En büyük zararı sen veriyorsun

Bak @kupcumetehan seni tanımam ama üslubun, dilin çok seviyesiz.

Yaranma, medet umma duygusuyla sallamışsın.

Bak sana gerçek bir hikâye anlatayım. Umarım sana faydası dokunur.

O dönemi hatırlayanlar iyi bilir.

İnsanlar Zaman gazetesini okumasa bile evinde, iş yerinde bulundurmak zorunda kendilerini hissediyorlardı.

O yıllarda, 'ben daha fazla Hoca efendiciyim' yarışı yapılıyordu.

Dinlerarası diyaloğun revaçta olduğu yıllardı.

Bu çerçevede Abant toplantılarında tartışılan ana konu 'akıl mı, vahiy mi üstün' idi.

Abant heyetinden vahiy değil, akıl üstündür fetvası çıktığı yıllardı.

ABD'nin, Vatikan'ın ve küresel misyonerlerin her türlü desteği verdiği hareket, F. Gülen'in Nurculuk hareketiydi.

Bu ateşe herkes ama herkes odun taşıyordu.

Hülasa, herkesin korktuğu, tırstığı, bize zarar gelir diye onlardan görünme yarışına girdiği yıllardı.

Daha sonra FETÖ olarak ifade edilecek Nurculuk hareketine, o gün tek başına karşı duran, başkaldıran Prof. Dr. Haydar Baş ve BTP idi.

Allah'tan başka güç, güçlü kabul etmeyen BTP kadroları, hareketlerini ahirette verecekleri hesap gününe göre yapmışlardır.

Allah'ın yardımıyla Prof. Dr. Haydar Baş, kadrosuyla verdiği bu savaştan galip çıkmıştır.

Bu süreçte herkesi uyarmıştır ama üslubunu, kullandığı dilin seviyesini hiç şahsileştirmemiştir ve seviyesini hep yukarda tutmuştur.

Ne o dönemde ne de şimdi, hiçbir zaman; Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsını, şahsiyetini, temsil ettiği makamı eleştirmedik, eleştirmeyiz. Ama icraatları çok keskin bir dille eleştirmişizdir. Eleştirmek, yol göstermek siyasi parti olarak görevimizdir.

@huseyinbas_BTP, bu gelenekten gelen devlet kumaşı olan bir siyaset adamıdır ve BTP'nin genel başkanıdır.

Genel Başkan Hüseyin Baş'ın araştırmacı yapısı, sürekli bilgisini yenilemesi, entelektüel aklı, siyasi dili, eleştirilerinde sıkça yaptığı ironi ve kullandığı üslubun; maalesef gelenekçi ve kendisini yenileyemeyenler tarafından anlaşılma sorunu yaşadığını biliyoruz.

Onun için sık sık bu kafalara açıklama yapmak zorunda kaldığımız da bir gerçektir.

Daha iyi anlaman adına tamamen hayali bir örnek vereyim umarım anlarsın.

Örneğin sen beş para etmez, seviyesiz, IQ'su düşük, Türkçeyi 200 kelimeyle konuşan, yalaka birisi olsan bile bir devlet makamını temsil etsen veya bir partinin genel başkanı olsan sana sen olarak hitap etmeyiz, çünkü mevzu sen değilsin bulunduğun makamdır.

Biz hem aile terbiyesi hem de devlet terbiyesi görmüş, parti hiyerarşisini iyi bilen insanlarız.

BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş da bizim genel başkanımızdır.

Dostluk başka, doğruya doğru, yanlışa yanlış demek başka bir şey.

Sayın Cumhurbaşkanımızı içeri düştüğünde, rahmeti Ali Gedik ve Baki Bektaş hocalarla beraber ilk ziyaret eden insanlarız.

Ayrıca rahmetli Muhsin başkanla Yeşilköy'de Dürümcü Baba'nın mekânında kesintisiz sekiz saat görüşmüştüm. 

Dinlerarası diyalog çerçevesinde, Prof. Dr. Haydar Hocamın bilgisi ve tavsiyesi doğrultusunda Muhsin başkanla yemeğimizi yedik, kahvemizi içtik, bu mevzuları enine boyuna konuştuk.

Karşılıklı keyif aldığımız seviyeli sohbet yapmıştık.

Bir sohbet başka nasıl sekiz saat sürer.

Bu sohbetimize çok sevdiğim ağabeyim Mehmet Turgut şahittir.

Bizim şahıslarla, bulundukları makamlarla sorunumuz, saygısızlığımız olmaz, olamaz. Buna ne aile terbiyemiz ne de devlet terbiyemiz müsaade etmez.

İcraatlarının yanlışlarını ortaya koymak adına oğlum bak bunları düzelt demek, genel algıya söylenen bir ifadedir.

Burada kullanılan 'oğlum' ifadesinin kişinin şahsıyla hiçbir alakası yoktur.

Azeri tabiriyle başa düştü mü?

BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş; yapılan yanlışları, oluşan yanlış algıyı bozmak adına soyut öznelerle eleştirmiştir ki bu onun en doğal hakkıdır.

Şayet Muhsin başkana veya Sayın Cumhurbaşkanımıza yakınlığın varsa bil ki, en büyük zararı onlara veriyorsun.