Türk milletinin üstün meziyetleri yanında, bazı zaafları da vardır. İdareci olanlar, bunları çok iyi bilmek zorundadır. Çünkü başka türlü üstün meziyetlerden yararlanmak, zaafların doğuracağı sorunları gidermek mümkün olmaz. Türk milletinin zaaflarından biri, tehlike kapıya dayanıncaya kadar, hiçbir şeyi umursamamak, kendini gayet rahat hissetmektir. Düşmanı “barış ve dostluk” diyerek ona yaklaşınca, hemen inanır, geçmişi bir anda unutur. Kısacası, kolay aldatılan bir milletiz. Sorgulama ve yargılamaya çok değer vermeyiz.
Birçok Türk devletinin yıkılış sebepleri arasında, işte bu zaafımız büyük rol oynamıştır. Maalesef, bunca acı olaylar yaşamamıza rağmen, söz konusu zaaftan kurtulamadık. Her gün bu gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. “Osmanlı Devleti’ni yıkan Batılılar, Türkiye’yi de yıkmak, parçalamak için uğraşıyorlar” dediğinizde, kaç kişi size hak veriyor? Çoğunluk, “boş ver, bir şey olmaz” rahatlığı içinde değil mi? Böyle davrananlar, tarihle bağını koparmış, günübirlik yaşayanlardır. Bu hal, devlet adamlarına asla yakışmaz. Devlet adamları, güncel olayları tarihe dayandırarak okumalıdırlar. Bu davranışa tarihçiler, yay ve oku misal olarak verirler. Malumdur ki, yay geriye doğru ne kadar gerilirse, ok ileriye o doğru hızla gider. Tarihe dayanarak ileriye gitmek de buna benzer. Devlet adamları yapacakları işin tarihi temelini ne kadar geriye dayandırırlarsa, o kadar ileriye giderler. Ne yazık ki, hükümetimiz bu bakış açısından mahrumdur. Batılıların, Müslüman Türkleri Balkanlar’dan sonra, Anadolu’dan da atma ideallerini hatırlamaz oldular. Hatırlatanlara da, “geçmişe takılıp kalmayın, geleceğe bakın” diyorlar. Hâlbuki geçmişi çok iyi bilmeden, ondan ders ve ibret almadan gelecek inşa edilemez.
Sultan Abdülhamid, Batılıların Osmanlı Devleti’ni yıkma plânlarını, hatıratında şöyle anlatır: “Avrupa’nın büyük devletleri dünyayı bölüşmeye çıkmışlardı. Bu ülkeler arasında Osmanlı da vardı. Ben bu kuvvetin önünde tek başıma duramazdım, buna kuvvetim yetmezdi. Yapabileceğim tek şey aralarındaki rekabetten yararlanıp, her birini daha büyük lokma ümidi ile birini ötekine düşürmekti Bizi parçalamak için birleşmiş olan düşmanlarımıza karşı parçalanmış İslâm âlemini birleştirmekten başka zaten bir yol yoktu. Bunun bilincindeydim. Elimden geleni yaptım.” Bugün İslâm ülkelerinin idarecilerinin izlemesi gereken politika budur, yani Müslümanların birliğini sağlamaya çalışmaktır. Müslümanların bu dağınıklığı devam ederse, hepsinin esareti kaçınılmaz
olacaktır.
Devletler, niçin ve nasıl var olduğunun bilincinde olmalıdır. O bilinci taşıdıkları sürece varlıklarını korurlar. Ne acıdır ki, günümüzde devletimizi idare edenler, bu bilinçten fersah fersah uzaklaştılar. Sanki Osmanlı Devleti’ni yıkan ve Sevr’i dayatan Batılılar değilmiş gibi, onlara güvenilmekte ve bel bağlanmaktadır. Batılılar, Osmanlı Devleti’ni yıkarak ne yaptılar? Yaptıkları, bütün dünyaya ve özellikle de Müslümanlara en büyük kötülüktür. Bu gerçeği, insaflı, vicdanlı ve haysiyetli olan herkes kabul eder.
Osmanlı Devleti’nin yıkılması, dünya tarihinde bir dönüm noktasıdır. Aslında Müslümanların tarihini ve hatta dünya tarihini, Osmanlı Devleti’nden önce ve sonra diye ikiye ayırmak gerekir. Osmanlı Devleti’ni yıkılışı, Müslümanlar için tam bir hezimet olmuştur. Zira Müslümanlar, tarih sahnesine çıktığı günden Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar, ya dünyada lider olmuş, ya da en azından dünya siyasetinde etkin konumda bulunmuştur. Müslümanların dünya siyasetinde en etkimiz kaldığı dönem, Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonraki dönemdir. Artık şartlar değişti, Müslümanlar dünya siyasetinde yine etkin olabilirler, bu potansiyel ve güç mevcuttur. Buna tek engel, Müslümanları içten teslim alan işbirlikçilerdir. Müslümanların kurtuluşu, bunlardan kurtulmaya bağlıdır.
