Alemlere Rahmet Hz. Muhammed’in (sav) Veda haccı dönüş yolundaki dün detaylarını aktardığım Gadir-i Hum’da irad ettiği hutbesinin tamamını, Prof. Dr. Haydar Baş beyin 10 ciltlik Ehl-i Beyt Külliyatı içindeki İmam Ali adlı eserinden okuyabilirsiniz.
Bu hutbenin Ehl-i Sünnet kaynaklarında geçen kısımlarını derleyerek aktaracağım.
Hz. Peygamber Gadir-i Hum hutbesinde,
ümmetinin kendilerine sarıldıklarında asla sapıtmayacağına teminat verdiği iki emaneti olan Kur’an ve Ehl-i Beyt’ini,
Hz. Ali’nin velayetini,
onun kendinden sonra ümmetinin sahibi ve velisi olduğunu,
Havz-ı Kevser’inin başına varıncaya kadar da Kur’an ve Ehl-i Beyti’nin birbirinden ayrılmayacağını ilan ediyor.
Büyük muhaddis İmam Suyutî, hadis-i şerifi “sekaleyn / iki ağır emanet” ifadesi yerine “halîfeteyn / iki halife” kavramı ile rivayet etmektedir:
“Size iki halife bırakıyorum. Yerle gök arasında sarkan Allah’ın Kitabı ve itretim/Ehl-i Beyt’im. Bunlar havzın başına kadar birbirinden ayrılmaz” (Münavî, Feyz’ul-Kadir Şerh’ul-Cami’us-Sağîr, c. 3, s. 433, Had. No: 2631, Kahire, Daru’l Hadis, 2010).
Bu gerçek, evrensel ve Havz-ı Kevser’e varıncaya dek devam edecek ebedi bir ilan ve mükellefiyettir.
Gadir-i Hum olayı ve hutbesi, Hz. Ali, Ebu Eyyub el-Ensarî, el-Bera b. Azib, Ebu Said el-Hudrî, Abdullah b. Abbas, Zeyd b. Erkam, Sa’d b. Ebi Vakkas, Bureyde b. El-Hasib başta olmak üzere sahabenin büyüklerinden birçok tarikle nakledilmiştir. Rivayetlerin kaynak ve detaylarını Prof. Dr. Baş beyin Ehl-i Beyt Külliyat’ında bulabilirsiniz.
Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre, Sahabe-i Kiramın rivayetlerinin ortak noktalarını derlersek, Gadir-i Hum olayı şöyle vuku buldu:
Rasulullah, Veda haccı dönüşünde Mekke ve Medine arasında Gadir-i Hum denen mevkide ashabını ikindi namazı için topladı. Ağaçların altının temizlenmesini istedi. Kendisine güneşten korunmak üzere Semure adı verilen iki ağaç arasına perde çekilerek bir gölgelik yapıldı. Bazı insanlar, ridalarını (ihramın üst tarafını) başlarına koydular. Rasulullah ikindi namazını kıldırdı, namazın akabinde bir hutbe irad buyurdu. Hutbe esnasında birçok kere Hz. Ali Efendimizin elini, hatta pazusu tutup havaya kaldırarak, Hz Ali’nin faziletini ve kendisinden sonra ümmetinin velayetini ilan buyurdu.
Rasulullah, Allah’a hamd ü sena sahabesine bize tembih ve hatırlatmada bulunduktan sonra şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Ben bir beşerim. Rabb’imin elçisinin (Azrail’in) gelmesi ve benim de ona icabet etmem yakındır.
Ben size iki ağır emanet, iki halife bırakıyorum: Birincisi, içinde hidayet ve nur olan Allah’ın kitabıdır. Arş’tan arza uzatılmış Allah’ın ipidir.
Ona tutununuz, diyerek Allah’ın kitabına teşvik edip ona özendirdi.
(İkincisi) Ehl-i Beyt’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım. Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım. Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım, dedi.
(Dinleyenler), “Şehadet ederiz ki sen tebliğ ve nasihat ettin, bütün gücünle çalıştın. Allah sana hayırlı mükâfat versin” dediler.
Sonra Hz. Ali’nin (ra) elini tutarak pazusunu havaya kaldırdı. Bütün insanlar Hz. Ali’yi(ra) tanıdılar. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Müminlere nefislerinden daha önemli insan kimdir? Ben sizin için nefislerinizden daha önde değil miyim?” (Kendisini dinleyen) sahabe, “Elbette öndesin Ey Allah’ın Rasulü… Hem Allah ve Resulü daha iyi bilir” dediler. Bunun üzerine Resulullah (sav) “Yüce Allah, benim mevlamdır (efendim, sahibim). Ben de müminlerin mevlasıyım (sahibiyim, efendisiyim). Ben müminler için nefislerinden daha önemliyim. Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Ali benden sonra sizin velinizdir” buyurdu.
