Her Müslümanın gönlünde bir hazine gizlidir. Bu hazine, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ve Ehl-i Beyt'inin sevgisidir.
Tasavvuf yolunun büyüklerinin tamamı, Hz. Peygamber (s.a.v) ve Ehl-i Beyt sevgisi ile gönüllerini yüceltmişlerdir. Marifet ve hakikat ehlinin hepsi velayet yolunun sahibi Hz. Ali'ye gönülden bağlanmışlardır.
Ehl-i Beyt Rahman'ın hazineleridir. Konuştuklarında doğru söylerler. Susarlarsa geçilemezler. (Nehcü-l Belağa s. 158, Hz. Ali). Ehl-i Beyt hakkında Hz. Kur'an'ın şüphesiz seçkin ayetleri vardır.
Kur'an-ı Kerim'de yüce Allah, Ehl-i Beyt'e hitaben, "Ey Ehli Beyt! Allah sizden, her türlü günahı, haramı, fenalığı, çirkinliği, basitliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab, 33) buyurmuştur.
Ayrıca Şura suresinin 23. Ayetinde, "De ki: Ben peygamberliğimi tebliğe karşılık sizden, Ehl-i Beyt'imi sevmenizden başka hiçbir ücret istemiyorum."
Peygamber Efendimiz (s.a.v), birçok hadisinde, Hz. Ali başta olmak üzere kendi nesli hakkında ümmetini ikaz ve irşad buyurmuş, Ehl-i Beyt'e karşı saygı dolu bir bakış oluşturmuştur. Veda Hutbesi'nde beyan buyrulan hadis-i şerif şu şekildedir: "Size iki şey bırakıyorum. Onlara sahip çıktıkça yoldan çıkmazsınız: Birisi Allah'ın kitabı Kur'an, diğer benim Ehl-i Beyt'im."
Peygamberimiz (s.a.v), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in (r.a) başlarını okşamış, boyunlarını öpmüş, "Hasan ve Hüseyin, cennet ehlinin iki gencidir" demiş ve "Allah'ım, ben bunları seviyorum, Sen de sev!" gibi dualarda bulunmuştur.
Cennetle müjdelenmiş bu iki gencin babası olan Hz. Ali hakkında ise pek çok inci mercan sözler söylemiştir. Bu hadis-i şeriflerden bazılarını örnek verelim:
"Ben kimin efendisi isem, Ali de onun efendisidir."
"Her Peygamberin nesli kendindendir, benim neslim Ali'dendir."
"Cennet üç kişinin hasretini çeker: Ali, Ammar bin Yasir ve Selman."
Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz birçok hadisinde Ehl-i Beyt'i sevmemizi emretmektedir. Ehl-i Beyt'i sevmek biz müminlere farzdır ve şerefli bir vazifedir.
Türk Milleti; Ehl-i Beyt'in şahsında Peygamber Efendimize olan sevgi, saygı ve bağlılıktaki hassasiyetini hiçbir zaman kaybetmemişlerdir. Her dönemde Ehl-i Beyt'i gereği gibi sevmiş ve sahiplenmişizdir.
Ehl-i Beyt'in birleştirici ve kaynaştırıcı vasfını millet olarak her zaman gönüllerimizde, hayatlarımızda hissetmiş ve yaşamışızdır.
Osmanlı Devleti, Peygamber Efendimiz ve O'nun kutlu soyu olan Ehl-i Beyt'e hürmet ve hizmetini müesseseler kurarak da fiilen gösterme yoluna gitmiştir. Sınırları dahilindeki, Peygamber nesebine mensup seyyid ve şerifleri tek tek kaydederek; her türlü ihtiyaç ve hizmetlerini görmek ve şecerelerini soy kütüklerine işleyip muhafaza etmek için, özel olarak "Nakibü'l Eşraflık" müessesi ihdas etmiş ve başına da Âl-i Beyt'e mensup "Nakibü'l Eşraf" isimli bir memur atamıştır.
Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisini Türk Milleti kadar özüne yaşayan başka bir millet yoktur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Bir örnekte şudur: istatistiklere baktığımız zaman görmekteyiz ki, milletimizde en fazla isim erkeklerde Ahmet, Mehmet, Ali, Haydar, Hasan, Hüseyin, kızlarda ise Fatma, Ayşe ve Hatice'dir. Bu gerçek Türk Milleti'ndeki Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin bir tezahürüdür.
Emevilerden Abdülmelik, Şam'da halife iken oğlu Hişam hacca gitti. Tavaftan sonra Hacerül Esved'e yaklaşmak istedi. Fakat kalabalıktan yaklaşamadı. Bir kenara çekilip tavaf edenleri seyretmeye başladı. Yanında Şam halkında kalabalık bir cemaat da bulunuyordu. O sırada İmam Zeynel Abidin Hazretleri Kâbe'ye geldi. Kerbela faciasından sonra Allah Rasulü'nün tek evladı olarak halktan büyük ilgi görmekte idi. Temiz bedeninden misk ve amberler saçarak Kâbe'yi tavaf ettikten sonra Hacerül Esvede'e geldi. Orada bulunan kalabalık, kendisinin rahat ziyaret etmesi için orayı boşalttı. İmam Hazretleri rahatça ziyaretini yapmakta iken, Şam halkından biri Hİşam'a, Halkın bu kadar ilgi gösterip saydığı zat kimdir?" diye sordu. O da, "Bilmiyorum" diyerek karşılık verdi. Bu sırada orada hazır bulunan Ferazdek, "Ben onu biliyorum" diyerek şu şiiri okudu:
"Hakkında bilgi edinmek istediğiniz bu zat, Yüce Allah'ın bütün insanlardan hayırlı olarak yarattığı kimsenin oğludur. Kureyş kabilesinin üstün akılları onu gördükleri zaman 'İyi huyların hepsi onda toplanmıştır' dediler. Hazreti Zeynel Abidin güleryüz göstermedikçe ona bakanların konuşmaya güçleri yetmez. Güneş ışığından, karanlık nasıl aydınlığa dönüşürse, Hazreti Zeynel Abidin'in yüzündeki nurdan hidayet nuru parlar ve karanlık gönülleri aydınlatır. Onun her hareketi, Alemlerin övünç kaynağı Allah Rasulü'nden meydana gelmiştir. O'nun dört temel unsuru, huyu ve ahlakı tertemizdir. O, Fatımatüz Zehra (r.a)'nın oğludur. Zeynel Abidin'in Hazretlerinin dedesiyle peygamberlik müessesesi son bulmuştur. Yüce Allah, Zeynel Abidin Hazretleri'ni ezelde şerif kılıp, onu yüceltmiştir. O herkesin yararını gözetir, ona yokluk gelmez. O, yumuşak huyludur. Ona sokulmaktan çekinme. İyi ve güzel huyların tamamı onu süslemiştir. Kavminin sorumluluk yükünü memnuniyetle üzerinde taşır. O, konuşmalarında hiçbir vakit yok demedi. Eğer şahadet kelimesi olmasaydı yok kelimesi ondan hiç duyulmayacaktı. O, her zaman herkese iyilikte bulunmuştur. Onun öyle bir cemaati vardır ki, onlar için muhabbet din, düşmanlık ise küfürdür. Onun cemaati, takva ehlinin imamları ve hepsinin üstünüdür. Ne kadar gayret edilse o cemaatin cömertliğine erişilemez." (Hayatül Hayevan, 44,45).
Yazımızı Prof. Dr. Haydar Baş'ın özlü sözüyle bitirelim:
"Ehl-i Beyt'i sevmek ibadettir."
Tasavvuf yolunun büyüklerinin tamamı, Hz. Peygamber (s.a.v) ve Ehl-i Beyt sevgisi ile gönüllerini yüceltmişlerdir. Marifet ve hakikat ehlinin hepsi velayet yolunun sahibi Hz. Ali'ye gönülden bağlanmışlardır.
Ehl-i Beyt Rahman'ın hazineleridir. Konuştuklarında doğru söylerler. Susarlarsa geçilemezler. (Nehcü-l Belağa s. 158, Hz. Ali). Ehl-i Beyt hakkında Hz. Kur'an'ın şüphesiz seçkin ayetleri vardır.
