Denktaş, Klerides'le yaptığı son görüşmeden çıkar çıkmaz Vakıflar Genel Müdürü'nü çağırarak Maraş'ın tapuları ile ilgili dosyayı istemiş.
Ecevit'in 1974'ten beri anlaşma karşılığı Rum'a teslim edeceğini peşinen ifade ettiği ve bunun için de o yıldan beri iskâna açılmayan üç vatan toprağından birisidir Maraş.
Diğer ikisi Erenköy ile Akıncılar'dır.
Rum da o yıldan beri bu üç bölgeyi cebinde bilir ve pazarlığa başka yerleri isteyerek oturur, Lefke, Güzelyurt, ara bölge, Magosa Limanı, Lefkoşa Uluslar arası Havaalanı gibi. Denktaş 1992'de KKTC'nin elinde mevcut ada toprakları olan % 36'dan % 29'a inmiştir. Rum; bunun da verildiğini kabul edip cebine koymuş ve pazarlığı bu sefer % 25'ten açmıştır.
Yâni Türk tarafı; 1974'den beri masaya oturduğunda hep toprak vermekte fakat karşılığında bir şey alamamaktadır. Allah'tan Rum kabul etmeyip daha fazla istemektedir. Bir an "Tamam, kabul" dese Türkler karşılıksız % 10 toprak vermiş olacaktır.
Bütün bu pazarlıkların yürütüldüğü 1974'ten beri Türkiye'de kaç hükümetin değiştiği kimsenin hatırında değildir. Fakat Kıbrıs Türk tarafında hep değişmeyen tek adam, daima Denktaş vardır.
Hâl böyleyken Denktaş'ın son görüşmeden çıkar çıkmaz Maraş'ın tapusunu istemesi oldukça anlam kazanmaktadır.
Maraş; İngiliz işgalinin olduğu 1877-78 yılında % 80'i ile Türklere ait olan bir vakıf arazisi idi.
Kayıtlarda Maraş'ın tapusunun Denktaş'a veya ailesine intikal ettiğine ilişkin bir belge mevcut değildir.
O halde Denktaş hangi hakla, neyin tapusunu istemektedir, Ecevit hangi hakla 1974'ten bu yana, şehit kanları karşılığı alınmış vatan toprağını iskâna açmamıştır?
Bunların üstüne İsmail Cem'in son KKTC ziyaretinde yetkililer, basın mensupları ve STÖ'ler ile ayrı ayrı ve "gizli" yaptığı toplantılar iyice mide bulandırmaktadır.
Kuzey Kıbrıs'ta son Klerides görüşmesi büyük iyimserlik uyandırmış, buna karşılık Rum kesiminde tepki ile karşılanmıştır.
Görüşmenin yapıldığı Ledra Palas'a Türkiye'den gelenler dahil 300 Türk gazeteci ilgi göstermiş, Rum-Yunan gazeteci sayısı ise 30-40 ile sınırlı kalmıştır.
Klerides Denktaş'ın yemeğine gelirken KKTC'li STÖ'ler tarafından sevgi gösterileri ile karşılanmış, Rumca pankartlar taşınmıştır.
Kuzey Kıbrıs'ta kamuoyu ezici bir çoğunlukla "Türkiye olmadan da AB'ye girmeli" düşüncesindedir.
Bunun böyle olmasında üç etken vardır. 1. 1974'ten bu yana görev yapan Türk hükümetlerinin beceriksizliği; 2. Denktaş'ın yönetimi; 3. ABD-AB'nin yoğun çalışmaları.
Üç faktörün ikisi sürekli değişken, biri asla ve hiç değişmeyen olduğuna göre sorumlu kimdir dersiniz?
AB ve ABD son yıllarda oluk oluk akıttıkları dolarlarla KKTC'de kamuoyu oluşturmak için gazete çıkarmış, STÖ'ler kurdurmuş ve "başarılı" da olmuştur.
1974 dönemi KTFD hükümetlerinin Ecevit'ten icazetli-empoze ekonomi bakanı Alper Orhon'un harekâtta şehit düşen kardeşi Ecvet Yusuf'un şimdi tarih öğretmeni (devlet memuru) olan kızı, yâni şehit kızı Nilgün Hanım bile malûm "Avrupa" gazetesinde bir yazı yazarak Türk ordusunu işgalcilikle suçlamıştır.