Bunu konuşmasının arasında birçok kere tekrar ettikten sonra, her tekrarının akabinde şöyle devam etti: “Allah’ım, Ali’yi dost/efendi/mevla kabul edeni sen de yücelt. Ona düşman olana düşman ol, onu seveni sev. Ondan nefret edenden nefret et, onu küçük düşüreni küçük düşür. Nerede olursa, hakkı ondan ayırma. İyi dinleyin ve hazır olan olmayana duyursun” diye konuşmasını bitirdi.
Hanefi alimlerinden Sıbt b. Cevzî ve Bağdadî’nin rivayetine göre hutbenin ardından henüz topluluk dağılmamıştı ki, Cebrail (as) “Bugün dininizi ikmal ettim ve size olan nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslam’ı seçtim” (Maide Suresi, 3) ayet-i kerimesini indirdi.
(Bkz. Müslim, Sahih, Fedail’üs-Sahabe, 44/36, 6175, 6176, 6177; Nesaî, Hasais-i Ali, H. No. 8, 76, 82, 83, 85, 90, 95, 96; İbn Mace, Sünen, Mukaddime, Fazl’u Ali’yy-İbni Ebi Talib, 29/116; Tırmizî, Sünen, Menâkıb, 30, 36, 50-3716; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/241 (s.262), 950 (s.340), 964 (s.344); 7/23959 (s.779-780); 6/18671 (s.305-306), 19494 (s.528), 19518 (s.534), 19540 (s.538-539), 19543 (s.539); İbn Ebi Şeybe, Musannaf, Vll. 495, R. 9, 10; Hakim, Müstedrek, II / 129, III. 109, 116; Kenz, R. 31662, 32904, 32946; Heytemî, Savâık, 120-124; Münavî, Feyz’ul Kadir, III / Had No. 2631, s. 433-434, VIII/ Had. No. 9000, s. 253-254; Sıbt b. Cevzi, Tezkiret’ül-Havvas, s. 30; Hatib el-Bağdadi, et-Tarih, VIII/289).
Ahmed b. Hanbel (ra) şu detayı da nakleder: Hz. Ali-keremellahu vechehu- Rasulullah’ın dar-ı bekaya rıhletinden sonra Rahbe’de, içinde Sahabe-i Kiram’ın da olduğu bir topluluğa, Gadir-i Hum olayı hususunda şahitlik etemelerini ister. Orada bulunan sahabilerden üçü hariç tamamı ayağa kalkarak olaya şahitlik yapar, gözleriyle gördüklerini, kulaklarıyla duyduklarını aktarırlar. Bunun üzerine Hz. Ali (ra), Gadir-i Hum’da görüp-duyduklarını ifade etmeyen 3 kişiye beddua eder, bedduası kabul olunur (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/964 (s.344), İbn Kesir, Bidaye, V/211; İbn Ebi Şeybe, Musannef, VIII/114).
Zeyd b. Erkam’dan gelen bir rivayette ise, Hz. Zeyd, şahitlik yapmadığı için gözlerinin kör olduğunu söylemektedir (Heysemî, Mu’cem, IX/106, Beyrut, 1967). Ehl-i Beyt kaynaklarında ise diğer iki sahabenin birinin alaca hastalığına yakalandığı, diğerinin ise arabî (kapkara) kesildiği nakledilir (Allame Şerefuddin, el-Muracaat, s. 326-327, Mısır, 1975).
Ehl-i Sünnet diye adlandırılan bizlerin Sünnet kaynaklarında Gadir-i Hum gerçeği bu kadar açık iken; bu temel hakikati, Emevî istibdat ve mezalim döneminin cehaleti veya ulufeciliğiyle örtmeye kalkışmak, hatta Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Beyt mensupları arasında ihtilaf vesilesi kılmak, akıl ve iman işi değildir. Gadir-i Hum gerçeği, Prof. Dr. Haydar Baş beyin Ehl-i Beyt Külliyatı ve sempozyumlarıyla gerçekleştirmeye çalıştığı üzere Müslümanları Ehl-i beyt etrafında tevhide eriştirecek yüce bir mana ve inkar edilemez bir mukaddes mesajdır.
