Ekonominin lokomotifinde bulunan Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan dün sabah yapılan açıklamada, "serbest piyasa kurallarından taviz verilmeden, Türk lirası kullanımını ve cazibesini artıracak uygulamalara devam edileceği" bildirildi.
Hani derler ya, "Farzı muhal ben şu işi yaptım." Her ne kadar cümlenin içinde "şu işi yaptım" ifadesi geçse de, baştaki "farzı muhal" ifadesi o işin yapılmadığı anlamına gelir.
Aynen bu örnekte olduğu gibi, Bakanlığın açıklamasında, "Türk lirası kullanımını ve cazibesini artıracak uygulamalara devam edileceği" ifade ediliyor ama "serbest piyasa kurallarından taviz verilmeden" ifadesi bunun asla olmayacağını ispatlıyor.
Yaşadığımız bütün ekonomik sorunların temelinde siyasilerimizin inatla ve ısrarla uyguladıkları neoliberal kapitalist sistem, yani "serbest piyasa ekonomisi" var.
Sorunları oluşturan bu temel sebepten vazgeçilmeden, sorunların asla çözülemeyeceği bilimsel bir gerçek…
"Serbest piyasa" diye diye siyasilerimiz, ülkemizi dolara ve ithalata bağımlı hale getirdi. Kârlı kamu kuruluşlarımızın haraç mezat elimizden çıkartılması, "serbest piyasa" kuralları çerçevesinde gerçekleştirildi.
Devlet üretmez, devlet ticaret yapmaz, devleti küçültelim saçmalığı, yine serbest piyasa ekonomisinin bir dayatmasıydı.
Serbest piyasa diye diye tarım bitirildi, tarımın bütün girdileri ithalata mahkum edildi, çiftçinin anası ağlatıldı, şimdi en temel ürünlerimizde bile dünyanın en çok ithalat yapan ülkesi olduk.
Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yayımlanan yeni yönetmeliğe göre, Toprak Mahsulleri Ofisi'ne (TMO) doğrudan ithalat yoluyla alım yapabilme yetkisi verildi.
Maliyet artışlarıyla tarım köylüsünün üretim yapmaması için çalışılırken, TMO'ya da sınırsız ithalat yetkisi veriliyor. Vay tarımın haline!
Serbest piyasa adı altında tarım üretiminde kullanılan gübre, mazot gibi temel girdilerde ithalata mahkum olduk. Bakın AKP iktidarı döneminde son 20 yılık süreçte mazot fiyatları yüzde 2 bin 138, gübre fiyatları ise yüzde 5 bin 298 oranında artış göstermiş.
Tonu 2002 yılında 178 lira olan Amonyum Sülfat Gübresi 13 bin 780 liraya; 2002 yılında 194 lira olan CAN gübresi 11 bin 300 liraya; 2002 yılında 261 lira olan ÜRE gübresi 20 bin 980 liraya; 2002 yılında 389 lira olan DAP gübresi 21 bin 160 liraya yükseldi.
Mazot fiyatı ise AKP iktidara geldiği tarihte 1 lira 24 kuruştu şu an 26 lirayı aşmış durumda.
Sonra diyorlar ki, çiftçi neden üretimden kaçıyor, başka sebep aramaya gerek var mı?
Hükümet, serbest piyasa kuralları içinde, dolar kurunu sözde dizginlemek ve dolarizasyonu sözde önlemek bahanesiyle kur korumalı mevduat sistemi (KKM) diye bir sistem uygulamaya başladı.
Ama sonuçta ne dolar dizginlenebildi, ne de dolarizyonun önüne geçilebildi.
Dünkü yazımızda rakamsal olarak bunları ifade etmiştik.
Gazeteci Fatih Altaylı dün bu konuda ilginç veriler paylaştı. Bazılarını aktarayım:
* "Kur korumalı mevduata dönüşen döviz mevduatı pek yok. Sadece TL mevduatlar bu yolla kendini korumaya aldı. Bunun da toplam miktarının 1 trilyon TL civarında olduğunu biliyoruz."
* "Kurdaki son artışla beraber kur korumalı mevduata ödenecek paranın yaklaşık yüzde 14'lük faiz artı kur farkı olarak yüzde 70'i bulacağı hesaplanıyor. Yani 1 trilyon liralık mevduata 700 milyar ödenecek. Bunun 98 milyar TL'si bankalar tarafından, geri kalan 602 milyar TL'si ise Hazine tarafından ödenecek."
* "Yani faize faiz dememek için, zenginlerin bankada tuttuğu paraya, fakirlerin vergisinden 602 milyar TL verilecek. Bu biraz pahalı bir kelime olmadı mı sizce de!"
Özetle ifade etmek gerekirse, siyasilerimizin inatla ve ısrarla uyguladıkları serbest piyasa ekonomisinin temeli olan faize, "faiz" dememek için dar gelirli vatandaşların cebinden 602 milyar lira alınıyor.
Yahu bu serbest piyasa denilen ekonomi, zengine servet, fakire tokat demek; hala niye anlamamakta ısrar ediyorsunuz?
Bu soru hükümete değil ey milletim, size?
Adamlar bu sisteme "serbest" derken, yolsuzluk serbest, hırsızlık serbest, vatandaşın hakkını gasp etmek serbest, rant serbest, yabancıya peşkeş serbest, vurun abalıya misali vatandaşın sırtını yük üstüne yük yüklemek serbest anlamında kullanmışlar anlaşılan…
Herkes serbestçe üretsin, para kazansın, serbestçe yaşasın anlamını kastetmemişler.
Eğer, paraya rahatlıkla ulaşmak, hayallerinizi gerçekleştirmek, kabiliyetlerinizi özgürce açığa çıkartmak, kimseye muhtaç olmadan huzurlu bir hayat yaşamak mı istiyorsunuz; o zaman "Milli Ekonomi Modeli" diyeceksiniz, "Bağımsız Türkiye Partisi" diyeceksiniz, canla Baş'la Hüseyin Baş'la olup, bu ülke için çalışacaksınız.
- Bir daha 6 Şubat’ları yaşamamak için… / 07.02.2025
- Ahmed Şara’nın Türkiye ziyareti ne anlama geliyor? / 05.02.2025
- Yatırımcılar, ‘demokrasi’ ve ‘hukuk’ arar / 04.02.2025
- Türkiye’de tarım BTP ile zirveye ulaşır / 01.02.2025
- İsrail, işgallerini kalıcı hale getirmeye çalışıyor / 31.01.2025
- Trump hızlı başladı; ne değişecek? / 29.01.2025
- İnsan bozulunca, her şey bozuluyor / 28.01.2025
- Gazze’deki ateşkes ABD’ye mi emanet? / 25.01.2025
- Kartalkaya’da yüreğimiz yandı / 24.01.2025