Ekonominin bir silâh olarak kullanılması, bir başka deyişle, ekonomik savaşların yaygınlık kazanması, ekonomik güvenliğin önemini arttırmıştır. Dahası, ekonomik operasyonlarla ülkelerin, iç ve dış politikada tavize mecbur bırakılmaları, ekonomik güvenlik olmadan, milli güvenliğin de tam olarak olamayacağını ortaya koymuştur. Ekonomisini, küresel ekonominin bir şubesi haline dönüştüren ülkelerin, ekonomik güvenliği sıfırlanır. Maalesef, Türkiye de bu ülkelerden biridir.
Küresel güçler, zaman zaman “Türk ekonomisi kırılgandır” diyerek uyarılarda bulunuyorlar. Bu, ayağını denk al, almazsan ekonomik operasyon yapar, kriz çıkarırız mesajıdır.
Bunu yapabilirler mi?
Sıcak paraya dayalı bir ekonomide, böylesi bir operasyon işten bile değildir.
Ekonomik güvenlik konusunda birçok ülke tedbirlere başvurmaktadır. Bu ülkelerden biri de ABD’dir. ABD, ekonomik güvenliği korumak için ‘Milli Ekonomi Konseyi’ kurmuştur. Konsey, ABD’nin şirketleri dâhil tüm ekonominin güvenliğinden sorumludur. ABD Başkanına yurt içindeki ekonomik konularla ilgili raporlar sunan, danışmanlık yapan konsey, yurt dışındaki ekonomik faaliyetleri de CIA ile birlikte yakından takip etmektedir.
Ne yazık ki Türkiye, bu alanda da gelişmelerden ders ve ibret almadan, gözü kapalı uçuruma doğru koşar adım ilerliyor. Bazı ülkeler, ekonomik güvenliği sağlamak için özelleştirmeden vazgeçip, aksine millileştirme yaparken, Türkiye’nin hâlâ özelleştirmeye devam etmesi, başka nasıl ifade edilebilir? Topraklarını, stratejik kurumlarını, milleti bilgilendirmesi ve eğitmesi gereken medyasını, yabancılara satan bir ülke, milli güvenliğini nasıl koruyabilir?
Artık şu gerçek görülmeli ve anlaşılmalıdır: Ülkeyi korumak, yalnız sınırları korumak demek değildir. Bunu ilk idrak etmesi gereken ülkeyi korumak ve kollamakla görevli kurumların başında yer alan Türk Silâhlı Kuvvetleridir. Türk Silâhlı Kuvvetleri, askeri hâkim ve hekim yetiştirdiği gibi ekonomik uzman, başka bir deyimle ekonomik savaşçı da yetiştirmelidir. Öyle ya, her savaşın savaşçısı ayrıdır. Ekonomik savaş öncülük kazandığına göre, bu savaşın savaşçısını yetiştirmek de bir görevdir. Ekonomik güvenlik olmadan, milli güvenliğin olamayacağı gerçeğinden hareketle ‘Milli Güvenlik Kurulu’ da bu konulara mutlaka eğilmelidir.
Bir başka gerçek de şudur: Ekonomik güvenlik olmadan, ekonomik özgürlük de olmaz. Said Halim Paşa’nın dediği gibi, “Bir Müslümanın en kutsal görevi özgür olmaktır. İnsan özgür değilse, onun için ne gerçek mutluluk, ne de gerçek bir ilerleme mümkün olabilir. Özgürlük gelişme ve saadet demektir.”
Özgürlükleri garanti altına alması gereken devlet, dayatmalara boyun eğmek zorunda kalıyorsa, bireylerin özgürlüğünü kim koruyacaktır? Devlet, bu durumda ise idarecilerinin “özgürlükçüyüz, özgürlükleri genişleteceğiz” sözleri boştur, palavradır. Önce devlet özgür olacak ki, bireylerine özgürlük sağlasın.
Batılılar, tarih boyunca, insanları borçlandırmak, ekonomik özgürlüklerini ellerinden almak suretiyle köleleştirmek için gayret sarf etmişlerdir. Batı’da köle ticareti en eski ticaret kollarından biri idi. Köle pazarları kuruluyor ve köle satışlarından vergi alınıyordu. Kölelerden yararlanmak evcil hayvanlardan yararlanmak gibi görülüyordu. Bu anlayışın özü aynen korunuyor, şekli ise zamana ve zemine göre değiştiriliyor.
Söz konusu anlayıştan korunmaya, ekonomik güvenliği sağlamaya ve ekonomik alanda özgür kalmaya karar verdiğimizde, karşımıza şu soru çıkar: Bunu nasıl, hangi modelle yapacağız?