Denktaş, Klerdise'le olan görüşmesinde Rum tarafının tek taraflı ve adanın tek temsilcisi olarak AB'ye girmesi konusunu hiç açmamıştır.
Bütün bu anlatılanlardan sonra fotoğrafın bütünün şu şekilde yorumlamaya ne dersiniz:
KKTC'de AB rüzgârı esmekte, halk Türkiye olmadan da AB'ye girmekte bir sakınca görmemektedir.
Türkiye'de hükümet de AB için kelleyi koltuğa almış durumdadır.
1958-1998 arası Kıbrıs'ta Türklerin can ve mal güvenliği için "milliyetçilik" prim yapıyor, politika asker ağırlıklı yürütülüyordu.
1998'den itibaren (57'inci Cumhuriyet Hükümeti) AB rüzgârlarının yoğun bir şekilde esmesiyle; egemenliği devre hazır olmayan, tek devlet-tek millet-tek dil-tek bayrak düşüncesindeki asker geri plâna atılamaya, Kıbrıs politikasında da AB'ciler ağır basmaya başlamıştır.
Denktaş her devirde Türkiye'nin yanındadır. Türkiye'de asker güçlü ise askerin, politikacılar güçlü ise politikacıların...
Denktaş'ın teknesinin yelkenleri de 57'inci hükümetle beraber AB rüzgârı ile dolmaya başlamıştır.
Evet; genç, çiçeği burnunda diplomatlara iki şıklı mezuniyet sorusu şu;
"a. Denktaş Klerides'le son görüşmesinde; Rum kesiminin tek temsilci olarak ve tek taraflı AB üyeliğine karşı olan resmî Türk görüşünü neden hiç gündeme getirmemiştir? b. Yemekte yanına danışmanı olarak neden Türkiye'den kimseyi değil de 'Sir' Münir'in oğlunu almıştır?"
Bilenleri; kıymetli Muharrem Bayraktar'dan rica edeceğim "Diyalog"a çıkarsın da hep beraber ilimlerinden istifade edelim.
Ecevit'in 1974'ten beri anlaşma karşılığı Rum'a teslim edeceğini peşinen ifade ettiği ve bunun için de o yıldan beri iskâna açılmayan üç vatan toprağından birisidir Maraş.
Diğer ikisi Erenköy ile Akıncılar'dır.
Rum da o yıldan beri bu üç bölgeyi cebinde bilir ve pazarlığa başka yerleri isteyerek oturur, Lefke, Güzelyurt, ara bölge, Magosa Limanı, Lefkoşa Uluslar arası Havaalanı gibi. Denktaş 1992'de KKTC'nin elinde mevcut ada toprakları olan % 36'dan % 29'a inmiştir. Rum; bunun da verildiğini kabul edip cebine koymuş ve pazarlığı bu sefer % 25'ten açmıştır.
Yâni Türk tarafı; 1974'den beri masaya oturduğunda hep toprak vermekte fakat karşılığında bir şey alamamaktadır. Allah'tan Rum kabul etmeyip daha fazla istemektedir. Bir an "Tamam, kabul" dese Türkler karşılıksız % 10 toprak vermiş olacaktır.
Bütün bu pazarlıkların yürütüldüğü 1974'ten beri Türkiye'de kaç hükümetin değiştiği kimsenin hatırında değildir. Fakat Kıbrıs Türk tarafında hep değişmeyen tek adam, daima Denktaş vardır.
Hâl böyleyken Denktaş'ın son görüşmeden çıkar çıkmaz Maraş'ın tapusunu istemesi oldukça anlam kazanmaktadır.
Maraş; İngiliz işgalinin olduğu 1877-78 yılında % 80'i ile Türklere ait olan bir vakıf arazisi idi.
Kayıtlarda Maraş'ın tapusunun Denktaş'a veya ailesine intikal ettiğine ilişkin bir belge mevcut değildir.
O halde Denktaş hangi hakla, neyin tapusunu istemektedir, Ecevit hangi hakla 1974'ten bu yana, şehit kanları karşılığı alınmış vatan toprağını iskâna açmamıştır?
