet eder mi? Eder. Peki, biz ne yaptık veya neleri yapmadık da şimdi evlatlarımızda şikâyetçiyiz? (Düşünme süresi sınırsız)
Maalesef kimliksiz bir gençlik ortaya çıktı. Öğrencilere bakıyorum acaba biz mi yanlış öğrenciydik, yoksa çocuklarımız mı öğrenciliği yanlış anlamış, diyorum. Üniversite öğrencilerini görünce zaten kendimi bir başka memlekette hissediyorum.
Sokaklar da aynı. Örtülüsü de, saçı açığı da, erkeği de vs. hep aynı. Kimisi örtüyü tarz yapmış, kimisi pantolonunu paramparça ettirmiş, kimisi kadın formatına girmiş, kimisi parfüm deposunda yıkanmış vs. Hele diyalogları hiç sormayın!
Ama gerçek olan bu gençler bizim evlatlarımız. Hani saçımı süpürge ettim, hayatımı senin için çalışarak geçirdim, dediğimiz çocuklar bunlar. Bu çocuklar bu hale nasıl geldi? Bu süreçte başta anne-babalar olmak üzere etkili ve yetkili kurumlar ne yapıyordu?
Böyle bir gençliğin ortaya çıkmasında ben üç kurumu direkt sorumlu olarak görüyorum: Aile, siyaset ve eğitim.
Siyaset ve eğitimin hiç milli olma hedefi olmadığı için plan ve uygulamaları da bu milletin genleriyle çatıştı. Haçlı batının isteği daha doğrusu planları da bu yöndeydi. Yani Avrupa istedi, bizimkiler de çağdaşlık, diye gençliğimizi onların standartlarına uydurdu.
Ya aile! Terbiye, kavramı sözlüklere hapsedildi. Kapitalizme esir edilmiş ve hayatta kalmak için çalışmak zorunda kalan anne ve babalar haliyle çocuklarını ihmal ettiler. Yani çocuklarına yeterince zaman ayıramadılar. Haliyle o aile bağı gevşedi, anne-baba sıcaklığı hissedilmez oldu. Yani terbiye kurumu çöktü. Oysa terbiye, mükemmel insan profilinin temelidir.
Prof. Dr. Haydar Baş, terbiye konusunda şöyle der; "Terbiyede taklit esastır. Yani siz, çocuğun mantığına hitap ederek, ona anlatarak onu adam edemezsiniz. Akşama kadar konuş, konuş bir şey elde edemezsin. Ona bir mesele anlatırsın ama o çocuğu istediğin noktaya taşıyamazsın. O bir haldir, davranış biçimidir. İşte onu ortaya koyacaksın?" (Hikmetin Sırları sh: 288)
Tabi hemen aklımıza, 'terbiyede taklit esas ama kim, hangi mantık esas alınmalı ki, o mantık ve kişi ilk önce anne-babalar tarafından taklit edilsin ve bu taklit çocuklara örnek (terbiye) olsun?
Tabi bunun cevabı tektir, nettir; Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'i ve de bu anlayışı günümüze taşıyan hakiki Allah dostlarıdır.
"Bir ülkede o ülkenin, o milletin, o devletin kazanılmış insanı yoksa o milletin bir adım ileri gitmesi asla mümkün olamaz. Bizim uzun yıllardan beri yanlış yaptığımız nokta, kendi yararımıza vatandaşımızı kazanmadık?
Düşünebiliyor musunuz, bizim bir Türk beyefendisi modelimiz yok, bir Türk hanımefendisi modelimiz yok. Ne oluyor? Avrupa'ya gidiyor, geliyor bakıyorsunuz olmuş Avrupalı. Amerika'ya gidiyor geliyor olmuş Amerikalı. Yazık günah değil mi?
İnsanlık tarihinde bütün insanlara örnek olmuş bir milletin, bir delikanlı bir hanımefendi modeli yok. Böyle şey mi olur? Geçmişimiz de bu yok mu? Var. İşte Hoca Ahmet Yeseviler, Ahi Evranlar, Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaş-ı Veliler...
Onlar bu potansiyeli yoğurmuş ve bir medeniyet kimliği oluşturmuşlardır. Bakın onlarda merhamet var, şefkat var, adalet var, hürmet var, saygı var, iffet var, bir model bu, hanımefendi modeli. Erkeğe bakıyorsun düşenin elinden tutuyor, yardım ediyor, insanlara yukarıdan bakmıyor adil bir insan. Bugün toplumun buna ihtiyacı var. İşte bizim eğitimimizin temel anlayışı bu olacak." (Prof. Dr. Haydar Baş Yeni Mesaj Gazetesi 25-03-2011)
Tablo hiç iyi değil ama çaresizde değiliz. Çünkü O var. Prof. Dr. Haydar Baş var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025