O konuda da, milletçe çok şanslıyız. Çünkü birçok ülkenin kaynak olarak başvurduğu ‘Milli Ekonomi Modeli’ elimizde, müellifi de önümüzdedir.
Sorumluluksa, bu şansı kullanmayan milletindir.
Küresel güçler, zaman zaman “Türk ekonomisi kırılgandır” diyerek uyarılarda bulunuyorlar. Bu, ayağını denk al, almazsan ekonomik operasyon yapar, kriz çıkarırız mesajıdır.
Bunu yapabilirler mi?
Sıcak paraya dayalı bir ekonomide, böylesi bir operasyon işten bile değildir.
Ekonomik güvenlik konusunda birçok ülke tedbirlere başvurmaktadır. Bu ülkelerden biri de ABD’dir. ABD, ekonomik güvenliği korumak için ‘Milli Ekonomi Konseyi’ kurmuştur. Konsey, ABD’nin şirketleri dâhil tüm ekonominin güvenliğinden sorumludur. ABD Başkanına yurt içindeki ekonomik konularla ilgili raporlar sunan, danışmanlık yapan konsey, yurt dışındaki ekonomik faaliyetleri de CIA ile birlikte yakından takip etmektedir.
Ne yazık ki Türkiye, bu alanda da gelişmelerden ders ve ibret almadan, gözü kapalı uçuruma doğru koşar adım ilerliyor. Bazı ülkeler, ekonomik güvenliği sağlamak için özelleştirmeden vazgeçip, aksine millileştirme yaparken, Türkiye’nin hâlâ özelleştirmeye devam etmesi, başka nasıl ifade edilebilir? Topraklarını, stratejik kurumlarını, milleti bilgilendirmesi ve eğitmesi gereken medyasını, yabancılara satan bir ülke, milli güvenliğini nasıl koruyabilir?
Artık şu gerçek görülmeli ve anlaşılmalıdır: Ülkeyi korumak, yalnız sınırları korumak demek değildir. Bunu ilk idrak etmesi gereken ülkeyi korumak ve kollamakla görevli kurumların başında yer alan Türk Silâhlı Kuvvetleridir. Türk Silâhlı Kuvvetleri, askeri hâkim ve hekim yetiştirdiği gibi ekonomik uzman, başka bir deyimle ekonomik savaşçı da yetiştirmelidir. Öyle ya, her savaşın savaşçısı ayrıdır. Ekonomik savaş öncülük kazandığına göre, bu savaşın savaşçısını yetiştirmek de bir görevdir. Ekonomik güvenlik olmadan, milli güvenliğin olamayacağı gerçeğinden hareketle ‘Milli Güvenlik Kurulu’ da bu konulara mutlaka eğilmelidir.
Bir başka gerçek de şudur: Ekonomik güvenlik olmadan, ekonomik özgürlük de olmaz. Said Halim Paşa’nın dediği gibi, “Bir Müslümanın en kutsal görevi özgür olmaktır. İnsan özgür değilse, onun için ne gerçek mutluluk, ne de gerçek bir ilerleme mümkün olabilir. Özgürlük gelişme ve saadet demektir.”
Özgürlükleri garanti altına alması gereken devlet, dayatmalara boyun eğmek zorunda kalıyorsa, bireylerin özgürlüğünü kim koruyacaktır? Devlet, bu durumda ise idarecilerinin “özgürlükçüyüz, özgürlükleri genişleteceğiz” sözleri boştur, palavradır. Önce devlet özgür olacak ki, bireylerine özgürlük sağlasın.
Batılılar, tarih boyunca, insanları borçlandırmak, ekonomik özgürlüklerini ellerinden almak suretiyle köleleştirmek için gayret sarf etmişlerdir. Batı’da köle ticareti en eski ticaret kollarından biri idi. Köle pazarları kuruluyor ve köle satışlarından vergi alınıyordu. Kölelerden yararlanmak evcil hayvanlardan yararlanmak gibi görülüyordu. Bu anlayışın özü aynen korunuyor, şekli ise zamana ve zemine göre değiştiriliyor.
Söz konusu anlayıştan korunmaya, ekonomik güvenliği sağlamaya ve ekonomik alanda özgür kalmaya karar verdiğimizde, karşımıza şu soru çıkar: Bunu nasıl, hangi modelle yapacağız?
O konuda da, milletçe çok şanslıyız. Çünkü birçok ülkenin kaynak olarak başvurduğu ‘Milli Ekonomi Modeli’ elimizde, müellifi de önümüzdedir.
Sorumluluksa, bu şansı kullanmayan milletindir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018