Birçok Türk devletinin yıkılış sebepleri arasında, işte bu zaafımız büyük rol oynamıştır. Maalesef, bunca acı olaylar yaşamamıza rağmen, söz konusu zaaftan kurtulamadık. Her gün bu gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. “Osmanlı Devleti’ni yıkan Batılılar, Türkiye’yi de yıkmak, parçalamak için uğraşıyorlar” dediğinizde, kaç kişi size hak veriyor? Çoğunluk, “boş ver, bir şey olmaz” rahatlığı içinde değil mi? Böyle davrananlar, tarihle bağını koparmış, günübirlik yaşayanlardır. Bu hal, devlet adamlarına asla yakışmaz. Devlet adamları, güncel olayları tarihe dayandırarak okumalıdırlar. Bu davranışa tarihçiler, yay ve oku misal olarak verirler. Malumdur ki, yay geriye doğru ne kadar gerilirse, ok ileriye o doğru hızla gider. Tarihe dayanarak ileriye gitmek de buna benzer. Devlet adamları yapacakları işin tarihi temelini ne kadar geriye dayandırırlarsa, o kadar ileriye giderler. Ne yazık ki, hükümetimiz bu bakış açısından mahrumdur. Batılıların, Müslüman Türkleri Balkanlar’dan sonra, Anadolu’dan da atma ideallerini hatırlamaz oldular. Hatırlatanlara da, “geçmişe takılıp kalmayın, geleceğe bakın” diyorlar. Hâlbuki geçmişi çok iyi bilmeden, ondan ders ve ibret almadan gelecek inşa edilemez.
Sultan Abdülhamid, Batılıların Osmanlı Devleti’ni yıkma plânlarını, hatıratında şöyle anlatır: “Avrupa’nın büyük devletleri dünyayı bölüşmeye çıkmışlardı. Bu ülkeler arasında Osmanlı da vardı. Ben bu kuvvetin önünde tek başıma duramazdım, buna kuvvetim yetmezdi. Yapabileceğim tek şey aralarındaki rekabetten yararlanıp, her birini daha büyük lokma ümidi ile birini ötekine düşürmekti Bizi parçalamak için birleşmiş olan düşmanlarımıza karşı parçalanmış İslâm âlemini birleştirmekten başka zaten bir yol yoktu. Bunun bilincindeydim. Elimden geleni yaptım.” Bugün İslâm ülkelerinin idarecilerinin izlemesi gereken politika budur, yani Müslümanların birliğini sağlamaya çalışmaktır. Müslümanların bu dağınıklığı devam ederse, hepsinin esareti kaçınılmaz
olacaktır.
Devletler, niçin ve nasıl var olduğunun bilincinde olmalıdır. O bilinci taşıdıkları sürece varlıklarını korurlar. Ne acıdır ki, günümüzde devletimizi idare edenler, bu bilinçten fersah fersah uzaklaştılar. Sanki Osmanlı Devleti’ni yıkan ve Sevr’i dayatan Batılılar değilmiş gibi, onlara güvenilmekte ve bel bağlanmaktadır. Batılılar, Osmanlı Devleti’ni yıkarak ne yaptılar? Yaptıkları, bütün dünyaya ve özellikle de Müslümanlara en büyük kötülüktür. Bu gerçeği, insaflı, vicdanlı ve haysiyetli olan herkes kabul eder.
Osmanlı Devleti’nin yıkılması, dünya tarihinde bir dönüm noktasıdır. Aslında Müslümanların tarihini ve hatta dünya tarihini, Osmanlı Devleti’nden önce ve sonra diye ikiye ayırmak gerekir. Osmanlı Devleti’ni yıkılışı, Müslümanlar için tam bir hezimet olmuştur. Zira Müslümanlar, tarih sahnesine çıktığı günden Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar, ya dünyada lider olmuş, ya da en azından dünya siyasetinde etkin konumda bulunmuştur. Müslümanların dünya siyasetinde en etkimiz kaldığı dönem, Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonraki dönemdir. Artık şartlar değişti, Müslümanlar dünya siyasetinde yine etkin olabilirler, bu potansiyel ve güç mevcuttur. Buna tek engel, Müslümanları içten teslim alan işbirlikçilerdir. Müslümanların kurtuluşu, bunlardan kurtulmaya bağlıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018