İşsizliğe dayalı intiharların zirve yaptığı bir ülkede yaşıyoruz. İnsanımız içine atarak sessizce intihar yolunu seçiyor.
İşte onlardan sadece biri: "Kalbine ateş ederek hayatına son veren Fahretttin Aktaş olay yerinde yaşamını yitirdi ve baş ucunda ise şu not bulundu: "Borcum çok, traktörümü de satın borçlarımı ödeyin, bu onursuzluğa dayanamam."
Milaslı üretici Fahrettin Aktaş'ın çiftçilik nedeniyle borcunun olduğu ve bir süredir bunalımda olduğu belirtildi.
Eskiden savaşlar topla tüfekle, işgaller askerlerle ve postallarla olurdu. Bugünün savaşları ve işgalleri ise işsiz bırakmayla, tohumla, ilaçla ve topraklarımızı çoraklaştıran, köylümüzü esir eden yanlış tarım politikaları ile oluyor maalesef…
Ülkede tarımın yerlerde süründüğünden ve ayağa kalkması gereken stratejik, olmazsa olmaz bir sektör olduğunu tüm sivil toplum örgütleri ivedilikle dile getirirken; hükümet edenlerler üretimden ziyade "ölümüne ithal" yolunda diretiyorlar.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan'a kulak verelim: "Mazot, gübre, tohum ve ilaç fiyatları hızla yükselirken, kredi kullanarak binbir umutla ekilen ürünleri kuraklık vurduğundan çiftçi geleceğe umutla değil, kaygıyla bakıyor. Oysaki tarım ve hayvancılık ülkemizin en stratejik alanlarından birisi. Bu alanda da iklim değişikliğini dikkate alan politikaları acilen uygulamaya geçmemiz gerekiyor. Bu koşullarda çiftçilik yapmak adeta kumar oynamaya dönüştü. Tarımda sınıfta kaldığımızı düşünüyorum. Bu konuda doğru modeller üzerinde yeniden çalışmalar yapılabilir. Sırbistan'dan et ithalatı yapıyoruz. Aslında bizim hayvancılık yapacak alanlarımız da var, bilgi birikimimiz de. Doğru teşvik modelleri kurgulanmalı…"
Çiftçiler adına güzel uğraşlar ortaya koyan Milletvekili Ömer Fethi Gürer ise şu tespitlerde bulunuyor: "Hayvancılığın yüzde 70'i yem gideridir. Kaba yem ve karma yemi olarak tabir edilen 2 yem var. Bu iki yem de tarıma bağlı ve sürekli fiyatlar artıyor. Hayvancılığın verimliliğinin artırılması ve sorunların azalması meralara bağlıdır. Cumhuriyet döneminde ülkemizde mera alanları, tarım alanlarının yarısı iken, 1970'li yıllarda 20 milyon hektar mera alanı bugün 11 milyon hektara gerilemiştir."
Türkiye'de tarımın içine düştüğü sıkıntıların en temel sebeplerinden biri; 8 yıl önce, 2012 yılında Büyükşehir Yasası ile toplamda 16 bin 220 köyün kapatılması oldu. Köylerin mahalleye dönüştürülmesi, bir isim değişikliğinden ziyade Türkiye tarımının çökmesine neden olacak sonuçlar doğurdu. Bu yasa değişikliği sonrası aradan geçen 8 yılda Türkiye tarımı, hiçbir zaman olmadığı kadar büyük yara aldı. Köyler kapatılınca ortak mülkiyet alanları, ortak meralar ve araziler elden çıkmış oldu.
Hayvancılığa yem girdisi sağlayan meralarımız betonlaşıp, şehirleşerek yarılara inmiş oldu. Neresinden tutsanız tel tel dökülen bir tarım politikamız var. Sürekli ayağımıza sıkıyoruz. Eller Ay'a biz yaya gitmeye devam ediyoruz…
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025