Dünkü yazımızda Necranlı Hıristiyanların Allah Resulü’nün (SAV) yanına gelip konuşmaya başlayıncaya kadarki bölümünü değerlendirmiştik. Bugünkü yazımızda Allah Resulü ile Necranlı Hıristiyanların arasındaki diyalogu aktaracağız.
Necran temsilcileriyle Resulullah’ın (SAV) müzakerelerinin bir bölümü şu şekilde cereyan etti:
Resulullah (SAV): “Ben sizi tevhid dinine, bir ve tek Allah’a tapmaya ve O’nun emirlerine teslim olmaya davet ediyorum.” (Daha sonra onlar için Kur’an–ı Kerim’den birkaç ayet okudu.)
Necran heyeti: “İslam’dan maksadın, âlemlerin yegâne Rabbine imansa biz daha önceden iman etmiş ve onun hükümleriyle amel ediyoruz.”
Resulullah (SAV): “İslam’ın alametleri var ve sizin bazı hareketleriniz gerçek İslam’ı kabul etmediğinizi gösteriyor. Haç’a taptığınız, domuz etinden sakınmadığınız ve Allah’ın oğlu olduğunu söylediğiniz halde yegâne Allah’a taptığınızı nasıl söyleyebilirsiniz?”
Burayı biraz açalım. Necranlı Hıristiyanlar kendilerinin de İslam üzere olduklarını söyleyince Allah Resulü’nün verdiği cevap oldukça önemli… Haç’a taptıkları, domuz eti yedikleri ve de Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu olduğuna inandıkları için onların İslam üzere olmadıklarını söylüyor. Yani Ehl–i Kitapla amentüde ittifakımız yok. Diğer bir ifadeyle Ehl–i Kitapla amentüde ittifakı olanlar İslam dairesi içerinde olmuyorlar.
Peki, bugün Hıristiyanların da cennetlik olduğunu iddia edenler, Allah Resulü’nün ifade ettiği bu gerçeği niçin gündem etmiyorlar? Veya hangi gerekçeyle bunu söylüyorlar?
Sünnetin sahibi Allah Resulü olduğuna göre, hem O’na rağmen böyle sözler sarf edenlerin “ben Ehl–i sünnetim” demesi ne kadar gerçekçidir? Ki bu iddiaların sahipleri bırakın Ehl–i sünnet dairesi içinde olmayı, din dairesi içinde kalabiliyorlar mı?
Birisine cennetliktir diyor ve bunu İslam adına söylüyorsan, İslam dininin Peygamberi (SAV) üç gerekçeyi sayarak bunun böyle olmadığını net bir şekilde ifade ediyor.
Allah Resulü’nün bu net ifadelerine rağmen İslam’a göre cennetlik olmayan birilerine sen cennetliksin demek ve bunu Müslümanların gaflete ve tuzağa düşmesi için söylemek sizce ne anlama gelmektedir?
Bir de bu iddialarda bulunarak hala Ehl–i Sünnet çizgisinde olduklarını iddia edenler, hatta kendilerini Ehl–i Sünnet’in de öncüsü olarak da lanse ederek, Şii ve Alevi dünyasına, Ehl–i Beyt sevdalılarına, tek bir Allah’a iman etmelerine rağmen, aynı Peygambere ve onun evlatlarına gönülden sevgi beslemelerine rağmen, aynı kıbleye dönmelerine rağmen din dışı, sapkın olarak göstermesi de oldukça manidardır. Bu tür fitne faaliyetlerinin Batının asırlardır planladığı Şii–Sünni çatışması çıkarma projesine hizmet ettiği kesin.
Necranlılarla Allah Resulü arasında geçen konuşmaya devam edelim.
Necran heyeti: “Biz onu (Hz. İsa’yı) ilah biliyoruz; çünkü o ölüleri diriltiyor, hastalara şifa veriyor, çamurdan kuş yapıp onu uçuruyordu ve bütün bu işler onun bir ilah olduğunu gösteriyor!”
Resulullah (SAV): “Hayır! O, Allah’ın yarattığı bir kuldur, onu Meryem’in rahminde kılan O’dur ve bu gücü de Allah ona vermişti.”
Necranlı heyetten biri: “O, Allah’ın oğludur; çünkü annesi Meryem hiç kimseyle evlenmeden onu doğurdu; dolayısıyla babası Allah’tır.”
O sırada vahiy iniyor ve Resulullah (sav) şöyle diyor: “Onlara de ki; Hz. İsa’nın (as) durumu bu açıdan Hz. Adem’in (as) durumu gibidir; (Allah Teala) onu sonsuz gücüyle anne ve babası olmaksızın topraktan yarattı. (“Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona ol demesiyle o da hemen oluverdi.” Al–i İmran–59) Babasının olmaması onun Allah’ın oğlu olduğuna delilse o halde Hz. Adem buna daha layıktır; çünkü Adem’in ne annesi vardı ne de babası!”
Gerçekten de müthiş bir ifade… Eğer Hz. İsa’nın babası olmadığı için Rab kabul ediliyorsa, Hz. Adem’in ne anası var ne de babası… Allah Resulü (SAV) Necranlı Hıristiyanların ve asırlık yanılgıların önünü bir cümleyle kesiyor ama anlayabilene…
Vahiy kaynaklı bu güçlü ifadelere rağmen Necran heyeti işi inada bindiriyor ve “Sizin sözleriniz bizi ikna etmiyor” diyorlar. İşte Mübahale yani lanetleşme olayı bundan sonra yaşanıyor. Yarın yazımıza devam ediyoruz.