Yarın Hz. Ömer’in (ra), bu husustaki tebriklerine, yine Ehl-i Sünnet’in temel kaynaklarıyla, değinelim.
Bu hutbenin Ehl-i Sünnet kaynaklarında geçen kısımlarını derleyerek aktaracağım.
Hz. Peygamber Gadir-i Hum hutbesinde,
ümmetinin kendilerine sarıldıklarında asla sapıtmayacağına teminat verdiği iki emaneti olan Kur’an ve Ehl-i Beyt’ini,
Hz. Ali’nin velayetini,
onun kendinden sonra ümmetinin sahibi ve velisi olduğunu,
Havz-ı Kevser’inin başına varıncaya kadar da Kur’an ve Ehl-i Beyti’nin birbirinden ayrılmayacağını ilan ediyor.
Büyük muhaddis İmam Suyutî, hadis-i şerifi “sekaleyn / iki ağır emanet” ifadesi yerine “halîfeteyn / iki halife” kavramı ile rivayet etmektedir:
“Size iki halife bırakıyorum. Yerle gök arasında sarkan Allah’ın Kitabı ve itretim/Ehl-i Beyt’im. Bunlar havzın başına kadar birbirinden ayrılmaz” (Münavî, Feyz’ul-Kadir Şerh’ul-Cami’us-Sağîr, c. 3, s. 433, Had. No: 2631, Kahire, Daru’l Hadis, 2010).
Bu gerçek, evrensel ve Havz-ı Kevser’e varıncaya dek devam edecek ebedi bir ilan ve mükellefiyettir.
Gadir-i Hum olayı ve hutbesi, Hz. Ali, Ebu Eyyub el-Ensarî, el-Bera b. Azib, Ebu Said el-Hudrî, Abdullah b. Abbas, Zeyd b. Erkam, Sa’d b. Ebi Vakkas, Bureyde b. El-Hasib başta olmak üzere sahabenin büyüklerinden birçok tarikle nakledilmiştir. Rivayetlerin kaynak ve detaylarını Prof. Dr. Baş beyin Ehl-i Beyt Külliyat’ında bulabilirsiniz.
Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre, Sahabe-i Kiramın rivayetlerinin ortak noktalarını derlersek, Gadir-i Hum olayı şöyle vuku buldu:
Rasulullah, Veda haccı dönüşünde Mekke ve Medine arasında Gadir-i Hum denen mevkide ashabını ikindi namazı için topladı. Ağaçların altının temizlenmesini istedi. Kendisine güneşten korunmak üzere Semure adı verilen iki ağaç arasına perde çekilerek bir gölgelik yapıldı. Bazı insanlar, ridalarını (ihramın üst tarafını) başlarına koydular. Rasulullah ikindi namazını kıldırdı, namazın akabinde bir hutbe irad buyurdu. Hutbe esnasında birçok kere Hz. Ali Efendimizin elini, hatta pazusu tutup havaya kaldırarak, Hz Ali’nin faziletini ve kendisinden sonra ümmetinin velayetini ilan buyurdu.
Rasulullah, Allah’a hamd ü sena sahabesine bize tembih ve hatırlatmada bulunduktan sonra şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Ben bir beşerim. Rabb’imin elçisinin (Azrail’in) gelmesi ve benim de ona icabet etmem yakındır.
Ben size iki ağır emanet, iki halife bırakıyorum: Birincisi, içinde hidayet ve nur olan Allah’ın kitabıdır. Arş’tan arza uzatılmış Allah’ın ipidir.
Ona tutununuz, diyerek Allah’ın kitabına teşvik edip ona özendirdi.
(İkincisi) Ehl-i Beyt’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım. Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım. Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım, dedi.
(Dinleyenler), “Şehadet ederiz ki sen tebliğ ve nasihat ettin, bütün gücünle çalıştın. Allah sana hayırlı mükâfat versin” dediler.
Sonra Hz. Ali’nin (ra) elini tutarak pazusunu havaya kaldırdı. Bütün insanlar Hz. Ali’yi(ra) tanıdılar. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Müminlere nefislerinden daha önemli insan kimdir? Ben sizin için nefislerinizden daha önde değil miyim?” (Kendisini dinleyen) sahabe, “Elbette öndesin Ey Allah’ın Rasulü… Hem Allah ve Resulü daha iyi bilir” dediler. Bunun üzerine Resulullah (sav) “Yüce Allah, benim mevlamdır (efendim, sahibim). Ben de müminlerin mevlasıyım (sahibiyim, efendisiyim). Ben müminler için nefislerinden daha önemliyim. Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Ali benden sonra sizin velinizdir” buyurdu.