Kur'an-ı Kerim'de yüce Allah, Ehl-i Beyt'e hitaben, "Ey Ehli Beyt! Allah sizden, her türlü günahı, haramı, fenalığı, çirkinliği, basitliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab, 33) buyurmuştur.
Ayrıca Şura suresinin 23. Ayetinde, "De ki: Ben peygamberliğimi tebliğe karşılık sizden, Ehl-i Beyt'imi sevmenizden başka hiçbir ücret istemiyorum."
Peygamber Efendimiz (s.a.v), birçok hadisinde, Hz. Ali başta olmak üzere kendi nesli hakkında ümmetini ikaz ve irşad buyurmuş, Ehl-i Beyt'e karşı saygı dolu bir bakış oluşturmuştur. Veda Hutbesi'nde beyan buyrulan hadis-i şerif şu şekildedir: "Size iki şey bırakıyorum. Onlara sahip çıktıkça yoldan çıkmazsınız: Birisi Allah'ın kitabı Kur'an, diğer benim Ehl-i Beyt'im."
Peygamberimiz (s.a.v), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in (r.a) başlarını okşamış, boyunlarını öpmüş, "Hasan ve Hüseyin, cennet ehlinin iki gencidir" demiş ve "Allah'ım, ben bunları seviyorum, Sen de sev!" gibi dualarda bulunmuştur.
Cennetle müjdelenmiş bu iki gencin babası olan Hz. Ali hakkında ise pek çok inci mercan sözler söylemiştir. Bu hadis-i şeriflerden bazılarını örnek verelim:
"Ben kimin efendisi isem, Ali de onun efendisidir."
"Her Peygamberin nesli kendindendir, benim neslim Ali'dendir."
"Cennet üç kişinin hasretini çeker: Ali, Ammar bin Yasir ve Selman."
Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz birçok hadisinde Ehl-i Beyt'i sevmemizi emretmektedir. Ehl-i Beyt'i sevmek biz müminlere farzdır ve şerefli bir vazifedir.
Türk Milleti; Ehl-i Beyt'in şahsında Peygamber Efendimize olan sevgi, saygı ve bağlılıktaki hassasiyetini hiçbir zaman kaybetmemişlerdir. Her dönemde Ehl-i Beyt'i gereği gibi sevmiş ve sahiplenmişizdir.
Ehl-i Beyt'in birleştirici ve kaynaştırıcı vasfını millet olarak her zaman gönüllerimizde, hayatlarımızda hissetmiş ve yaşamışızdır.
Osmanlı Devleti, Peygamber Efendimiz ve O'nun kutlu soyu olan Ehl-i Beyt'e hürmet ve hizmetini müesseseler kurarak da fiilen gösterme yoluna gitmiştir. Sınırları dahilindeki, Peygamber nesebine mensup seyyid ve şerifleri tek tek kaydederek; her türlü ihtiyaç ve hizmetlerini görmek ve şecerelerini soy kütüklerine işleyip muhafaza etmek için, özel olarak "Nakibü'l Eşraflık" müessesi ihdas etmiş ve başına da Âl-i Beyt'e mensup "Nakibü'l Eşraf" isimli bir memur atamıştır.
Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisini Türk Milleti kadar özüne yaşayan başka bir millet yoktur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Bir örnekte şudur: istatistiklere baktığımız zaman görmekteyiz ki, milletimizde en fazla isim erkeklerde Ahmet, Mehmet, Ali, Haydar, Hasan, Hüseyin, kızlarda ise Fatma, Ayşe ve Hatice'dir. Bu gerçek Türk Milleti'ndeki Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin bir tezahürüdür.