Necran temsilcileriyle Resulullah’ın (SAV) müzakerelerinin bir bölümü şu şekilde cereyan etti:
Resulullah (SAV): “Ben sizi tevhid dinine, bir ve tek Allah’a tapmaya ve O’nun emirlerine teslim olmaya davet ediyorum.” (Daha sonra onlar için Kur’an–ı Kerim’den birkaç ayet okudu.)
Necran heyeti: “İslam’dan maksadın, âlemlerin yegâne Rabbine imansa biz daha önceden iman etmiş ve onun hükümleriyle amel ediyoruz.”
Resulullah (SAV): “İslam’ın alametleri var ve sizin bazı hareketleriniz gerçek İslam’ı kabul etmediğinizi gösteriyor. Haç’a taptığınız, domuz etinden sakınmadığınız ve Allah’ın oğlu olduğunu söylediğiniz halde yegâne Allah’a taptığınızı nasıl söyleyebilirsiniz?”
Burayı biraz açalım. Necranlı Hıristiyanlar kendilerinin de İslam üzere olduklarını söyleyince Allah Resulü’nün verdiği cevap oldukça önemli… Haç’a taptıkları, domuz eti yedikleri ve de Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu olduğuna inandıkları için onların İslam üzere olmadıklarını söylüyor. Yani Ehl–i Kitapla amentüde ittifakımız yok. Diğer bir ifadeyle Ehl–i Kitapla amentüde ittifakı olanlar İslam dairesi içerinde olmuyorlar.
Peki, bugün Hıristiyanların da cennetlik olduğunu iddia edenler, Allah Resulü’nün ifade ettiği bu gerçeği niçin gündem etmiyorlar? Veya hangi gerekçeyle bunu söylüyorlar?
Sünnetin sahibi Allah Resulü olduğuna göre, hem O’na rağmen böyle sözler sarf edenlerin “ben Ehl–i sünnetim” demesi ne kadar gerçekçidir? Ki bu iddiaların sahipleri bırakın Ehl–i sünnet dairesi içinde olmayı, din dairesi içinde kalabiliyorlar mı?
Birisine cennetliktir diyor ve bunu İslam adına söylüyorsan, İslam dininin Peygamberi (SAV) üç gerekçeyi sayarak bunun böyle olmadığını net bir şekilde ifade ediyor.
Allah Resulü’nün bu net ifadelerine rağmen İslam’a göre cennetlik olmayan birilerine sen cennetliksin demek ve bunu Müslümanların gaflete ve tuzağa düşmesi için söylemek sizce ne anlama gelmektedir?
Bir de bu iddialarda bulunarak hala Ehl–i Sünnet çizgisinde olduklarını iddia edenler, hatta kendilerini Ehl–i Sünnet’in de öncüsü olarak da lanse ederek, Şii ve Alevi dünyasına, Ehl–i Beyt sevdalılarına, tek bir Allah’a iman etmelerine rağmen, aynı Peygambere ve onun evlatlarına gönülden sevgi beslemelerine rağmen, aynı kıbleye dönmelerine rağmen din dışı, sapkın olarak göstermesi de oldukça manidardır. Bu tür fitne faaliyetlerinin Batının asırlardır planladığı Şii–Sünni çatışması çıkarma projesine hizmet ettiği kesin.
Necranlılarla Allah Resulü arasında geçen konuşmaya devam edelim.
Necran heyeti: “Biz onu (Hz. İsa’yı) ilah biliyoruz; çünkü o ölüleri diriltiyor, hastalara şifa veriyor, çamurdan kuş yapıp onu uçuruyordu ve bütün bu işler onun bir ilah olduğunu gösteriyor!”
Resulullah (SAV): “Hayır! O, Allah’ın yarattığı bir kuldur, onu Meryem’in rahminde kılan O’dur ve bu gücü de Allah ona vermişti.”
Necranlı heyetten biri: “O, Allah’ın oğludur; çünkü annesi Meryem hiç kimseyle evlenmeden onu doğurdu; dolayısıyla babası Allah’tır.”
O sırada vahiy iniyor ve Resulullah (sav) şöyle diyor: “Onlara de ki; Hz. İsa’nın (as) durumu bu açıdan Hz. Adem’in (as) durumu gibidir; (Allah Teala) onu sonsuz gücüyle anne ve babası olmaksızın topraktan yarattı. (“Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona ol demesiyle o da hemen oluverdi.” Al–i İmran–59) Babasının olmaması onun Allah’ın oğlu olduğuna delilse o halde Hz. Adem buna daha layıktır; çünkü Adem’in ne annesi vardı ne de babası!”
Gerçekten de müthiş bir ifade… Eğer Hz. İsa’nın babası olmadığı için Rab kabul ediliyorsa, Hz. Adem’in ne anası var ne de babası… Allah Resulü (SAV) Necranlı Hıristiyanların ve asırlık yanılgıların önünü bir cümleyle kesiyor ama anlayabilene…
Vahiy kaynaklı bu güçlü ifadelere rağmen Necran heyeti işi inada bindiriyor ve “Sizin sözleriniz bizi ikna etmiyor” diyorlar. İşte Mübahale yani lanetleşme olayı bundan sonra yaşanıyor. Yarın yazımıza devam ediyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025