Bunu konuşmasının arasında birçok kere tekrar ettikten sonra, her tekrarının akabinde şöyle devam etti: “Allah’ım, Ali’yi dost/efendi/mevla kabul edeni sen de yücelt. Ona düşman olana düşman ol, onu seveni sev. Ondan nefret edenden nefret et, onu küçük düşüreni küçük düşür. Nerede olursa, hakkı ondan ayırma. İyi dinleyin ve hazır olan olmayana duyursun” diye konuşmasını bitirdi.
Hanefi alimlerinden Sıbt b. Cevzî ve Bağdadî’nin rivayetine göre hutbenin ardından henüz topluluk dağılmamıştı ki, Cebrail (as) “Bugün dininizi ikmal ettim ve size olan nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslam’ı seçtim” (Maide Suresi, 3) ayet-i kerimesini indirdi.
(Bkz. Müslim, Sahih, Fedail’üs-Sahabe, 44/36, 6175, 6176, 6177; Nesaî, Hasais-i Ali, H. No. 8, 76, 82, 83, 85, 90, 95, 96; İbn Mace, Sünen, Mukaddime, Fazl’u Ali’yy-İbni Ebi Talib, 29/116; Tırmizî, Sünen, Menâkıb, 30, 36, 50-3716; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/241 (s.262), 950 (s.340), 964 (s.344); 7/23959 (s.779-780); 6/18671 (s.305-306), 19494 (s.528), 19518 (s.534), 19540 (s.538-539), 19543 (s.539); İbn Ebi Şeybe, Musannaf, Vll. 495, R. 9, 10; Hakim, Müstedrek, II / 129, III. 109, 116; Kenz, R. 31662, 32904, 32946; Heytemî, Savâık, 120-124; Münavî, Feyz’ul Kadir, III / Had No. 2631, s. 433-434, VIII/ Had. No. 9000, s. 253-254; Sıbt b. Cevzi, Tezkiret’ül-Havvas, s. 30; Hatib el-Bağdadi, et-Tarih, VIII/289).
Ahmed b. Hanbel (ra) şu detayı da nakleder: Hz. Ali-keremellahu vechehu- Rasulullah’ın dar-ı bekaya rıhletinden sonra Rahbe’de, içinde Sahabe-i Kiram’ın da olduğu bir topluluğa, Gadir-i Hum olayı hususunda şahitlik etemelerini ister. Orada bulunan sahabilerden üçü hariç tamamı ayağa kalkarak olaya şahitlik yapar, gözleriyle gördüklerini, kulaklarıyla duyduklarını aktarırlar. Bunun üzerine Hz. Ali (ra), Gadir-i Hum’da görüp-duyduklarını ifade etmeyen 3 kişiye beddua eder, bedduası kabul olunur (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/964 (s.344), İbn Kesir, Bidaye, V/211; İbn Ebi Şeybe, Musannef, VIII/114).
Zeyd b. Erkam’dan gelen bir rivayette ise, Hz. Zeyd, şahitlik yapmadığı için gözlerinin kör olduğunu söylemektedir (Heysemî, Mu’cem, IX/106, Beyrut, 1967). Ehl-i Beyt kaynaklarında ise diğer iki sahabenin birinin alaca hastalığına yakalandığı, diğerinin ise arabî (kapkara) kesildiği nakledilir (Allame Şerefuddin, el-Muracaat, s. 326-327, Mısır, 1975).
Ehl-i Sünnet diye adlandırılan bizlerin Sünnet kaynaklarında Gadir-i Hum gerçeği bu kadar açık iken; bu temel hakikati, Emevî istibdat ve mezalim döneminin cehaleti veya ulufeciliğiyle örtmeye kalkışmak, hatta Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Beyt mensupları arasında ihtilaf vesilesi kılmak, akıl ve iman işi değildir. Gadir-i Hum gerçeği, Prof. Dr. Haydar Baş beyin Ehl-i Beyt Külliyatı ve sempozyumlarıyla gerçekleştirmeye çalıştığı üzere Müslümanları Ehl-i beyt etrafında tevhide eriştirecek yüce bir mana ve inkar edilemez bir mukaddes mesajdır.
Yarın Hz. Ömer’in (ra), bu husustaki tebriklerine, yine Ehl-i Sünnet’in temel kaynaklarıyla, değinelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019