Emevilerden Abdülmelik, Şam'da halife iken oğlu Hişam hacca gitti. Tavaftan sonra Hacerül Esved'e yaklaşmak istedi. Fakat kalabalıktan yaklaşamadı. Bir kenara çekilip tavaf edenleri seyretmeye başladı. Yanında Şam halkında kalabalık bir cemaat da bulunuyordu. O sırada İmam Zeynel Abidin Hazretleri Kâbe'ye geldi. Kerbela faciasından sonra Allah Rasulü'nün tek evladı olarak halktan büyük ilgi görmekte idi. Temiz bedeninden misk ve amberler saçarak Kâbe'yi tavaf ettikten sonra Hacerül Esvede'e geldi. Orada bulunan kalabalık, kendisinin rahat ziyaret etmesi için orayı boşalttı. İmam Hazretleri rahatça ziyaretini yapmakta iken, Şam halkından biri Hİşam'a, Halkın bu kadar ilgi gösterip saydığı zat kimdir?" diye sordu. O da, "Bilmiyorum" diyerek karşılık verdi. Bu sırada orada hazır bulunan Ferazdek, "Ben onu biliyorum" diyerek şu şiiri okudu:
"Hakkında bilgi edinmek istediğiniz bu zat, Yüce Allah'ın bütün insanlardan hayırlı olarak yarattığı kimsenin oğludur. Kureyş kabilesinin üstün akılları onu gördükleri zaman 'İyi huyların hepsi onda toplanmıştır' dediler. Hazreti Zeynel Abidin güleryüz göstermedikçe ona bakanların konuşmaya güçleri yetmez. Güneş ışığından, karanlık nasıl aydınlığa dönüşürse, Hazreti Zeynel Abidin'in yüzündeki nurdan hidayet nuru parlar ve karanlık gönülleri aydınlatır. Onun her hareketi, Alemlerin övünç kaynağı Allah Rasulü'nden meydana gelmiştir. O'nun dört temel unsuru, huyu ve ahlakı tertemizdir. O, Fatımatüz Zehra (r.a)'nın oğludur. Zeynel Abidin'in Hazretlerinin dedesiyle peygamberlik müessesesi son bulmuştur. Yüce Allah, Zeynel Abidin Hazretleri'ni ezelde şerif kılıp, onu yüceltmiştir. O herkesin yararını gözetir, ona yokluk gelmez. O, yumuşak huyludur. Ona sokulmaktan çekinme. İyi ve güzel huyların tamamı onu süslemiştir. Kavminin sorumluluk yükünü memnuniyetle üzerinde taşır. O, konuşmalarında hiçbir vakit yok demedi. Eğer şahadet kelimesi olmasaydı yok kelimesi ondan hiç duyulmayacaktı. O, her zaman herkese iyilikte bulunmuştur. Onun öyle bir cemaati vardır ki, onlar için muhabbet din, düşmanlık ise küfürdür. Onun cemaati, takva ehlinin imamları ve hepsinin üstünüdür. Ne kadar gayret edilse o cemaatin cömertliğine erişilemez." (Hayatül Hayevan, 44,45).
Yazımızı Prof. Dr. Haydar Baş'ın özlü sözüyle bitirelim:
"Ehl-i Beyt'i sevmek ibadettir."
Coşkun Gündüz / diğer yazıları
- Türk milletini yüceltmek için doğan güneş Prof. Dr. Haydar Baş / 22.04.2021
- Ölmez Atamız, Haydar Hocamız / 28.02.2021
- İslam yaşansaydı böyle mi olurdu! / 08.11.2016
- Siyaset adamı nasıl olmalıdır? / 03.05.2016
- Ehl-i Beyt'i sevmek ibadettir / 28.04.2016
- Tevhidin merkezi Ehl-i Beyt / 21.02.2016
- Fetihlerin babası Sultan Melikşah / 04.12.2014
- Türkiye'nin geleceğinde alternatifsiz tek çözüm / 31.05.2014
- On yedinci olmasın / 06.05.2014
- Ölmez Atamız, Haydar Hocamız / 28.02.2021
- İslam yaşansaydı böyle mi olurdu! / 08.11.2016
- Siyaset adamı nasıl olmalıdır? / 03.05.2016
- Ehl-i Beyt'i sevmek ibadettir / 28.04.2016
- Tevhidin merkezi Ehl-i Beyt / 21.02.2016
- Fetihlerin babası Sultan Melikşah / 04.12.2014
- Türkiye'nin geleceğinde alternatifsiz tek çözüm / 31.05.2014
- On yedinci olmasın / 06.05.2014