Çocuk irisi çağlarımız yani ortaokul ve lise yaşlarımızda; "Eşim! Seni, sine sine süren kim?" diye bir oyun oynardık! Gözünü bağladığımız Ebe, kendisine kimin vurduğunu bilinceye kadar, ensesine tokat yerdi ve kahkahadan çenelerimiz ağrır, yanaklarımız uyuşurdu! Ebe; genellikle oyunu bilmeyen bir acemi veya aramıza yeni düşmüş biri olduğu için ta ki birimiz acıyıp gözünü açıncaya kadar eşi zannettiklerinden tokat yerdi! Türk Milletini; 1940 yılından beri ebe edip gözünü bağladılar ve yetmiş yıldır; 0Eşim! Seni, sine sine süren kim?" diye; iktidarı bir yandan, muhalefeti bir yandan tokatlayıp duruyorlar! Semerciliğin hâlâ zenaattan sayıldığı bir ülkeyiz, biliyor musunuz? Semer ve semercinin 21.yy.'da bile itibar gördüğü bir memlekette; yetmiş yıldır "Ebe" edilerek gözü bağlanmış milletin; merhametli ve "oyunbozan(!)lığı" göze alacak cesarette bir siyaset adamını fark edeceği güne kadar, çare olmaktan vazgeçmiş muhalefetin başına kim veya kimler gelsin diye; eşeği bırakıp semere vurmaya devam ediyoruz! Muktedir iktidara talip olmadıktan, bu iktidara talip hür ve millî iradeli Haydar BAŞ Hoca'yı görmedikten, II. Kuvay-ı Milliye Hareketi'ni fark edemedikten sonra; ha Meclis'te, ha Meclis dışında külliyen muhalif olsanız ne yazar?Elin oğlu böyle kırkınızı bir kazığa bağlar ve kırkınızı da başka yönlere doğru sürer durur! Okumuyoruz!Okutulmuyoruz! Son yirmi yılda; işsizliğe, işsizlere alışmıştık ama on iki yıllık; gelişmiş, büyüme rekorları kırmış, IMF'e borcu kalmamış, hatta borç verebilecek bir hale gelmiş "Tayyiban Ülkesi"nde, kahvehanelerin Yüksek Okul diplomalı; hiç bir şey bilmez, nadanlar, nobranlardan oluşan müşterilerini kanıksadık!Yüksek Okul mezunu işsiz delikanlılar; ilk okul mezunu bile olmayan, bilek gücü ile kazanan babanın verdiği cep haçlığı ile kahvehanelerin baş müşterisi oldu! Briç'teki, okşin'deki başarılarına göre zekâ tespiti yapar hale geldik!Bir futbol teknik direktörünün; "Futbolcularımı yüz kelimelik bir İngilizce ile yönlendiriyorum." sözüne, İngiliz Dil Bilimci Peter Howarth'ın; "Yüz kelimeden ancak turist İngilizcesi olur!" diye sert bir tepki verdiğini hatırlıyorum!Ankara'da siyasi ve bürokrat ortamlarda çok anlatılan bir olayı hatırlarım: Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle'ün bir ziyaretinde, devrin Ankara Belediye Başkanı; "Konjonktürel reklamasyonla millete anlatarak sosyalizasyonu hazırladık, elektrifikasyonu tamamladık ve super bir kanalizasyon kurduk." Deyince De Gaulle; "Tercümeye gerek yok, Türkçeyi biliyormuşum!" Demişmiş!Yine hatırladım öfkeyle ve utanarak: Allah(c.c.) cümlenin geçmişine rahmet eylesin. 1980'li yılların ilk yarısında Erzurum Palandöken Dağları'nın bir çığ ile elimizden aldığı Rahmetli Kardeşim Yaser'in Amerika'dan Dostları gelmişlerdi. Gelenler; bir papaz ve iki profesördü. Ben de tercümanlık yapsın diye İngilizce öğretmeni bir arkadaşımdan yardım istemiştim. Konuklarım, Yaser'in kabrinde okumak için "Fatihâ" ezberleyecek kadar kibar ve insanlardı! Yolcu ettikten sonra fark ettim ki biz konuklarımızla tercüman sayesinde değil; işaret dili Tarzanca ile anlaşmıştık!Biz, çocuklarımız ve torunlarımız yani üç nesil; öğrenim hayatımızda güya yabancı dil dersleri görürüz ama hiç bir kuşak yabancı dil bilmez! Güncel hayatımızda ise; iş yeri tabelalarımız, ürettiğimiz mamullerin markaları, yetmez gibi son zamanlarda cadde ve sokak adlarımız Türkçe değil artık!Çıldıran teknolojinin de hayata nüfûzu ile artık konuşma dilimiz de Türkçe değil! Yabancı dilleri Türkçe olan bir toplumla muhatabız ma'lesef!Türkçe düşünemiyor, Türk'çe hayal kuramıyor, Türkçe rüya göremiyoruz!İbadetimizde okuduğumuz Âyetlerin meallerini lügatsiz, sözlüksüz anlayamıyoruz!İngiliz gâvuru; yüz kelime ile sporcularını yönlendiren teknik adama kızarken, biz yetmiş-seksen kelime ile konuşan Afrika yerlilerine dönüştürüldük!İktidarlar yaklaşık altmış yıldır Amerikan İngilizcesiyle; "Eşim! Seni, sine sine süren kim?" diye enseye tokatı yapıştırıyor; muhalefet parti ve liderleri de altmış yıldır, gözü bağlı Millete iktidarın vurduğu tokatlara, Avrupa Fransızcası ile kahkaha atıyor!Kavram ve deyimler içi boşaltılarak Tarzanca bilen en-tellek-tüeller dilinde anlaşılmaz hale getirildi! Günümüz Türkiye'sinde sosyal demokratlar-demokratik solcular, nasyonal sosyalist; milliyetçiler ise liberalist veya globalist oldular!..Gayr-ı millîlikte birleşen halkçılar ve dinciler; "Milletim nev-i beşer, vatanım rûy-i zemîn" söylemine; "Vatanım seccademi serdiğim yerdir." sloganıyla ortak olarak AKP'lileştiler ve vatanperverler ile milliyetperverleri marjinalleştirdiler!Ve biz, bu hengâme içinde çâre bulmak için çırpınıyoruz!El yordamıyla ya adını bilmediğimiz kavramlar buluyor, ya da önce adı dikte edilen sosyolojik terimlerle; "Eşim! Seni, sine sine süren kim?" oyununu on iki yıl daha oynasın diye, milletin ensesine tokat vurarak hem gülsün, hem de muhalefeti güldürsün diye "Tayyîban Cumhuriyeti"ne Yürütmenin Başı'nı Cumhurbaşkanı etmek için ne lazımsa yapıyoruz! Hem de doktriner kalleşliğimize delice kahkahalar atarak! "OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN." Vesselâm... Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017