Bunların üstüne İsmail Cem'in son KKTC ziyaretinde yetkililer, basın mensupları ve STÖ'ler ile ayrı ayrı ve "gizli" yaptığı toplantılar iyice mide bulandırmaktadır.
Kuzey Kıbrıs'ta son Klerides görüşmesi büyük iyimserlik uyandırmış, buna karşılık Rum kesiminde tepki ile karşılanmıştır.
Görüşmenin yapıldığı Ledra Palas'a Türkiye'den gelenler dahil 300 Türk gazeteci ilgi göstermiş, Rum-Yunan gazeteci sayısı ise 30-40 ile sınırlı kalmıştır.
Klerides Denktaş'ın yemeğine gelirken KKTC'li STÖ'ler tarafından sevgi gösterileri ile karşılanmış, Rumca pankartlar taşınmıştır.
Kuzey Kıbrıs'ta kamuoyu ezici bir çoğunlukla "Türkiye olmadan da AB'ye girmeli" düşüncesindedir.
Bunun böyle olmasında üç etken vardır. 1. 1974'ten bu yana görev yapan Türk hükümetlerinin beceriksizliği; 2. Denktaş'ın yönetimi; 3. ABD-AB'nin yoğun çalışmaları.
Üç faktörün ikisi sürekli değişken, biri asla ve hiç değişmeyen olduğuna göre sorumlu kimdir dersiniz?
AB ve ABD son yıllarda oluk oluk akıttıkları dolarlarla KKTC'de kamuoyu oluşturmak için gazete çıkarmış, STÖ'ler kurdurmuş ve "başarılı" da olmuştur.
1974 dönemi KTFD hükümetlerinin Ecevit'ten icazetli-empoze ekonomi bakanı Alper Orhon'un harekâtta şehit düşen kardeşi Ecvet Yusuf'un şimdi tarih öğretmeni (devlet memuru) olan kızı, yâni şehit kızı Nilgün Hanım bile malûm "Avrupa" gazetesinde bir yazı yazarak Türk ordusunu işgalcilikle suçlamıştır.
Denktaş, Klerdise'le olan görüşmesinde Rum tarafının tek taraflı ve adanın tek temsilcisi olarak AB'ye girmesi konusunu hiç açmamıştır.
Bütün bu anlatılanlardan sonra fotoğrafın bütünün şu şekilde yorumlamaya ne dersiniz:
KKTC'de AB rüzgârı esmekte, halk Türkiye olmadan da AB'ye girmekte bir sakınca görmemektedir.
Türkiye'de hükümet de AB için kelleyi koltuğa almış durumdadır.
1958-1998 arası Kıbrıs'ta Türklerin can ve mal güvenliği için "milliyetçilik" prim yapıyor, politika asker ağırlıklı yürütülüyordu.
1998'den itibaren (57'inci Cumhuriyet Hükümeti) AB rüzgârlarının yoğun bir şekilde esmesiyle; egemenliği devre hazır olmayan, tek devlet-tek millet-tek dil-tek bayrak düşüncesindeki asker geri plâna atılamaya, Kıbrıs politikasında da AB'ciler ağır basmaya başlamıştır.
Denktaş her devirde Türkiye'nin yanındadır. Türkiye'de asker güçlü ise askerin, politikacılar güçlü ise politikacıların...
Denktaş'ın teknesinin yelkenleri de 57'inci hükümetle beraber AB rüzgârı ile dolmaya başlamıştır.
Evet; genç, çiçeği burnunda diplomatlara iki şıklı mezuniyet sorusu şu;
"a. Denktaş Klerides'le son görüşmesinde; Rum kesiminin tek temsilci olarak ve tek taraflı AB üyeliğine karşı olan resmî Türk görüşünü neden hiç gündeme getirmemiştir? b. Yemekte yanına danışmanı olarak neden Türkiye'den kimseyi değil de 'Sir' Münir'in oğlunu almıştır?"
Bilenleri; kıymetli Muharrem Bayraktar'dan rica edeceğim "Diyalog"a çıkarsın da hep beraber ilimlerinden istifade edelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002